Bölüm 2 - YAĞIZ

20 5 2
                                    

-12 Aralık 2013-

Dişlerini kıracak kadar sıktı sinirinden. Çenesindeki tüm kaslar gerildi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Karşısındakinin kim olduğunu unutmamalıydı. Ne olursa olsun.

''Anne, bak. Görüyorsun halimizi. Hepimiz dağıldık gittik. Toparlamamız gerekirken daha çok dağıtıyoruz. Yol yakınken dön, kurtaralım birbirimizi.''

Annesi kollarını göğsünün altında birleştirdi. Yüzündeki ifade, düşüncesine olan bağlılığını kanıtlar nitelikteydi. Yavaş adımlarla oğluna yaklaşıp en ciddi ses tonuyla konuştu.

''Bana bak Yağız! Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Olamaz da! Sizin bir hayatınız ve kendi kendinize verebileceğiniz kararlarınız varsa, benim de var. İsteseniz de istemeseniz de o kabul etmediğiniz yeni eşim bu eve gelecek! O kadar.''

Bütün bedeninin kasıldığını daha da net hissediyordu artık. Annesinin dudaklarından çıkan her gerçek derin yaralar açarak kalbine saplanmıştı sanki. Artık onun da içindekileri daha fazla tutmasına gerek yoktu.

''Ya kabullenirsin, ya da abin gibi defolup gidip sokaklarda sürünürsün Yağız!''

Önüne gelen her şeyi yıkıp devirerek odasına yürüdü hızla. Dolabının kapağını yerinden çıkarırcasına açıp içinden birkaç parça eşyasını aldı. Hemen ayak ucunda duran çantasına uzanıp, elindeki eşyaları tıktı içine. Çantasını sırtına atıp aynı hızda çıktı odasından.

Çıkış kapısının önüne geldiğinde, omzunun üstünden annesine son bir kez baktı.

''Madem öyle, bir çocuğunu daha kaybettin. Bir gün seni de yarım bırakırlar umarım.''

Kendisini evden dışarı attığı gibi koşmaya başladı. Gideceği yeri çok iyi biliyordu. Başından beri gitmesi gereken yere, ait olduğu ortama.

Gözyaşlarının akmasına izin veremezdi. Erkekler ağlamazdı çünkü. Bastıra bastıra söylemişti annesi ona küçükken. 'Ağlayan erkek güçsüzdür.' derdi annesi. Güçsüz gözükmemeliydi kimseye karşı.

Nefes nefese kalmış olmasına rağmen, durmadı. Koştu, koştu. Gideceği yere varana kadar koştu.

Ve sonunda, istediği yere ulaştı. Nefesini düzene sokmak için ellerini dizlerine örtüp öylece bekledi birkaç dakika. Kafasını kaldırıp eski binaya baktı. Doğrulup emin adımlarla binaya doğru yürümeye başladı.

Binaya girdikten sonra birkaç tanıdık simaya rastladı. Hepsi ona şaşkınlıkla bakıyordu. Hatta bir tanesi elini direkt telefonuna atmıştı bile. Kimseyle uzunca göz teması kurmamaya dikkat ederek aradığı odaya yöneldi. Odanın kapısının önünde durdu. İçinde bir şeyler hala onu yapmaması için dürtüklese de, yapmak zorundaydı. Artık yapacağı her şey, sadece kendi içindi.

Derin bir nefes aldı. Kapıyı tıklatmak için tam elini kaldırmıştı ki, arkasından gelen tanıdık sesle eli havada kaldı.

''Yağız?''

Hızla arkasına döndü.

''Ağabey?''

İkisi de bir süre sadece birbirlerine bakakaldılar. İlk adım Yağız'dan geldi. Kollarını ağabeyinin beline sardı. Ağabeyinden de karşılık gecikmedi. O da kollarını kardeşinin bedenine sardı.

''Ne işin var senin burada?'' dedi ağabeyi geri çekilirken. Yağız nasıl anlatacağını bilemedi. Bir de üstüne boğazı düğüm düğüm olunca, ağabeyi bir terslik olduğunu anladı.

''Yoksa, tahmin ettiğim şey mi oldu? Evden mi kovdu seni de?''

Yağız boyun büküp başını salladı onaylarcasına. Ağabeyinin de bir onun kadar sinirlendiğini gözlerinin içinden bile anlayabiliyordu.

'' Tamam geç sen içeri. Bir yolunu bulacağız, oraya geri döneceksin.''

'' Ağabey! Oraya sürünsem de gitmek istemiyorum. Beni oraya geri yollama. Lütfen.''

''Seni pis işlere bulaştıramam Yağız.''

Yağız duruşunu iyice dikleştirip ağabeyinin gözlerinin içine baktı.

'Ha beni pis işlere bulaştırmışsın, ha beni o eve geri yollamışsın. İkisi de aynı acıyı yaşatacak eninde sonunda bana. En azından seçeneklerin birinde bir şeyler kazanıyorsun. Diğerinin bana kazandıracağı tek şey belki sonsuza kadar huzursuz bir hayat.''

Ağabeyi ne kadar istemese de, Yağız'ı geri çeviremedi. Haklıydı. Annesinin yanına dönmesi onun için her açıdan felaket olurdu. Elini kardeşinin omzuna attı.

''Yeni hayatına hoş geldin kardeşim.''

Gecenin TaarruzuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin