Gittikçe Zorlaşıyor

82 14 2
                                    

Medya: Victoria

Joe döşeğin yanına eski bir halı serdi ve yere uzandı, başının altına çantasını aldı. Kendimi çok garip hissediyodum, yeni tanıştığım bir çocukla bir araba tamiranesinin zemin katındaydım. Sabaha kadar burda nasıl duracaktım, bu rahatsız yatakta nasıl uykuya dalacaktım... Yüzüm ağlamaklı bir hal aldı, başımı öne eğdim ve tırnaklarımla uğraşmaya başladım.

Joe: ''Her şey yolunda mı?'' diye sordu.

''Hayır değil! Hem de hiç değil!''

''Neden bu kadar sulugözsün? Mızmızlanmayı bırak da uyu. Sabah 7'de işbaşı yapıyoruz. Şimdi uyumazsan patron bizi basabilir. Erken uyanmalısın'' dedi ve sırıttı. Arkasını döndü ve birkaç saniye içinde uykuya daldı. Bunun geçici bir durum olduğunu ve şimdilik idare etmem gerektiğini kendime tekrarlayıp durdum. Üzerimdeki elbise yatmak için hiç uygun değildi, eteğimaçılabilirdi ya da askılarım omzumdan kayabilirdi. ''Ben nasıl uyuyacağım şimdi.'' Joe henüz uyumamış olmalıydı, yastık olarak kullandığı çantayı bana doğru fırlattı. ''İçine bak'' der gibi bir ses çıkardı. Aslında hırlamıştı. Çantayı açtım, birkaç tişört ve şortun dışında birkaç tane baksır da vardı. Üzerinde kurukafa baskısı olan bir tişörtü ve gri bir şortu elime aldım. Joe gerçekten uyuyordu, çantayı kafasına fırlattım. ''Seni kapı dışarı etmeden uyu!''

''Sadece teşşekür etmek istedim.'' Kıkırdadım ve başımı yavaşça yastığa koydum... Tek derdi uyumak olan birisinden zarar gelmezdi herhalde. Sonrası bilinmez, o kadar yogundum ki; nasıl uykuya daldığımı hatırlamıyordum... Keşke nasıl uyandığımı da hatırlamasaydım...

 Sabah kaba bir erkek sesiyle uyandım, Joe da yanımdaydı, henüz yeni uyanmıştık. Bana dönüp: ''Kalk kalk, hemen kalk. Dışarı çık, hemen!'' dedi. Ben ''Hey! dur bakalım. Neler oluyor?'' derken eşyalarımı elime verdi ve beni perdenin dışına itti. Kendimi yerde, bir adamın ayaklarının dibinde buldum. Kafamı yukarı çevirdim, patron olabileceğini düşündüm. Hafiçe gülümsedim: ''Merhaba, geçiyordum da bir uğradım'' dedim. Adam inanmamıştı, inansın diye söylememiştim. Yavaşça ayağa kalktım ve merdiveni hızlıca çıktım. Giderken Joe'ya ''Tişört ve şort için teşekkürler'' diye bağırdım. Küçük bir erkek çocuğu gibi görünüyor olmalıydım. Saçlarımı elimle düzelttim. Kesinlikle yıkanmaları gerekiyordu. Bu halimle kendime 'küçük bir sokak çocuğu' demem daha doğru olurdu.

Yolda yürürken bir butik fark ettim. Ucuz bir yere benziyordu. Hemen içeriye daldım. Belki giyinme kabinlerini kullanabilirdim ama yanımda sadece parti elbisem vardı. Ucuz bir günlük elbise bulabileceğimi düşündüm ve askılara bakmaya başladım. Sonra gözüm mağzadaki saate ilişti, kasiyere sordum ''Bu saat bozuk mu acaba?'' Kız cevap vedi ''Hayır bayan.'' Eyvah! Ben bitmiştim, saat 08.15'i gösteriyordu. Nathan ne yapmıştı kim bilir, hemen bir taksi çevirmeliydim. Yanımda biraz para vardı, istasyona en az 20$ alırlardı, bunu düşünmedim. Caddeye çıktım, boş bir taksiye bindim. Şoför, taksimetreyi 5 dolardan açtı. ''Pardon ama yanlış mı görüyorum? NewYork'ta bile açılış 3$!''

''Burası küçük bir yer, şehir merkezinde müşteri çok olur. Burda insanlar yürümeyi tercih eder. Fikrinizi değiştirdiniz mi?'' dedi. Arabayı kenara çekti, inmemi işaret ediyordu.

''Çok haklısınız bayım, lütfen devam edin ve 5 doların hakkını verin. Biraz acele etmeliyiz.''

 15 dakikada istasyona ulaştık. Eski vagonlar ve çöplükten başka bir şey yoktu. O sırada rayların üzerine oturmuş birini fark ettim. Tam arabadan inerken taksi şoförü ''Borcunuz 43$'' dedi.

''Ne dedin? Yani çok fazla, 10 mil bile olmadı daha, hem taksimetrede...''

''Dalga mı geçiyorsun? Paramı hemen öde!'' Adamın delirmiş gibiydi, arka koltuğa doğru uzandı, oturduğum koltuğa adeta yapışmıştım, gözleri dehşet vericiydi.

Benim GökyüzümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin