Medya: Joe
Cenaze töreninden sonra en yakın arkadaşım -aslında tek arkadaşım- olan Victoria'yı aramayı düşündüm. Eh, artık babam yoktu. İçimde bir yerler çok acıyordu, ama kabullenmek unutmakla eş değer değildi. Zaten velayetim annemin üzerineydi. Yine anemin yanında kalmaya devam edecektim. Saat 10.30'u gösteriyordu, Ardian'la yaklaşık birbuçuk saat sonra buluşacaktık. Bu süreyi değerlendirmek, biraz kafa dağıtmak istedim. Telefon rehberimi açtım, listeyi bir gözden geçirdim. ''Annem, Adrian, Alice, baba..'' bu kelime boğazımda düğümlendi. Bir an için babamın telefonun diğer ucunda olabileceğini düşündüm. ''Keşke aradığımda cevap verebilsen belki her şey çok farklı olabilirdi.'' Sesim titredi ve gözlerim yanmaya başladı. Ama bunu engelledim. Ağlamanın tam sırası olsa da bunu yalnızken yapmayı tercih ediyordum. Victoria listenin sonundaydı, hemen arama tuşuna bastım. Birkaç kez çaldıktan sonra Victoria neşeli bir ses tonuyla telefonu açtı:
''Meraba, ben Victoria McCasee.''
''Merhaba Victoria, ben İsabell.''
''Aman tanrım hala yaşıyorsun sen, her şey yolunda mı?''
''Pek sayılmaz, 12'de Adrian'la buluşacağım. Cenaze töreni az önce bitti. Buluşup laflayalım mı?''
''Ohh tatlım, seni çok iyi anlıyorum. Ama biliyorsun işler yoğun, doğrusu mekan hiç boş kalmıyor. Bugünlerde her akşam bir parti var neredeyse. Belki orada görüşebiliriz..''
''Ne? Parti mi? Tatil bitiminde mi? Saçmalık... Ve babam artık yokken mi?''
''Ah biliyorum tamam, tamam konuşmadım.''
''Vay canına. Çok düşünclisin, teşekkürler! Kendime sonsuz yas ilan ettim. Ve zaten doğru olmaz, henüz yeni...'
''Zaten seni davet etmiyorum tatlım. Hey beni dinle, ne kullanıyorsun sen? Bu konularla pek ilgilenmem bilirsin. Ama gelmeni gönülden isterdim. Adrian'ın kaçıracağını sanmıyorum. Belki yüzersiniz, ben söyleyeceğimi söyledim. Sana kalmış. Eğlence ve depresyon. Sen seç birini.''
''Bu çok yardımcı oldu, Vicki. Düşüneceğim. Hafta sonu mu?''
''Evet, Cumartesi akşamı saat 8'de. Adrian'a haberi olup olmadığını sor.'' Dııt dııt dııt. Telefonu kapattı.
Yine tek başıma kaldığım için düşünmekten korkuyordum. Yazdan kalma bir hava hakimdi, bunu değerlendirmeyi düşündüm. Spor ayakkabı giydiğim için şükrettim ve bir üst sokaktaki parka doğru yürümeye başladım. Belki teyzem Ellen'ı da görebilirdim. Ellen'ın bir hamburgerci dükkanı vardı, 38 yaşında ve bekardı. Neden evlenmediğini ''Bazı insanlar yarımı bütün yaparlar, ama bazı insanlar bütün doğar'' sözüyle açıklamıştı. Bu söz bana çok saçma geliyordu. Bana göre her insan yarım doğardı.
Birkaç dakika yürüdükten sonra Adrian'la buluşmak için sözleştiğimiz parktaydım. Garip bir şey farkettim, o çoktan gelmişti! Arkası dönüktü, arabanın önünde bekliyordu. Telefonuyla uğraştığı fark ediliyordu. Ona yaklaşmayı düşündüm, sürpriz yapmak istedim. Belki de bir işi vardı buralarda. Ve önemli işi nihayet görüş alanıma girmişti. Kot elbisesi, topuklu ayakkabıları ve altın sarısı saçlarıyla bir kız Adrian'a doğru yaklaşıyordu. Kırmızı rujunu taşıra taşıra sürmüştü, simsiyah göz makyajı buz mavisi gözlerini ön plana çıkarıyordu. Biraz daha dikkatli baktığımda kızı tanıdım, ''Narcy'nin ne işi var burda!''. Narcy geçen seneki okul başkanıymış, ve aldığım duyumlara göre Adrian'a yazıyormuş! Gizlendiğim çalıların arkasından bu durumun bir açıklması olmasını diledim. Hayatımın aşkını da kaybedemezdim. İkisi biraz konuştuktan sonra birbirlerine yaklaştılar. ''Ohh hayır.'' Narcy beni fark etmiş olmalıydı, bana doğru baktı. Gözlerimi sımsıkı kapattım. O kız ispiyoncu değildi. Kendi işini kendi halleden tiplerdendi. Narcy Adrian'a iyice sokuldu, eline bir paket tutuşturup kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra oradan hızla uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Gökyüzüm
Fiksi RemajaBen Isabella Hathaway 17 yaşında sıradan bir kızdım. Annem ve babam 4 yıl önce ayrıldı, velayetimi annem aldı. Henüz bir aileyken Seattle'da mutlu bir yaşam sürüyorduk. Daha sonra babam büyükannemle birlikte Arizona'da yaşamaya başladı. Highland lis...