Durdum aniden .Yok artık! Buda ne böyle? Ahşap bir kapı...Eskiydi bayağı ve Teksas filmlerinden fırlamış gibiydi.Gidip gitmemek konusunda - ki gitmemekdi akıl karı olan- kararsız kaldım.Fakat nedense içimde ki ses ''Git!'' Diyordu. Derin bir nefes aldım , bedenim baştan aşağıya karıncalandı , ürperdim.
Kapıyı açtım etrafa bakarak yürümeye başladım ''Aman tanrım iğrenç!'' Kapı , Terkedilmiş bir kasabanın kapısıydı.Açtığımda gözlerime inanamadım , bir kaç saniye bekleyip gördüklerimi hazmetmeye çalıştım bir kameradan bakıyordum sanki , etrafı kolaçan edercesine. Evet bakan bendim ama uzaklardan.Gerçekten manzara hiç iç acıcı değildi.Tam karşımda gökten yağmışcasına ölü kurbağalar ve sıçanlar kaplıyordu her yeri. Kurbağalardan çok korkardım -altıma yapacak kadar- fakat bu sefer korkmamıştım hiç nedense ve yürümeye başlamıştım , Tuhaftı her şey , hemde çok. Bir ürperti dalgası daha.Havada zerre kadar hayat belirtisi yoktu , ağaçda.''Peki bu kurumuş yaprakların ne işi var burda ?'' Diye geçirdim içimden. İğrenç terk edilmiş , ölü ve korkutucu bir kasaba...Ah ne güzel!
Pekala artık şaşırıcak durumda değildim , ki şaşırmadım da.Asıl anlamadığım; Burda ne işim vardı? dahası buraya nasıl gelmiştim? Aklımdan bunları geçirirken bir yandan da devam ediyordum yoluma.Karşıda eve benzer bir şey vardı.Saniyenin onda biri kadar bir sürede evin önünde buldum kendimi. Oysa , sadece bakmıştım. Düşünce gücüyle gitmiştim oraya ve bu işleri daha da bir tuhaf kılıyordu. -Tuhaflık mı? Buna alışmamışmıydım zaten.Artık tuhaf olmayan şeyler tuhaf gelmemeliydi bana- Işınlanmış mıydım yani şimdi ben? Vay be ! Eve girme konusunda ayaklarım çok ısrarcı davransa da onlara uymayıp geçip gittim.Çünkü pek iyi bir intiba bırakmadı ev bende.Biraz ileride bir duvar vardı , oraya yöneldim. Dur tahmin edeyim; Işınlanacaktım. Öyle de oldu. Benim boylarımdaydı duvar , üzerinden sarkarak baktım arkasına .Karanlık , kirli , derin ve pis kokulu bir boşluktu. Korktum , bir huzursuzluk tomurcuklandı içimde ve büyümeye başladı.
Güdüsel olarak yan tarafa döndüm 'Güdüsel olarak' diyorum çünkü bir sebebi yoktu.Ne bir ses ne bir hareket...Harabe bir tuvalet karşıda , gerçi tuvalet olduğu sadece bir tahmin , benziyordu. Küçük bir odaydı , kapısı yoktu ve kirliydi. Kötü de kokuyordu. Hafif bir rüzgar esti, her tarafdan dumanlar yükselerek bir araya geldi , gitgide büyüdü.Odacığın içine doğru süzülüp yavaş yavaş bir cismi oluşturmaya başladı.Evet , bence de , olanlar saçmaydı. Sis , her geçen saniye şekilleniyor ve canlanıyor , ben ise sabırsızlıkla -salak gibi- ortaya çıkıcak şeyi bekliyordum. Bir tırnaklarımı yemem eksikti. Kendimi bir embesil gibi hissediyordum , düşüp bayılıcaktım.Nihayet anormallik tamamlandı. Ortaya ne çıktı dersiniz?Aman tanrım Kanlı Dişleri öne çıkmış iri ve korkunç bir yaratık !
''Tanrım n'olur hayal olsun bu ya da ne bileyim , canlı olmasın filan.'' Diye dua etmeye başladım. Bravo , çok geç kaldım. Yaratık önce silkindi , sonra heybetle bana doğru yavaş yavaş adımlarla gelmeye başladı.Çok hızlı düşünmem gerekiyordu.Harika! Odacığın olduğu yerde kırık bir kapı vardı , koştum aldım kapıyı yerden ve dayadım kapısına gücüme ve cesaretime bende şaşırdım , ağırdı kapı çünkü ve burun burunaydık.Amacım onun oradan çıkmasını engelleyebilmekti .kapının üzerine yaslanarak beni engellemeye çalıştı.Bu kadar ağır olmak zorunda mıydı ? Sonunda gücümü yitirmeye başlamıştım.Bir dakika ! Peki ben az önce istediğim yere aynı hızla gidemiyor muydum?
1.Bölümün Sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Poison
VampireBu sonu gelmeyen baskılar yüzünden kaç kere vazgeçtik?Bu yersiz yurtsuz duygularını kapatmaya başladı.Bu saf gülümseme zalimliğe mi yenildi ? Biliyorum ki hepimiz faniyiz.Kalbimdeki bu görünmez yaralar kendini yiyip bitirse de...Şimdi bile , karanlı...