"Bunu eve gidince konuşalım?" dedi Tomoe sessizlik içindeki birkaç saniye sonra ve arabayı tekrar çalıştırdı. Konuşulacak herhangi bir şey göremiyordum ben. Okula gidecektim, nokta. Sinirle arabanın camını açtım ve kafamı dışarı çıkartarak etrafı izlemeye başladım. Tapınağa giden yolu seviyordum. Her taraf yeşillikti ve buna paralel olarak tertemiz bir hava vardı. Gözlerimi kapatarak derin nefesler alıp verdim. Her şeyi eski haline çevirmek istiyordum. Babasının küçük prensesi olduğum o zamanlara dönmek sonsuza dek öyle yaşamak ve mümkünse Kurama ile öyle tanışmak istiyordum.
Köşede dikili olan kırmızı tanıdık tabelayı görünce yaklaştığımızı anladım ve geri çekilip camı kapattım. Ona olan sinirim geçmediğinden Tomoe'den tarafa bakmıyordum. Gerçi onun da bana baktığı yoktu.
Tapınağa geldiğimizde Tomoe arabayı durdurdu ve hiçbir kelime etmeden arabadan indi. Onun bu kabalığına alışmış olmam gerektiği halde nedense bu içimde biriken öfkeye tuz biber olmuştu. Sert bir şekilde arabanın kapısını açtım ve indikten sonra sertçe geri kapattım.
"Hala tapınağa geldiğim için benden nefret ediyorsun değil mi?" diyerek Tomoe'nin arkasından olanca gücümle bağırdım. Nefes nefese kalmıştım.
İleride sesimi duyan Tomoe durmuş ve yüzünde tuhaf bir ifadeyle bana doğru dönmüştü. Onun insan duygularından hiç anlamadığı kanaatindeydim. Hatta insanlık nedir yakından uzaktan bilmiyordu.
"Bu kadar şaşılacak bir şey yok bence. Sinirlenmemi tuhaf mı buluyorsun?" Sesim beklediğimden daha da alaycı çıkmıştı. Sanırım daha önce kimseye karşı böyle bir tavır takınmamıştım.
"Bence duyguların biraz yıprandı Nanami. Farkındayım her şey üst üste geldi. Kısa bir tatil belki iyi gelebilir, ne dersin?" diyerek yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve bana doğru ilerlemeye başladı. Birinin bana acıması beni gerçekten ağlatabilen şeylerdendi ama Tomoe bunu bilmiyordu. O yanıma gelemeden gözyaşlarım teker teker düşmeye başlamışlardı. Tomoe ağladığımı fark ettiği anda ciddi bir şekilde kaşlarını çattı ve koşarak yanıma gelip beni kendine çekti. Ona sarılmanın bu kadar iyi gelmesi tuhaftı. Sanki bir şekilde sonunda huzur bulmuşum gibi hissettiriyordu. Tanıdık bir şeylerin verebileceği türden bir huzur gibiydi. Saniyeler sonra Tomoe'nin hala bana sarılıyor olması onunda bu şekilde hissedebiliyor olabileceğini düşünmeme neden olmuştu.
"Daha iyi misin?" diyerek fısıldadı ama bana sarılmayı hala sürdürüyordu. İyi olup olmadığımı düşündüm. Sanırım hiçte iyi değildim. Şuan ki huzur büyük ihtimalle sarılma bittiğinde kaybolup gidecekti. Hatta belki de her şey çok daha kötü olacaktı.
"Keşke karanlığın içinde kaybolabilseydim."dedim ve tüm kalbimle buna inandım. Tüm vücudumun bunu istediğini biliyordum. Tüm hücrelerim bu saçma düşüncenin gerçek olmasını arzuluyordu. Birden tek yapmam gerekenin "Evet" demek olduğunu fark ettim. Onaylarsam bu isteğim gerçekten olacaktı. Sonsuza dek asla bulunamayacaktım.
"Nanami, hayır." O ana dek Tomoe'nin beni sarsmaya başladığını fark etmemiştim. Bir tür baygınlık geçiriyor olabilirdim. Göz kapaklarım yavaşça kapanıyordu ve her şey gitgide kararıyordu. Bunun çok huzur verici olduğunu düşünerek kendimi iyice kaptırmak üzereyken aslında karanlık tarafından yutulduğumu fark ettim. Önümdeki belli belirsiz görüntüde dehşet içinde bir Tomoe vardı. Beni sarsıyor bana bağırıyor ve sanırım büyüler yapıyordu. Bu lanet şeyden kurtulmak için bir şeyler yapmak istiyordum ama olmuyordu. Tüm hareketlerim kendi hareketsiz vücudum içinde sıkışmıştı. Nefes alamayacak şekilde boğuluyordum. Biraz biraz biraz biraz ve en sonunda tamamen kayboldum. Sanırım yok olmuştum.
Bana her ne olduysa soğuktu. Üşüyordum. Nefes almaya ihtiyacım yoktu. Boğulma hissi de büyük ihtimalle bu yüzden yok olmuştu. Ayağa kalkmak istedim ama hareket ettirecek bir vücudum yok gibiydi. Rüyada olmak gibi bir histi. Dilediğim saçma şeyden dolayı sonsuza dek bu durumda kalabileceğimi fark edince sıkıntı geri döndü. Uyanmak istediğin ama bir türlü uyanamadığın bir kabus gibiydi. Bir kurtuluş yolu bulmam gerekiyordu. Burdan kurtulabilmek adına herhangi bir umut olması lazımdı. Buradan tek başıma çıkamazdım birinin beni buradan muhakkak çıkartması gerekiyordu. Tanrılık burada işlemiyordu.
"Tomoe'yi düşün."
Bu sesi bir yerlerden biliyordum. Kendimi bunu düşünmeye zorladım ama bir türlü çıkmıyordu. Tomoe'yi düşünmek... Tomoe! Büyük ihtimalle şuan bana ulaşmaya çalışıyordu.
"Tomoe!"
Seslenmeye çalışmam karşılığını vermemişti. Tahmin etmesi zor değildi ama burada sadece zihinsel sesler vardı. Sessiz ve çaresiz geçen birkaç dakika boyunca kendimi Tomoe'yi düşünmeye zorladım. Eğer bana ulaşmaya çalışıyorsa bunun işe yaraması gerekiyordu. Olmak zorudaydı. Başka bir çare yoktu.
"Nanami!"
Bu Tomoe'nin sesiydi. Gerçekten de beni kurtarmaya çalışıyor olmalıydı. Kurtarmasını istiyordum. Gerçekten beni buradan çıkartmasını istiyordum.
"Lütfen...Çıkar beni buradan."
Ve karanlığın içinden bir kol karanlığın içine dalıp beni kendine çekti. Dehşet içinde gözlerimi açtığımda yatağımda uzanır vaziyetteydim. Tomoe yaşlarla dolu gözlerle donmuş bir şekilde bana bakıyordu.
"Buraya ne zaman geldim?" diyerek doğruldum ve etrafıma bakındım. En son bahçedeydim şimdiyse pijamalarımla odamda oturuyordum.
"Bir hafta önce."diyerek Tomoe elini yanağıma koydu. O gerçekten yorgun gözüküyordu. Sanırım zaman burada çok daha hızlı işliyordu ve Tomoe tüm bu zaman boyunca beni kurtarmaya çalışmıştı. Birden gözleri kapandı ve üstüme doğru çöktü. Göğsünün inip kalkmasından hala nefes aldığını hissedebiliyordum.
"Teşekkür ederim. Beni bırakmadığın için gerçekten çok teşekkür ederim." diyerek fısıldadı ve ondan sonra bir haftalık uykusuzluğu anında uykuya dalmasına neden oldu.
"Bende teşekkür ederim. Bırakmadığın için."
Ona sonzuza dek minnettar kalacaktım. Hem benden vazgeçmediği için hem de sanırım onunla olmanın verdiği huzur için. Bu gerçekten geri ödenilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kamisama Hajimemashita
FanfictionBorçları yüzünden evinden atılan Nanami babasının da onu terk edip gitmesiyle tek başına kalır. Çaresizce parkta otururken gelen bir adam ona tanrının güçlerini verecektir. -Kamisama Hajimemashita