Burnumu çektim ve üzerimdeki kalın hırkama daha sıkı sarıldım. Hangi sebeple bu soğukta sadece bir hırkayla dışarı çıkmıştım ki? Cevap basitti aslında; doğup büyüdüğüm şehirde Eylül ayında askılı bluzlar, şort ve sandaletlerle dolaşılırdı. Kızaran yüzüme yediğim sert rüzgâr, gerçekleri adeta bir tokat gibi yüzüme vurdu. Artık orada değildim, evimden ve sıcak Ege sahillerinden çok uzakta, Karadeniz'in hırçın dalgalarının vurduğu küçük bir sahil kasabasındaydım. Bu, havasına yabancı olduğum memlekette üzerime bir ceket almayı akıl etmemiş olmam takdire şayandı.
Daha birkaç ay öncesine kadar nerede yaşamak istediğimi sorsalar cevabım New York, Paris gibi şehirler olurdu. Ama ben de diğerleri gibi hayallerimi gerçekleştirebilmek için kendimi bu havasına kurban olduğum yerde bulmuştum. Üniversiteyi bitirip, eline mesleğini almak için burada toplanmış, bir başına hayatta kalmaya çalışan güruhtan biriydim ben de.
Etrafım kalabalıktı, odalar, yemekhane, etüt. Çevremdeki insanlarla konuşuyor, gülüyor, hatta eğleniyordum. Ama bunlar sadece buz dağının görünen kısmıydı. Gece olup yatağıma çekildiğimde hıçkırıklar başlıyordu. Ben de herkes gibi rol yapmayı bir kenara bırakıp yalnızlığıma ağlıyordum. Aslında kimse mutlu değildi, evinden uzakta kim mutlu olabilirdi ki?
Bu uzak memleketin havasına alışkın olmayan bedenim daha fazla direnememiş, ilk haftayı geride bırakırken hasta olmuştum. Elimde cüzdanım, yurttan çıkmadan evvel aldığım tarife güvenerek, sağlık ocağını arıyordum. Tabelayı gördüğümde içimi bir rahatlama doldurdu. Ağrıyan başıma rağmen dinlediğim yavaş müziğin eşliğinde siyah demir kapıya ilerledim. Bilmediğim bir ortama her girişimde olduğu gibi aşırı derecede gergindim. Çekingen yapım her zaman dezavantajım olmuştu.
Kapıdan girdiğimde danışma masasındaki orta yaşlı görevli başını kaldırmıştı. Tembel adımlarımla ona yürüdüğümü gördü. Cüzdanımın fermuarını açarken iki öksürük arasında "İyi günler, burada öğrenciyim ve muayene olmak için gelmiştim," diyerek orada bulunma sebebimi belli ettikten sonra kimliğimi uzattım.
Sözlerime aldırış etmeden üzüme bakmaya devam ediyordu. Kaşlarım istemsizce çatıldığında uzanıp kimliğimi aldı. Kimlikteki bilgileri bilgisayara girerken, "Sağlık raporu için mi geldin?" diye sordu. Başımı olumsuz anlamda sallarken, "Hayır, muayene olmak için geldim," diyerek sözlerimi yineledim. Aynı şeyleri tekrarlamaktan nefret ederdim.
Adam kimliğimi geri verirken "Dr. Hasan Uzunel, sağdan ikinci oda, "dedi. Kimliğimi alıp teşekkür bile etmeden, sağdaki koridora girdim. Bu da neydi böyle, biraz güler yüzlü olsa bir şey kaybetmezdi değil mi? Buranın insanları da hava gibi soğuktu.
Kapının önüne gelince, yukarıdaki ekrana baktım. İçerideki hastanın adı yazıyordu, çok fazla beklememeyi umarak arkamdaki duvara yaslandım. Yanımdaki bankta oturan yaşlı kadınla on bir – on iki yaşlarındaki erkek çocuğu dışında koridor bomboştu.
İçinde bulunduğum karamsar ruh halinden kurtulmak için hafifçe gülümsedim. Normalde bu kadar karamsar biri değildim ancak ya hastalıktan ya da evimden uzakta olduğumdan, içimde garip ve karanlık bir his vardı. Belki de bu halimin sebebi sadece yalnızlıktı. Ya da henüz alışamadığım hava şartları... Gökyüzü grinin en soğuk tonuna bürünmüştü ve yağmur çiseliyordu. Sadece ona bakmak bile üşümem için yeterliydi.
Normalde yerinde duramayan, popüler sayılabilecek, biraz da şımarık biriydim. Etrafım her zaman kalabalık ve kahkaha dolu olurdu. Bu kahkahalar buradakinin aksine gerçekti. Belki mükemmel bir hayatım yoktu ama tam olarak istediğim gibiydi. İstediğim hey şeyi yapabilirdim, özgürdüm.
Benim tam tersime çevremdeki kızlar genel olarak böylesine özgürlüğü ancak üniversitede yaşarlardı. Kiminin ailesi çok sıkar, kimisi de kendi kendisini. Ben o konuda çok şanslıydım, istediğim her şeyi yaparak büyümüştüm. Annem ve erkek kardeşimden ibaret çekirdekten öte bir ailede büyümüştüm. Dışarı çıkmak istediğimde izin verilir, giyim tercihlerim konusunda kimse bana karışmazdı. İstediğim şeyi alır ya da benim almama yardımcı olurlardı. O an ya da birkaç gün sonra hiç fark etmezdi. Elbette arada ben de onlardan uçuk şeyler isterdim ama onlar her zaman bir orta yol bulup herkesi mutlu ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sert
Teen FictionÜniversiteye başlayıp, bambaşka bir şehre gelen Beril, ailesi ve arkadaşlarından uzakta, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışır. Yabancısı olduğu bu şehirde karşısına çıkan Alaz, Beril'in tüm sınırlarını zorlamaya kararlıdır. Bir taraftan Alaz'ın...