0.1

1.1K 67 31
                                    

Boynumdan aşağı süzülen ter damlacıkları huylanmama neden olsada aldırış etmemeye çalışarak beş numaralı masaya ilerlemeye devam etti. Bugün fazlasıyla çalışmış ve baya yorulmuştum. O kadar çok terlemiştim ki kendimi havuza girip çıkmış gibi hissediyordum. Terlemek en hoşlanmadığım şeylerden biriydi üstelik.

Masanın üzerinde bulunanları elimdeki tepsiye koyup masayı güzelce sildim ve adımlarımı mutfağa yönlendirdim. Bu topladığım son masaydı. Tanrıya şükürler olsun ki sonunda hepsini bitirmiştim. Onlar bitmişti ama ben de bitmiştim.

Üzerimdekileri değiştirip kasada dikkatli bir şekilde para sayan Namjoon'a doğru ilerlemeye başladım. Yanına geldiğimde hala para saydığı için dikkati dağılasın diye konuşmamış, onu beklemeye başlamıştım. Paraları saymayı bitirip kasaya geri koyduğunda diyeceğim şeyi önceden tahmin etmiş olmalı ki benden önce konuştu.

"Çıkabilirsin Jimin. Bugün yeterince yoruldun zaten, eve gidip güzelce dinlen."

Gülümseyerek kafamı salladım. "Peki, iyi akşamlar Namjoon."

"İyi akşamlar Jimin."

Elimde tuttuğum sırt çantamı sırtıma asıp kapıya doğru ilerledim. O sırada Namjoon bana seslenmiş ve ona doğru dönmemi sağlamıştı. "Maaşının geciktiğini biliyorum Jimin. Emin ol bu haftasonu maaşını sana teslim edeceğim."

Mahçup olduğu her halinden belli olan Namjoon'a yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirerek baktım. Çalıştığım kafeyi yenilemek için kredi çekmişti ve bunu ödemekte zorlandığını biliyordum. Ona maaşımı sonra verebileceğini ve bunu sorun etmeyeceğimi söylememe rağmen hala bana üzgün olduğunu, maaşımı en kısa zamanda vereceğini söylüyordu.

"Hey, benim için maaşımı ne zaman verdiğinin önemi yok Namjoon. Lütfen artık bunu düşünüp kendini daha fazla üzme. Eline ne zaman para geçerse o zaman verirsin."

Kafasını sallayarak beni onayladığında arkamı dönüp kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım. Kafenin içi ne kadar sıcak olsada dışarıda çok olmasada rüzgar esiyordu. Bu ani hava değişimi hafifçe titreyip üzerimdeki hırkaya daha çok sarılmama neden olmuştu.

Kış mevsimini severdim. Üzerimi sıkı sıkı giyinip, giydiğim kıyafetlerin arasında kaybolmak nedensiz bir şekilde beni mutlu ederdi. Çoğu kişi bu hissi sevmezdi belki ama ben bu hisse bayılıyordum. Kendimi küçük bir çocuk gibi hissetmeme ve eski çocukluk yıllarımın anılarının filizlenmesine neden oluyordu. Küçüklüğümdeki masumiyetin tekrardan canlandığını hissediyordum.

Adımlarımı sağ taraftaki sokağa doğru yönlendirip sıkıntılı bir şekilde nefes verdim. Cüzdanımı evde unuttuğum için bu yorgun ve bitkin halimle eve yürüyerek gitmek zorundaydım. Unutkanlığım yüzünden şu yorgun ve kopmaya meyilli olan akalarımla eve kadar yürümek bana hayatın bir intikamı gibi geliyordu nedense. Benim gibi işinde güçünde olan gencecik bir adamın hayatla alıp veremediği ne olabilirdi ki? Ben sana ne yaptım hayat?

Ellerimi pantolonumun cebine atıp şansımı denemek adına iyice içini yokladım. Cebimin derinliklerinde unuttuğum birşeyler vardır diye ummuştum ama yoktu. Kaderimi kabullenmekten başka bir çarem olmadığı için adımlarımı hızlandırıp yürümeye devam ettim. Na kadar bahtsız biriydim ben böyle.

Aklıma sırt çantamda gelince belki onda para bulurum diye ümit etmiştim. Sonradan kafede içini tamamen boşaltıp cüzdanımı aradığım anlar gözümün önüne gelmiş ve ümidim bir kağıt gibi buruşturulup çöpe atılmıştı.

Cebimde titremeye başlayan telefonumu hissedip hemen çıkardım ve kimin aradığına baktım. Annem arıyordu. Her işten çıktığımda mutlaka beni arar ve nerede olduğumu, eve ne zaman eleceğimi sorardı. Verdiğim cevaplar her zaman aynı olsada bıkmadan beni dikkatle dinler, yolda oyalanmamamı söyleyip benim bişey söylememe izin vermeden telefonu kapatırdı. Anne işte ne yapayım.

Tam telefonu açacağım sırada kulaklarıma dolan sesle kafamı kaldırıp ekrandan gözlerimi çektim. Biri şarkı söylüyordu. Sesi gerçekten çok güzeldi, hoş bir tonu vardı. Sesinin tınısından şarkı söyleyenin kız olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Aramayı red edip telefonu cebime koydum ve sesin nerden geldiğine öğrenmek adına etrafımı incelemeye başladım. İlerideki büyük ağacın altında duran bir karaltı vardı ve sanırım sesin sahibi o karaltıydı. Sesini daha iyi duymak için yavaş adımlarla ağaca doğru yaklaştım ve şarkının nakaratını dinledim.

"I need a gangsta." (Bir gangstere ihtiyacım var.)

"To love me better that all the others do." (Beni diğerlerinden daha iyi sevmesi için.)

"To always forgive me." (Beni her zaman affetmesi için.)

"Ride or die with me." (Benimle sürmesi veya ölmesi için.)

"That's just what gangsters do." (Bunlar sadece gangsterlerin yaptığı şeyler.)

İleride, iyiki de cüzdanımı evde unutup eve yürüyerek gitmek zorunda kalmışım diyeceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi.

***

Gangsta || pjm ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin