10

5 0 0
                                    


Bu yaşıma kadar toz pembe hayatımın ne kadar güzel geçtiğini düşünüyordum. Sessiz, sakin,neşe dolu...

Yavaş yavaş ve oldukça sinsi ayak seslerini duymuştum. Yediğim dayakların haddi hesabı yoktu. İstemsizce ağlıyordum. Birden kapı açıldı. Titrek gözlerim korku saçıyordu. Artık o güzel yüzümden eser kalmamıştı. Kemer izleri, jilet izleri...

Ben Burak'ın böyle olduğunu tahmin bile edemezdim. Annesi ve babası bir trafik kazasında ölmüş. 6 yaşındayken psikolijik destek alıyormuş. Etrafındakileri saçıp savuruyormuş. Ve benim esrarengiz ölümüm. Arkadaşlarım, dostlarım, öğretmenlerim, ailem herkes beni ölü zannediyor. Öykü Ata'nın esrarengiz ölümü. Kim bilir annemler nasıl üzülmüşlerdir. Oysa onlara okadar yakınım ki , bulunduğum evin yanında annemler yaşıyor. Abi süper ya. Bu yaşadığım sadece filmlerde falan olur.

Kapının ardındaki loş ışık etrafı azda olsa aydınlatmıştı. Ve o yüzü gördüm. Eskiden aşkla baktığım o yüzü...

Eski masumluğundan eser yoktu. Yüzünü nefret, öfke kaplamış. Sandalyeyi karşıma koydu ve ters çevirip oturdu. Işığı açtı.

"Biliyor musun Öykü?  Hâlâ okadar güzelsin ki. Dövsem mi sevsem mi bilemiyorum."

"Bak Burak ne olur artık yeter. Bana ne yaptığını görmüyor musun?"

"Beni senin güzelliğin kör etmiş güzelim."

Bu çocuğun cidden deliler hastanesine kapatılması lazım. Tualet bahanesiyle ellerimi çözdü. Tualete girdim. Aynaya bakmak istemiyordum. Artık ağlayamıyordum da. İçimdeki intikam, hırs çok kötüydü. Sadece buradan çıkmayı bekliyordum. İşte ozaman Burak bunları yaptığına çok pişman olacaktı.

               ●●●●●●●●●●●●●●●●

Yemeğim 1 tane yumurta yanına su. Her öğün bu şeyleri yemek zorundaydım. Kraker gibi oldum. Yüzüm, bacaklarım, kollarım hepsi ip incecik. Aslında önümde 1 seçenek vardı. Sabahları gelen suyu içicektim. Bardağı kırıp. Ah! Ne saçmalıyordum. Tek kurtuluş ölmek miydi? İntikamımı almadan mı gidicektim? Tabiki de hayır.

Burak'ın ağzından

Aslında ona zarar vermek istemiyorum. Ama bunu yapmam lazım. Zorundayım. Hem ona nasıl kıyabilirim. O ela gözlerine, yüzüne, öykü gibi akıp guden saçlarına nasıl kıyabilirim?

Masal'ın ağzından

Burak'lara başın saolsuna gidecektik. Nasıl olsa sevgilisi ölmüştü. Canım dostum Öykü. Ölümü gerçekten bizi derinden etkiledi. Hahahha! Kime yalan atıyorum ben. Çok mutluyum. Zaten sırf Öykü ile güzel diye takılıyordum. Neyse üzgün görünmem gerek. Yani herkes benien yakın arkadaşı olarak görüyor. Buraklara yaklaşmıştık. Kapıyı çaldığımız anda kapı açıldı. Sanki gelmemizi bekliyormuş gibi. Burak cidden çok yakışıklı bir çocuk. Ağlamaktan gözleri kızarmış. Yazık çok uğraşmıştı Öykü için. Bizi odasına çıkardı. Sapsarı bu oda. Gözümü alıyor. Koltuklara oturduk. Duvarda bir resim dikkatimi çekti. Tablo tarzında çerçeve edilmiş. Baya ilgimi çekti. Galiba ona dokunacaktım. Yavaş yavaş ilerledim. Tam tabloya dokunacakken arkamdan  sinirli ve okadar da tedirgin ses tonuyla:

"Masal ona dokunma!"

"Tablonu yemedim Burak"

              Öykü'nün ağzından

İçeriden sesler geliyordu. B-bu Masal. Bu Masal'ın sesiydi. Geldiler. Bu sefer buradan kurtulacağım. Evet kurtulacağım. Allah'ım sana şükürler olsun. İçeriden gelen sesleri dinlemeye başladım.

"Biz de sana geldik. Acımızı paylaşmaya. Öykü'nün ailesi çok kötü. Günlerdir cesedi bulamadılar. Galiba boş mezar yapılacak. Ama annesi kızının kaçırıldığını söylüyor ve onu bulacakmış."

Bu Ali'nin sesiydi. Ne kadar rahat konuşuyordu. Ve Masal konuşmaya başladı.

"Okulda ki kızlar Öykü'nün birisiyle kaçtığını düşünüyorlar. Seni üzmek istemem ama ben de olabileceğini düşünüyorum ki Öykü'yü benim kadar kimse tanıyamaz."

Ne! ne diyordu bu. Bu Masal mıydı? İnanamıyorum. Yıllardır bir yılanla arkadaşmışım. Masal'ın sesi tekrar duyuldu.

"Zaten son günlerde kafası karışıktı. Hep düşünüyordu. Yani ihtimal var aslında."

Sonra bu zamana kadar sessizliğini koruyan Kayra sessizliğini bozdu.

"Masal sen ne saçmalıyorsun. Kendine gel. Dediğin kişi Öykü. Senin en yakın arkadaşın hatırlatırım."

Ne yapıp edip azımdaki bandı sökmem lazımdı. Ama ellerim, ayaklarım bağlı. Bu imkansız. Diye düşünürken aklıma ses çıkarma fikri geldi. Sandalyenin altındaki bağlı ayaklarımı yere vurdum. Yetmedi. Var gücümle ayaklarımı tekrar vurdum. Canım çok acıyordu. Fakat umrumda değildi. Çıkan sese bir ses daha karıştı. Ali'nin sesiydi bu.

"Bir yerden ses geliyor. Buranın yan odası da mı var?"

Ali'nin bu sözleri üzerine ben daha çok vuruyordum. Galiba artık herkes duymuştu. Burak'ın endişeli sözleri araya karıştı.

"Yok ya ne sesi dışarıdandır. Sorun etmeyin."

Ben bu sesleri duyarken aradan garip bir ses duydum. Bu telefon sesiydi ve benim bulunduğum odanın içindeydi. Nasıl yani bu, bu bizi yıllar önce bırakıp giden babamın telefonuydu. Ekranda onun resmi vardı. Ve bu melodiyi her yerde tanırdım. Da dara dad da barara...

Geçmiş

"Baba,baba! Ne olur kapatma dans etmek istiyorum."

"Bu sözleri olmayan şarkıda mı? Kızım cidden seni anlayamıyorum."

"Baba bu melodiyi çok seviyorum. Da dara dad da barara ..."

Not: Arkadaşlar telefondan yazdığım için yazım hataları vs. olabilir. Kusura bakmayın. Gelecek bölüm de görüşmek üzere. Bu arada bölümleri uzatmaya çalışıyorum yavaş yavaş anlayışlarınız için teşekkürler. Önceki bölümlerim hep 300 kelime falandı şimdi ise 717 kelime sizleri seviyorum. İyi okumalar.

SIRRIMIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin