52. Bölüm/Final|09.03.2016

1.9K 161 35
                                    

Akrep ve yelkovan döner, Ay ile Güneş birbirini kovalar, zaman akıp gider... Ama sayılı gün nasıl bu kadar uzun gelebilir ki bir insana?

Bir yıldan uzun bir süre geçmişti üzerinden; Ay ve Güneş'in araya mesafe koymasının. O günden sonra geceler daha bir karanlıktı sanki. Ay'ın ışığı hep daha bir cılızdı. Nedeni neydi? Güneş neden ışığını Ay'ın üzerinden çekmişti? Onu daha fazla karanlığa boğmamak için miydi, tıpkı söylediği gibi? Ya da güçsüz mü düşmüştü Güneş? Sahi, her şeyin bir sonu varsa Güneş bir gün ışık saçacak gücü bulamaz hâle gelir miydi kendinde?

Ay mı ihtiyaç duyardı sadece, yaşamak için bir başkasına?

Güneş de Ay olmadan yaşayamazdı ki. Çünkü Güneş Ay'a çoktan tutulmuştu, çoktan sırılsıklam aşık olmuştu ona, karanlık yüzünü gören tek kişi olarak...

Bindiği yolcu gemisinde, elinde sıkı sıkıya tuttuğu fotoğrafla karşısındaki okyanus manzarasına doğru ilerlerken içinde bastıramadığı bir heyecan vardı Yoongi'nin. Bugün onun için önemli bir gündü, bugün tüm kötü günlerin artık sonlanacağından emin olduğu gündü. Bugün, Ay'ın yeniden doğduğu gündü...

Geminin korkuluklarına tutunarak öne doğru eğildi ve okyanusun tuzlu kokusunu derince içine çekti. Sanki bu tuzlu kokuya karışmış, çok tanıdık bir koku daha vardı. Her yer Güneş gibi kokuyordu.

Bugün günlerden 9 Mart, çarşambaydı. Uzun zamandır gerçekleşmesi beklenen tam Güneş tutulmasını görüp ölümsüzleştirmek isteyen birkaç fotoğrafçı ve meraklı insan bu yolcu gemisiyle Pasifik Okyanusu'na açılmıştı. Yoongi de yolcuların arasından sadece biriydi.

Kalabalıktan uzak, kendisine seçtiği sakin yerde denizi izlemeye devam ederken elinde sıkı sıkıya tuttuğu fotoğrafa kaydı gözü. Mavinin arasına saklanmış Güneş'ine bu kareden tekrar tekrar bakmak, bir türlü dinmeyen özlemini daha çok artırıyordu. Bir yıldan uzun bir süredir en çok bu fotoğrafı görmüştü. Bir de tüm hikayelerini özetleyen mesajlaşmaları vardı tabi. Her gün okuyor, her saniye özlüyordu.

Sadece beş gün geçirebilmişti onunla yan yana. O beş gün ona her ne kadar yetmese de yine Güneş'i için kalkmış, yurt dışına kadar gitmişti. Bir filmi çekilmişti, hatta vizyona girmişti birkaç ay önce. Umursadığı bir durum olmasa da insanlar tarafından beğenildiğine denk gelip, şahit olmuştu. Bu filmin üzerine telefonu başka teklifler için de çalmıştı fakat o Güneş'i ona kızar diye hiçbirini kabul etmemişti.

Gece çoktan bitmişti. Artık Güneş'in doğması gerekiyordu. Aksi taktirde Yoongi bu özleme, manevi olarak yanında hissettiği kalbe tutunarak katlanamazdı artık.

Okyanusun sesini dinleyerek kapattı gözlerini. Baş parmağıyla elindeki fotoğrafı okşamaya da devam ediyordu. Aldığı her nefes onun sayesinde, onun verdiği güçleydi. Yoksa Ay'ın kendine ait bir ışığı hiç olmamıştı.

Sürekli burnuna dolan Güneş kokusu git gide artmaya devam ederken arkasından beline dolanan güven verici kollar hissetmişti. Yüzündeki gülümseme büyüdü, buna tezat ağlamak istedi. Düşürmemek için sıkı sıkıya tuttuğu fotoğraf elinde titrerken hareket etmeye korkuyordu.

"Doğum günün kutlu olsun." Sesini duyması, boğazında güçlü bir yanmaya neden olmuştu. Gözleri doluyordu aynı zamanda. Bunca zaman içinde biriktirdiği tüm özlem sığamaz hâle gelmişti birden bire.

Ensesinde hissettiği sıcak nefes tenine her çarptığında kendi nefesini tuttu. Zaman durmuş, okyanus susmuştu o an. Sadece Yoongi ve belindeki kolların sahibi vardı. Uzanıp, ensesine derin bir öpücük bırakan Güneş'i...

Kendinde güç bulabildiğinde arkasına dönerek burun buruna geldi küçüğüyle. Onun da gözleri dolmuştu. Tek kelime etse, onun da taşacaktı göz pınarları. Bunun bilinciyle yüzünü elleri arasına aldı ve şekilli parmaklarıyla nazikçe okşadı, önce elmacık kemiklerini sonra çenesini...

Küçük olan rahat durmayıp yüzünde gezinen avuca da dudakların bastırdığında Yoongi baştan ayağa titremişti. Dayanamadı, onu tuttuğu gibi kollarının arasına aldı ve yüzünü boynuna gömüp daha derin çekti Güneş kokusunu içine. Göz yaşları da ona eşlik etti, akmaya başladı söz dinlemeyip. Bunun etkisiyle kollarının arasında daha çok sardı onu. Daha çok ve daha çok. Sanki ikinci kez bırakılmaktan korkarmışçasına...

Omzunda hissettiği ıslaklıkla yalnız olmadığını anlaması çok uzun sürmemişti ama kendini boş verip ağlamasın diye Güneş'inin saçlarını okşadı, öptü ve bunu sürekli sürekli tekrar etti. Geçmek bilmeyen ayrı zamanın aksine o anda dakikalar su gibi akıp gitti.

Jimin sonunda büyüğünün kolları arasından sıyrılabildiğinde "Çok zayıflamışsın." diyebildi. Sesinin titrememesi için çok uğraşıyordu. Özlemişti ama şimdi birliktelerdi, değil mi? Hep birlikte olacaklardı artık. Ağlamasına gerek yoktu... 

Buruk bir tebessüm oluştu yüzünde, Güneş'inin söyledikleriyle. Bilmiyordu ki Jimin'in de zayıf kaldığını ama kendisinden azar işitmemek için son anda toparlanmaya çalıştığını.

"Sensiz çok eksik kaldım." dedi ve ensesinden çekerek alınlarını birleştirdi küçüğüyle. Sürekli ona dokunmak istiyordu. Her saniye ona tutunmak; tıpkı Jimin'in her saniye kendisine tutulmak istediği gibi. 

Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Gece olduğu için değildi bu defa. Uzun zamandır beklenilen o an yaklaştığı içindi.

"Bak, artık yanındayım. Artık yanından hiç ayrılmayacağım sevgilim. Ayrı kaldığımız her saniyeyi telafi edeceğim." Jimin'in yüzüne yerleşen küçük elleriyle huzur bulurken "Bugün sadece benim doğum günüm değil. Burada olduğuna göre bunu biliyorsun değil mi?" diye sordu fısıldar gibi. Burnunu yavaşça küçüğünün burnuna sürterken titrek bir nefes aldı akabinde.

Gittikçe daha çok karanlığa büründü gökyüzü. Küçük olan ise sevdiğiyle aynı hisleri paylaşırken "Biliyorum." dedi. Kalbi çok hızlı atıyordu. 

İkisinin de gözleri kapalıydı, bu yüzden şahit olamıyorlardı bu doğa mucizesine. Her geçen saniye biraz daha karanlık oluyordu. Onların ise her geçen saniye daha hızlı atıyordu kalpleri.

Küçük olan artık dayanamayıp, nefesi dudaklarına çarpıp duran bedenin dudaklarına kapanırken Güneş tutuldu Ay'a. Karanlık her yeri esir aldı, Yoongi ise umursamadan kendi Güneşini öpmeye devam etti. O gemide, birbirleriyle haberleşmeden geldikleri o gemide ikinci bir Güneş tutuşması gerçekleşti.

Fakat bu defa Ay'ın, Güneş'i bırakmak gibi bir niyeti yoktu...

🌕🌕🌕🌕🌕

Çok duygulandım, öyle böyle değil... Benim için, bizim için hep özel bir kitap olarak kalacak ve biliyoruz ki bir daha Sun and Moon gibi bir kitap çıkaramayacağız. Farkındayız ki bu kurgumuz bizimle hep beraber kalacak ve sonsuza dek hatıralarımızda da... Sun and Moon'a başlama kararı aldığımızda aslında öylesine olan bir eğlenme amaçlı oyalanmaydı fakat sonradan yazarken çok kaptırdık kendimizi. Karakterlerle aşırı derecede büründük, onlar içimizden bir parçaymış gibi hissettik... 

Umarım bizim bu kitaba karşı olan hislerimizi az da olsa siz de hissederek okumuşsunuzdur ve etkilemiştir sizi... Eğer ki etkilendiyseniz biz cidden başarmışız demektir. 

White, dostum... Güzel iş çıkardık, inanıyorum...

Buraların değerlenmesi umuduyla son yazılarımı bırakıyorum şimdi ise...

Bu arada medyaya bakmanızı şiddetle tavsiye ederim bu şarkının Sun and Moon için yazıldığını düşünüyorum. Güzel denk geldiğim bir şarkı oldu umarım sizde beğenir ve kitabımızla bağdaştırırsınız.

Sizleri seviyorum. Sun and Moon, biricik kurgumuz seni de seviyorum <3

-Venüs

Sun and Moon || YoonMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin