"Bu gece çok şarkı söyleyesim var," dedi tavandaki bakışlarını bana çevirirken. "Sana şarkı söyleyeyim mi Turuncu?" ardından bedenini de dönderdi.
Aramıza koyduğumuz boşlukla, birbirimize dönük yatıyorduk. Saçlarımın ıslağı, yastığı da ıslatıyordu. Henüz boyamıştım. Yeniden turuncu olmuş, daha o saniyede de boyaları sorgulamıştım. Min Yoongi neden dolanında turuncu boyalar saklıyordu bilmiyorum ama hayata tutunmam için bir dal oluvermişlerdi işte. İronikti belki ama katilim yaşatmıştı beni daha az önce.
"Söyle," dedim gözlerinden gözlerimi çekmezken. Aramıza yeterince mesafe koymak istiyordum ama tek kişilik bir yatakta bu pek de mümkün olmuyordu. "Yabancı mı söyleyeceksin yine?"
Sürekli plaktan şarkılar dinliyordu terk edip gittiğimiz o yıkık dökük evde. Gece yarılarında sesini duyuyordum. Üstelik eşlik de ediyordu.
"Evet ve çok sevdiğim bir parçadır. Sözleri güzel."
"Anlamıyorum ki dinlediklerini. İngilizce bilmiyorum. Sen nereden öğrendin?" dediğimde güldü.
"Amerika'nın en iyi üniversitesini bölüm ikincisi olarak bitirdim ben. İstersen almanca bile söylerim." dedi. Kelimeleri biraz ego doluydu ama buna aldırış edemedim bile. En iyi üniversitede okuduğu gibi bölümünün ikincisi olduğunu söylüyordu. Böyle bir adam neden işini eline almak yerine başkalarının canını almayı tercih ederdi ki?
"Her neyse," dedim hemen arkamda ki camdan onun yüzüne vuran ay ışığını izlerken. "Bunlar önemli ayrıntılar değil, şarkını söyle."
Önemliydi. Sanırım epey önemliydi ama hayatımda, ayrıntılar için bir yer kaldığından emin değildim.
"Mr. Sandman, bring me a dream
Make him the cutest that I've ever seen
Give him two lips like roses and clover
Then tell him that his lonesome nights are over
Sandman, I'm so alone
Don't have nobody to call my own
Please turn on your magic beam
Mr. Sandman, bring me a dream
Make him the cutest that I've ever seen
Give him the word that I'm not a rover
Then tell him that his lonesome nights are over"(bölüm sonunda çeviri var)
Sesi, bu şarkı için uygun değildi. Yani şarkıyı ve melodisini bilmiyordum ama çatallaşarak söylemesi yanlış olan bir şeylerin habercisiydi. Yine de hiç kesmeden dinledim onu. Anlamlarını anlamadan, sözlerinin çok güzel olduğunu vurguladığı şarkıyı dinledim. Aramızda kapanmaya yüz tutmuş bir mesafe kaldı.
"Sandman iyi bir adam," dedi ben gözlerimi kapattığım sırada. "Kim olduğunu biliyor musun?"
"Hayır," diye mırıldandım çöken uykunun sersemliği ile.
"Uyku perisi," dedi. Sesi git gide uzaklaşıyordu. Belki de ben uykunun içine düştüğüm için öyle hissediyordum. "Peri masallarında, çocukların göz çapaklarına kum taneleri serperek güzel düşler görmelerini sağlayan bir elf."
"Sandman bana da güzel bir düş gördürür mü?" dediğimde saçlarımın arasında elini hissettim. Ama gözlerimi açmam mümkün değildi.
"Gördürür." dedi.
Bir süre saçlarımı okşadı. Uykunun içinde yüzdüğümü biliyordum. Aksi halde bunu yapmasına müsaade edemezdim. Yine de ben tamamen o kara boşluğa düşmeden önce mırıltısını duydum.
"Sandman aynı zamanda, ölüm için geçit yolu yapan düş perisidir küçüğüm." dedi.
Belki de şarkının sözleri gerçekten anlamlıydı.