Ve işte ikinci mektupta Serpil'den. Serpil; yaşça benden büyük kırklı yaşlarının başlarında oldukça güzel diyebileceğim (tabi bu güzellik tamlaması benim gözüme yansıdığı hali ile şahsına münhasır), ailesiyle ve biricik oğluyla birlikte Muğla'da yaşayan bekar bir anne. Serpil'in derdi zoru ise işten güçten ve iflah olmaz ayarı kaçık hayranlarının hayatını zorlaştırmasından muzdarip. Kadıncağız neye elini atsa, tamam bu sefer oldu dese bir şekilde sonuna kadar gidemiyor ve hevesi kursağında kalıyor. Ailesinin yanında olması bir şans gibi gözükse de dışarıdan bakanlar için, o bunu hiçbir zaman bir fırsat olarak görmüyor, aksine onlara yük olduğunu düşünüyor ve bu durum onu ziyadesiyle mutsuz ediyor. Bir keresinde hiç unutmam öyle bir laf etmişti ki benim bile içime oturmuştu onun bu mahsun hali. " Ah be Bilge, bilemezsin nasıl zoruma gidiyor kırk yaşımdan sonra okuyacağım kitabın parasını bile babamdan istemek. Belki o bunu söz konusu bile etmiyor bile ama ben çok çekiniyorum Bilge, benim onlara bakmam gereken zamanda onların bana bakıyor olmasını sindiremiyorum." Zalimsin dünya hem de çok zalim, iyi insanlara neden bir dirhem huzuru çok görüyorsun diye isyana bağladığım da olmuştu Serpil'in bu sözü üzerine..
Diğer derdi ise ülkemiz de birçok kadının yaşadığı en çirkin durumlardan sadece en belirgin olanı, (yani tek suçu güzel ve dul bir kadın olması) karşılaştığı her adamın saplantı derecesinde ve sonu bir şekilde sözlü tacizlere varan zapt edilemez saplantılı hayranlık durumları. Hayır anlamıyorum ki neden kadınlar aynı muameleyi erkeklere yapmıyor, kişilik hakları dediğimiz şey sadece biz kadınlara özgü bir durum mudur? Kadın ne zaman bir işe girse ya orada çalışan biri ya da direk işverenleri tarafından göz hapsine alınıyor, sonrası zaten tahmin ettiğiniz üzere sindirilmeye çalışılıyor. Tabi bu duruma seyirci kalamayan Serpil ya o çok ihtiyacı olduğu işten ayrılmak zorunda kalıyor ya da bir şekilde kendilerini kabul etmeyen bu kadını hazmedemeyen aptal işverenleri tarafından kapı dışarı ediliyor..
Hayır ne yapsın ki bu kadın, nasıl bakar kendine ve oğluna çalışmadan? Ya da neden rahat vermezler ki çalışsın namusuyla kazansın ekmek, kitap parasını. Zor mu bu kadar bir kadına huzur sağlamak? Ya da onca erkek personelden çok daha verimli ve titiz çalışıyor olması mıdır sorununuz? Tabi öyle ya iş yerleri de, parklarda, gezilecek alanlar, sosyal tesislerde, spor kompleksleri de, her yer, her mekan erkeklerin hakimiyeti altında olsun, en iyi işi onlar yapsın, her doğruyu onlar bilsin, onların kararları, onların kuralları, onların egemen olduğu dünyaları!
Yapamadıklarını yapmaya, düşünemediklerini düşünmeye, başarısızlıklarını gün yüzüne çıkarmaya ve yalanlarını yüzünüze vurmaya bir kadın bile yeter de artar bile değil mi? O yüzden barındıramıyorlar içlerinde, o yüzden ön ayak vermiyorlar, hep bir çelme takma, hep bir cinsel aşağılama, hep bir ikinci sınıf insan muamelesi. .
![](https://img.wattpad.com/cover/161608129-288-k451245.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mektup'tan Hayatlar..
RomanceBir dergide köşe yazarı olan Bilge hınzır, çalışkan, yardımsever, paylaşmayı seven, okumaya yazmaya aşık biridir. Tamamen tesadüfi bir şekilde başlayan "mektup" köşesinde hayatına dahil olan bir çok insanın sessizliğine ses oluyor ve onlara yalnız...