0.8

273 37 7
                                    

Boyumdan uzun olan rafa bakıp sinirle yumruklarımı sıktım. Neden boyum bu kadar kısa olmak zorundaydı? Sadece, sadece birkaç santim daha uzun olmasamda şu rafa uzansam ne olurdu sanki?

Arkamı dönüp en yakınımdaki sandalyeyi aldım ve rafların yanına koydum. Ayakkabımı çıkarıp masanın üstüne koyduğum bezi aldım, sandalyenin üstüne çıktım. Az önce ulaşamadığım ama şimdi elimin altında duran bibloyu alıp silmeye başladım. Şu halimi biri görse benim hakkımda ne düşünürdü acaba? Özelikle bizimkilerden biri görse? Ah Tanrım, düşüncesi bile kötüydü.

Bibloyu sildikten sonra hemen aldığım yere geri koydum ve sandalyeden aşağı indim. Şükürler olsun ki hiçkimseye görünmeden halletmiştim işimi. Sandalyeyi masanın altına geri koyarken gözüm mutfaktan çıkan Yoongi hyunga kaymıştı. Elinde tuttuğu kağıda sinirli sinirli bakıp kafenin çıkışına doğru yürüyordu.

"Meyin var Yoongi hyung?" Bana döndüğünde konuşmaya devam ettim. "Ve nereye gidiyorsun?"

"Seokjin hyung alınması gereken bazı malzemeleri almayı unutmuş ve şuan mutfakta hiçbir şey yapamıyor. Benden acilen markete gitmemi istedi." Elindeki kağıdı göremeyeceğimi bilse bile bana doğru çevirdi. "Birde birkaç malzeme yok diyordu. Baksana şuna, birsürü şey yazmış. Sabahın 7'sinde benden nasıl yakınlarda açık bir market bulmamı istiyor üstelik?"

Yoongi hyunga bakarak gülmeye başladım. O ise çoktan kafeden çıkmış ve markete doğru adımlamaya başlamıştı. Ah, klasik Seokjin hyungdu işte. Hep unutkandı ve bu unutkanlığı yüzünden başına çok şey gelmişti. Tabi bizde bundan payımızı az önce Yoongi hyungun aldığı gibi alıyorduk.

"Bu kadar komik olan ne, Jimin?"

Duyduğum sesle kahkaha atmayı anında bırakıp arkama döndüm. Tek kaşını kaldırmış sanki çok normalmiş gibi bana soru soruyordu. Ödümü koparmıştı.

Elimi kalbime götürdüm. "Korkuttun beni Min Ha. Öylesine bir şeye gülüyorum işte." Gülünseyerek kafasını salladığında asıl sorulması gereken soruyu sordum. "Neden geldim buraya?"

Sandalyelerden birini çekip oturdu ve rahat bir şekilde konuştu. "Seni görmek istedim sadece."

Beş gündür onu hiç görmemiştim. Kafedeki en son konuşmamızdan sonra birden ortadan kaybolmuştu. Hergün büyük ağacın oraya gidip banka oturmuş ve onu gelir diye soğuk havada saatlerce beklemiştim. Ama gelmiştim. Şimdi ise çok normalmiş gibi yanıma geliyor ve gülümsüyordu. Beni korkutması umrumda değildi, umrumda olan şey sanki beş gün önce bu kafede benden açık bir şekilde etkilendiği söylemesine rağmen bunlar yaşanmamış gibi davranmasıydı.

Ona yan bir bakış atıp mutfağa doğru ilerledim. "İyi."

Biraz kaba davrandığımın farkındaydım ama hakediyordu. Beni kırdığının farkında olmasını istiyordum. Koskoca beş gündür ortada yoktu ve ben onu hem özlemiştim hem de merak etmiştim. Min Ha kadar rahat davranamazdım.

Mutfağa geldiğimde elimdeki bezi bırakıp Seokjin hyunga ve Jungkook aldırmadan geri çıktım. Min Ha hala bıraktığım yerden elini çenesine koymuş bana bakıyordu. Aldırış etmeden tezgaha doğru gittim ve birşeylerle uğraşıyormuş gibi yapmaya başladım.

"Jimin," kafamı kaldırıp ona baktım "bişey yapmadığını biliyorum. Hadi gel konuşalım."

Gözlerimi gözlerine sabitledim. "Ne konuşaçağız? Beş gündür neden ortalıkta olmadığını mı?"

Biliyorum kabayım, ama dediğim gibi haketmişti. Ben de onun gibi beş gün ortalıkta olmasam o da beni merak eder ve sinirlenirdi. Yani ben öyle umuyordum. İnsan etkilendiği birini neden merak etmesin değil mi?

"Jimin, ben üzgünüm. Biliyorum hiçbir şey demeden ortadan kaybolmak biraz saçma. Ama önemli bir işim vardı. Sana haber verecek zamanımda olmadı."

Bu açıklama ve özürden sonra biraz yumuşamıştım. Gerçekten üzgün ve halsiz görünmeside, onun özürünü kabul edeceğimin büyük bir göstergesiydi. Bir süre ona baktıktan sonra dayanamayıp kalktım ve yanına gittim. Karşısında ki sandalyeyi çekip otururken bana gülümseyerek baktığını hissediyordum.

Sandalyeye oturduğumda yüzünü daha yakından ilcelene fırsatım olmuştu. Yüzüne yaptığı ağır ve siyah tonlarında olan makyaj öncekine baka daha azdı. Özellikle sürdüğü far neredeyse yok denecek kadar azdı. Ve önceki gibi yüzünü fondotene bulamadığı belli oluyordu, donuk değilde doğal ve canlı bir beyazlığı vardı yüzünün. Dudakları da çok doğal ve yumuşak gözüküyordu. Pemde dudaklar onu çok şirin göstermişti. Bu hali öncekinden oldukça farklı ve hoştu. Nasıl fark edememiştir?

"Değişik ve hoş gözüküyorsun Min Ha. Bu halini çok sevdim." Anlamadığını gösterir gibi kaşını kaldırdığında gülerek yüzümü gösterdim. "Çok makyaj yapmamışsın, hatta neredeyse hiç yapmamışsın. Doğal halin eskisinden daha hoş."

Utangaç bir şekilde kafasını eğdiğinde gülümsemem daha çok büyümüştü. Çok tatlı gözüküyordu ve içimden bir ses onu çoktan affettiğimi söylüyordu bana. Neden hemen böyle yumuşamak zorundaydım ki?

Hafifçe öksürüp boğazımı temizledim."Neyse sen neden beş gündür ortalıkta olmadığını söyler misin bana? Ne işin vardı?"

Gözlerini ellerine indirip parmaklarıyla oynamaya başladı. "Sana anneannemin durumunun kötü olduğunu söylemiştim, hatırlıyorsundur Jimin. O hastanede yoğun bakımdaydı ve annemle babam işte çalıştığı için ben de onu ziyarete gitmek zorunda kalıyordum. Şimdi bir dakikalık bile olsa gelip beni görebilirdin falan diyeceksin belki ama gelemezdim, Jimin."

Doğru tahmin etmişti. Kesinlikle bu soruyu ona sorardım. Ellerimi masanın üzerinden birleştirip ona baktım. "Neden gelemezdin Min Ha?"

"Hayalimi düşünüyorumdum çünkü Jimin."

Min Ha gülümseyerek bana bakarken ben de gülümsemesine karşılık verdim. Bana bir hayalinin olmadığını, varsa bile bilmediği söylemişti. Ama şimdi ise hayalini düşündüğünü söylüyordu. Min Ha onu görmediğim beş gün içinde değişmişti. Ve bu değişim benim hoşuma gitmişti.

"Peki hayalini buldun mu, Min Ha?" Hevesli bir şekilde kafasını salladığında merekla ona baktım. "Bana söyler misin?"

"Tabi ki de söylerim Jimin. Hayalimi bulmama en çok ilham olan ve yardım eden kişi sensin zaten." Gözlerimin içine baktı. "Hayalim artık eskisi gibi değil de daha enerjik ve güler yüzlü biri olmak, Jimin. Eskide olan kötü olayları unutmak ve yeni bir hayata başlamak istiyorum. Anlıyorsun değil mi?"

İçten bir şekilde gülümsedim ve ellerini tuttum. "Anlıyorum Min Ha ve yanındayım. Hayalimi birlikte gerçektirelim olur mu?"

Ellerimi sıktı kafasını yana doğru yatırdı. "Teşekkür ederim, Jimin. Yanımda ve bu kadar iyi olduğun için."

Hayatımda yaşadığın en harika anlardan biri buydu ve bunun nedeni karşımda oturan harika kadındı.

***

Gangsta || pjm ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin