|2|

4 1 0
                                    

Sabah saat 08:37

Alarmın sesini duymam ile hızla gözlerimi aralayıp etrafa bakındım. Telefon gözüme takıldığı an benden o kadar uzak olmasına lanet etsem de yavaş adımlarla kalkıp ona doğru ilerledim. Kulaklarımı pert eden o saçma sesini de kıstıkdan sonra banyoya doğru ilerledim. Bugün doktor için randevum vardı erken kalkma sebebim de buydu. Bir yandan dişlerimi fırçalarken diğer yandan da karşımdaki, duvara asılı kare aynada kendime bakıyordum. Zaman geçtikce zayıflıyordum, mide bulantılarım yüzünden artık yemek yerken bile zevk alamıyordum. Benimkisi de zordan yaşamakdı işte- yürüyen bir ölü gibi görünüyordum, değil yemeğin, hayatın bile tadı kalmamıştı benim için. Hayat bana küsmüştü bende ona...

Üstümü değiştirmek için dolabı açtığımda gözüme çarpan ilk kıyafetleri çıkardım: açık kahve palto, siyah bluz ve bir kot sonabahar için ideal bir kombinayson gibi görünüyordu.

Saçlarımı da dağınık bir topuz yaptığımda tam vaktinde hazırdım. Spor ayakkabılarımı da giyip durağa doğru yürümeye başladım.

Evimden çok da uzak olmayan otobüs durağına vardığımda otobüsün gelmesine 17 dakika kaldığını yazan tabloya bakakaldım. Tanrım kaçırmış olamazdım !

"Kahretsin..."

"Sende mi kaçırdın ?"

Sesin sahibine dönüp baktığımda bunun dünkü çocuk olduğunu anlamam çok da vaktimi almamıştı.

"Hey yine mi sen ? Sen beni mi takip ediyorsun ?"

"Ne alaka canım durakta da mı beklemeyelim sen-"

Bitirmesini beklemeden araya girdim.

"Dün akşam 'bok boşoy yopmok ostosom çokdon yopordom zoton' diyordun bende sana aptal gibi inandım ! Kesin beni takip ediyorsun sen ! Hatta kesin benimle aynı otobüse bineceksin ve aynı durakta ineceğiz, sonra beni tenha bir yere götürüp bayıltacaksın. Ardından ya organ mafyasına ya da genel eve falan vericeksin öyle değil mi seni gidi pislik ?!"

"Oha ama-"

"Hiç sesin çıkmıyo ?! Planını bozdum çünkü öyle değil mi ?!"

"Hayır sadece saçmalamayı kesmeni bekliyorum..."

"Ha kesmek demişken- hâlâ beni kaçırdıkdan sonra ne yapacağına karar vermediysen organ mafyasını tercih ederim."

Sonunda konuşmamı bitirdiğimde onun anlamsız bakışlarını üzerimde gezdirdiğini fark ettim.

"Ne bakıyorsun ?"

"Sen hep böyle saçmalarmısın ?"

"Sen her tanıştığın kızı takip edermisin ?"

"Dün akşamdan sonra arkadaş olduğumuzu sanıyordum kusura bakma beni organ mafyasına aracı olarak gördüğünü aklımın ucundan bile geçirememiştim de..."

Çok mu abartmıştım ?

"Seni tanımıyorum superman ayrıca izlediğim bir filmde bu tür bir olay yaşanmıştı... yani herşey mümkün."

Kollarımı bağladığımda yanımdaki superman in kıkırdama sesini duyduğum an istemsizce bende gülümsemiştim.

"Demek organ mafyasıyla iş birliği yapan bir superman... bakış açın yunan mitolojisinden daha karışık aşk olsun !"

Ses tonundan bunu şakadan çok ciddi bir şekilde söylediğini fark ettiğimde içimde garip bir suçluluk hissi oluşmuştu. Ikimiz de suskunlaşıp dikkatimizi üstünde durduğumuz kaldırıma çevirdik. Saniyeler sonra başıma koca bir su damlasının düşmesi ile irkildim ve gökyüzüne baktım- hava bulutlanmış, yağmur yağmaya başlamıştı. Dakikalar geçtikce damlalar da çoğalıyordu otobüs ise gelmemekde inat ediyordu.

"Küçük !"

Tanıdık sese doğru baktığımda biraz önceki itici bakışları gitmiş, yerine tatlı bakışlı biri gelmişti. Ona baktığımda bana tebessüm etmesine karşılık bende ona gülümsemiş olsam da bana hitap şekline dikkat çevirdiğim an yüzümdeki gülümseme kayboldu.

"Ne dedin sen ?!"

"Küçük dedim."

"Dün akşam sana bana böyle seslenmemen gerektiğini söylemiştim diye hatırlıyorum !"

"Bende adını söylediğini hatırlamıyorum !"

Tam ortam sakinleşmişken yeniden atışmaya başlamıştık.

"Artık susarmısınız ?!"

Durağın diğer tarafında duran 15-16 yaşlarındaki kıza baktığımızda aynı anda ona cevap vermiştik.

"Sen karışma !"

Zamanlamamızın mükemmeliği ikimizi de rahatsız etmiş olsa da atışmayı devam ettirmemiştik.

"Eee ne söyleyecektin ?"

"Ha ? Şey-"

Elindeki şemsiyeyi işaret edip açtığında ayaklarımın çoktan ıslandığını fark etmiştim.

"Şemsiye... yani yağmur yağıyor ya... ıslanıyorsun hani... acaba şey mi yapsan ?"

Bir anda oluşan tedirginliğine anlam veremesem de şu anki halini çok tatlı buluyordum.

"Doğru düzgün bir cümle kuramıyormusun sen ?"

"Ne alakası var ya ! Ben şey diyecektim..."

"Ney ? Ney diyecektin ?"

Sanki kelimelerini özenle seçiyormuş gibi bir noktaya odaklanıp düşünmeye başladığında onu bu durumdan kurtarmak için dikkatini bana çevirmesini sağladım.

"Şemsiyeni benimle paylaşmak istediğini mi söylüyorsun ?"

"Hah ! Aynen onu ima etmeye çalışıyordum."

Iki adım ile aramızdaki mesafeyi kapattığımda artık şemsiyesinin altındaydım.

"Neden ima etmeye çalışıyordun açık açık söyleseydin ya."

"Beni yine yanlış anlamandan korktum. Sonuçta 12 saatden az bir sürede sayende bütün pis işlerin organizatörü oldum."

Yüzündeki masum bıkkınlık ifadesi kıkırdamamın sebebi olmuştu. Benimkine yanıtla o da gülümsemişti.

"Teşekkür ederim !"

"Ne için ?"

Şaşırmışa benziyordu, sanırım bunu benden beklemiyordu.

"Şey... şemsiye ! Şemsiye için."

"Önemli değil."

Yüzlerimizin arasında 5 cm den az bir mesafe vardı ve bu çok garip hissettiriyordu.

"Bende teşekkür ederim."

O ne için teşekkür ediyordu ki ?

"Neden ?"

"Mafya olmama rağmen benimle şemsiyeyi paylaştığın için. Çok cesur bir hareket açıkcası taktir ediyorum."

Ikimizde sesle gülmeye başladığımızda tek odak noktam ona gülmenin ne kadar çok yakıştığı olmuştu. Sanırım onunki de benimkinden farksızdı.

Kısa süren gülüş seslerimizden sonra yine araya sessizlik çökmüştü ama bu sefer hiç kimse diğerinin ne söylemesi gerektiğini düşünmüyor gibiydi. Kurduğumuz göz teması dünyadaki bütün kelimelerden daha çok konuşuyordu...

Forever AloneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin