Medya; Kaan Demir ve gülüşü.
Bu benim için bir nevi ilk bölüm. Heyecanlıyım. İnşallah beğenirsiniz.
***
Zaman... Ne çabuk ilerlemişti. Hayat sanki acelesi varmışcasına, ilerlemişti. Ona yetişebilen yetişmiş, yetişemiyenler ise arkada kalarak pes etmişti. Peki pes edenlere ne olmuştu? Ölmüşler miydi? Yoksa ölmeye mi mahkûm bırakılmışlardı? Belki de kaldıkları yerde mutlulardı.
Ama şu an benim mutlu olduğum söylenemezdi. Neden mi!? Kaan karşımda kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Ne söylemem veya, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O yüzden öylece yüzüne bakıyordum.
"İlknur..." fısıltısı beni biraz daha kaygılandırırken, yutkundum. Ve bir adım geri giderek, etrafıma bakmaya başladım. Sonra bir anda aklıma gelen şeyle koşmaya başladım.
Niye kaçıyordum? Neyden kaçıyordum? Ve ne yapıyordum? Ah! Neden kaçtım ki...?
Başımı iki yana sallayarak durduğumda birine çarpmıştım. Daha doğrusu; biri bana çarpmıştı. Kafamı kaldırıp baktığımda, bu kişinin Bilal olduğunu gördüm.
Bilal Milan...! Benim ana sınıfında kokulu silgilerimi çalan; Bilal Milan! Ve Kaan'ın kuzeni olan; Bilal Milan.
Kulağında telefonu vardı. Ve telefonu indirerek, bana baktı. "Pardon güzel bayan." diyerek yanımdan, geçerek telefonuyla konuşmaya devam etti.
Ben de asıl konuma dönmeliyim. Kaan... Niye kaçtım ki...!? Bir anda gaza geldim. Bir anda gelen 'kaç' isteğine karşı koyamadım. Ah! Kesin beni yanlış anlayacaktı. Eşek ben!
Teneffüsün bittiğini ve dersin başlayacağının habercisi olan zil çalmaya başladığında, ayaklarımı yere sürte sürte sınıfa doğru ilerlemeye başladım.
Sınıfın kapısında Kaan ve Bilal hararetli bir konuşmanın içindelerdi. Kaan'ın yüzde her zamanki sert ifadesi vardı. Ve oraya doğru giden adımlarım bu ifadeyi görünce, geri geri gitmeye başladı. Tam onlardan uzaklaştım diye sevinirken, duyduğum sözlerle; ayaklarım bu defa durdu.
"Elif... Şu Fatih denen çocuk, Elif'i rahatsız etmiş." Bilal'in Kaan'a söylediği sözlerle, 'İnşallah benim Fatih'im değildir.' diye geçirmeye başladım. Çünkü Kaan kız kardeşini çok severdi. Ve ona yaklaşmaya çalışan veya ona sulanan tüm erkeklere pek iyi şeyler yapmadığını duymuştum. Bu bir duyumdu. Çünkü ciddi anlamda Kaan hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
8 yıldır tanıyordum ama bildiğim yalnızca; adı vardı, soyadı vardı, Elif vardı, Bilal vardı, duyduğum bir kaç duyum vardı ve bir de bugün öğrendiğim aşkı vardı.
"Hangi Fatih?"
"Fatih Atak!"
Hızlı adımlarla, arka taraftaki merdivenlere doğru yürümeye başladım. Kaan'ın beni şimdilik görmesini istemiyordum. Ve Fatih'e de bunu sormalıydım. Alt katta indiğimde, Fatih kahkaha atarak sınıfına giriyordu.
"Fatih!" telaşlı ses tonumla beraber, irkilerek bana döndü. Yüzümdeki ifadeyle, yüzündeki gülümseme su isteyipte alamayınca solan bir çiçek gibi soldu.
"İlknur bir şey mi oldu?" sorusuyla yanına ilerleyip, kolundan tutum. Ve onu bahçeye çekiştirmeye başladım. O da saf saf bana bakmakla yetindi.
Birlikte, bahçedeki bir bankın üzerine oturduk. Ben ne diyecektim ona şimdi? Nasıl giriş yapmalıydım? Aklıma hiçbir şey gelmiyordu...!
Derin bir nefes alarak, Fatih'e döndüm. Bir yerden başlamak lazımdı. "Fatih ben bir şey duydum. Ama sen misin değil misin bilmiyorum. Aslında biliyorum ama emin olmak istiyorum. Hatta onaylayıp, onaylamamanı da bekliyor olabilirim. Yani sonuç olarak send-..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF
Romance#Aşkın En Saf Hallini Birlikte Göreceğiz.# Sırıtarak baktım karşıdaki salak şeye. Ona baktığımı görünce, bakışları derinleşti. Kafamı önüme eğip, yeşil elmamdan kocaman bir ısırık aldım. (Burayı yazarken bende elma yiyordum.) Çenemi tutup, kaldırdı...