On Beş|Kıskançlık.

992 117 25
                                    

Okula bir haftanın ardından geri döndüğümde tabii ki ilk dersten, öğretmenler odasına çağrılmış ve sınıf öğretmenimin tonlarca sorusunun altından kalkmak ile uğraşmıştım. Öğretmenler odasından çıktığım gibi de arkadaşlarım; Jin ile neden bu kadar yakın olduğumu sorup durmuş, fakat soruları cevapsız bir şekilde havada kalmıştı. Zaten fazlasıyla yorgundum, onlarla uğraşamazdım.

Arka bahçedeki o banka, elimdeki sandviç ve meyve suyu ile oturduğumda çok geçmeden Jin gelmişti yanıma. Gülümseyişimi ona armağan ettiğimde o da elini kaldırarak bana selam vermiş ve yanıma oturmuştu elindeki ramen ile. O ramenini bende sandviçimi yerken pek konuşmamış fakat daha sonradan Jin, benden hızlı yediği için yediklerini sindirir sindirmez sohbeti başlatmıştı.

"İyi misin?"

Son lokmamı sindirmek ile cebelleşirken bir yandan da başımı onaylar nitelikte sallamış ve ağzımdaki kocaman lokmayı, meyve suyu ile ıslatıp, yumuşatmıştım. Gülümseyerek beni izleyen Jin yüzünden zar zor yutmuştum lokmamı.

"Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sorduğumda eli çenesinde kahkaha atmıştı.

"Yerken domuza benziyorsun."

Kahkahalarına eşlik etmeyip, oflayarak başka bir tarafa döndürmüştüm başımı. Benim kızdığımı farkeden Jin, eli ile koluma vururken çalan telefonu ile kahkahasını yarıda kesmiş ve cebindeki telefonu çıkararak kulağına götürmüştü. O kulağına götürmeden hemen önce göz ucuyla arayan kişiye bakındığımda Seul Gi yazısını görmüştüm. Seul Gi? Kimdi o?

Jin yanımdan kalkıp, konuşa konuşa bahçenin öbür tarafına ilerlerken ben sadece bakındığımda kalmıştım. Hala daha sevgilisi var mıydı yoksa? Düşüncelerim bir fare gibi beynimi kemirirken, tırnaklarımı da kemirdiğimi farketmiştim. Sanırım, kıskanıyordum. Normal bir şeydi değil mi? İnsan sevdiğini kıskanmalıydı.

Zilin çalmasıyla sınıfa girerken gözlerim hala daha gülerek telefon görüşmesi yapan Jin'de kalmıştı. Takılı kalmış plak gibi, gözlerimi alamamıştım Jin'den. Ve bu merakım yüzümü demir kapıya vurmamla son bulmuş ve yerini acıya bırakmıştı.

Son derste biter bitmez kendimi Jin'in olduğu sınıfın önüne attığımda, bir tembel hayvan misali ağır ağır çantasını toplayan Jin sinirimi bozmuştu. Beni görmesiyle gülümsemiş ve son defterini de çantasına atarak yanıma koşmuştu. Kıskançlığımı şimdilik bir yana bırakarak sahte gülümsemeler atmıştım.

"Ne dersin, biraz takılalım mı Jin?"

Dudakları büzülüp, gözleri üzgünüm dercesine bana bakındığında kalbimin kırılma sesini işitmiştim.

"Üzgünüm, başka biriyle buluşmalıyım."

Elini sallayarak yanımdan koşarak uzaklaştığında durdum ve esensaçlarımı, enseme kadar uzamış saçlarımı, yavaş yavaş uçurmasına izin verdim. Jin'i benden çalan o kız kimdi?

Jin'i bir kafeye kadar takip ettiğimde, o karşıdan karşıya geçip, kafeye girerken bende kafenin karşısındaki kaldırımda kalıp, sokak direğinin arkasına saklanmıştım. Tanrı'ya şükür kafenin cama yakın bir masasına oturmuştu. Fakat beni üzen kısım gerçekten de karşısında oturan kişinin oldukça güzel bir kız oluşuydu.

GÜÇSÜZ ♤taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin