ARA BÖLÜM

390 28 7
                                    

HANİMİŞ BENİM TEAM DOLLİANLAR’IM. MUCK. MUCK. BANA KIZMAYIN.

MULTİMEDYA DORİAN

 

Vanilya, portakal çiçeği ve ter… Bir de Dorian… Kulağımın altında atan kalbi dünyada duyabileceğim en hoş melodiydi. Bu pozisyonda aylar hatta yıllarca kalabilirdim. Burnunu saçlarıma gömdü. Ilık gözyaşları yanaklarımı ıslatırken ilk kez hayatımda ilk kez Yaratıcı’ya isyan ettim.

Neden? Zengin olmak veya soylu olmak istemiyorum, Tanrım. Sadece sevdiğim adamla sonsuza kadar mutlu olmak istiyorum. Sadece bu…

Dorian ve ben imkansızdık. Belki bazı aklı havada kişiler benim aptal olduğumu düşünebilirdi ama parayla dönen bir dünyada biricik aşkımın benimle evlenirse pişmanlık çekeceğine emindim. Ondan onun için vazgeçmeliydim.

Sesi cennetin aralık kapısından sızan bir notaydı. Sesi, çölde günlerce susuz gezdikten sonra karşınıza çıkan vaha gibiydi. “Jillian, Ah. Jillian. Seni seviyorum. Seni asla bırakmam. Son dört ayım. Cehennem gibiydi. Aklında neler döndüğünü biliyorum. Benden kaçacaksın. Ama… Hayır. Gerekirse zorla seninle evleneceğim. Seni çok mutlu etmek istiyorum.”

Kaşlarım çatıldı. Başımı kaldırıp loş ışıktaki yüzüne baktım. Kolları belimde sıkıca duruyordu. Ferah nefesi yüzümü yalayıp geçtiğinde acıyla inledim. “Dorian… Aşkım… Seni çok seviyorum.” İşte bu yüzden senden vazgeçmeliyim.

Başını geriye attı ve bulunduğumuz küçük oda onun neşeli kahkahasıyla doldu. “Ruhum… Dudakların şarap ve ben sarhoş olmak istiyorum.”

Uzanıp gamzelerini öptüm. Dudakları dudaklarıma sürttü ve ikimiz de inledik. Beynim, vücudum, ruhum ona susamıştı. İşe yarayacak veya yaramayacak bir kaçış planı yapamıyordum. Bu yüzden anın tadını çıkardım. Dorian işaret parmağını yanağıma sürttü. “O kadar güzelsin ki… Dokunurken kıyamıyorum. Sanki güneşe çıktığında eriyecekmişsin, sıktığımda kırılacakmışsın, içime çektiğimde kaybolacakmışsın gibime geliyor. Aşk bu mu, Jillian?”

İç çektim. “Belki bu, belki değil. Aramızdaki duygu ne bilmiyorum ama sensiz nefes almak canımı acıttı.”

Dorian’ın alnı kırıştı ve çenesi seğirdi. “Beni tekrar bırakmayacaksın, değil mi?”

Kafamı olumsuz manada salladım. Ona yalan söylemek canımı acıtıyordu. Sanki dünyadaki en büyük günahı işlemişim gibi hissettim. “Hayır. Bırakmam.”

Yüzüne yayılan huzur sadece yeni doğmuş bebeklerde bulunur cinstendi. O an o kadar masum ve o kadar muhteşemdi ki kalmayı düşündüm. “Tamam. Hadi gidelim.”

Dudağımı ısırdım. Kaç, Jillian. Kaç. “Tamam ama önce beni buraya getiren hanımıma haber vereyim.”

Kaşları çatıldı. Sırtının kasıldığını hissettim. “Beraber gidelim. Kiminle geldin?”

Soylulardan hatırladığım tek isim… “Kont Ellingstone ile geldim. Eşi Kontes Beatrice Ellingstone’nin yardımcısıyım.”

Birazcık gevşedi. “Tamam, beraber gidelim.” Ardından elimi bırakmaya niyeti yokmuş gibi sıktı.

Omuz silktim. Hayatımın en iyi yalanını söylemeye hazırlandım.  İçim acıyordu. Onu bırakmak istemiyordum. “Hayır. Biraz sert biridir. Eşi şu arka odada oğullarını emziriyor. Ben söyleyeyim sen de Forrest’a haber ver.”

Kaşlarının arasındaki ince şüphe çizgisi yavaş yavaş kayboldu. Alnımı öpünce ben de uzanıp dudağına küçük bir öpücük kondurdum. Aşk buydu. Bana güveniyordu.

YARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin