weekend confession

64 9 31
                                    

11.08.3018

Soğuk... Sen olmadan gerçekten üşüyorum sevgilim. Fırtınalar kopuyor içimde, kendi yağmurum ıslatıyor beni sürekli. Kurtulmak için de çalışıyor muyum ki? Peki kurtulmak istiyor muyum bu soğuktan? Bilmiyorum sevgilim, sen yokken hiçbir şey bilmiyorum.

"Levi?"

Odamda gözlerim kapalı düşünürken Hanji'nin sesiyle irkilmiştim.

"Ne istiyorsun?"

Hanji koltukta kıpırdandıktan sonra elindeki kağıtları hışırdattı ve soran gözlerle baktı.

"Sen... uyuyor muydun?"

Duyduğunda her zaman çok şirin olduğunu söylediğin 'Tch.' sesini çıkarttım. Çok severdin böyle yapmamı, değil mi sevgilim? Beni her utandırdığında kafamı çevirip bu harfleri çıkarmam, hoşuna giderdi değil mi?

"Kapayacak mısın çeneni? Yaşlı bir kadın olsan da dedikodu yapacak başka birini bul."

Dediklerimle kulak tırmalayan yükseklikteki kahkahayı işittim. Sen peki sevgilim? Sen çok güzel gülerdin, buz kütlelerini darmadağın eden güçlü bir güneş gibiydi.

"Hadi ama Levi! Bu aralar bir garipsin, neler oluyor?"

Garip... Bu kelime ilk kez benim adımla yan yana gelmişti. Asıl bundan sonra, her zaman kendimi o 'garip' şeyde bulmuştum. Benim tabirim buydu tabi, sense 'aşk' derdin.

"Seninle uğraşamayacağım, işlerim var. Çık odamdan."

Tam o sırada narin bir tıkırtıyla sen içeri girdin. Güzelliğini tamamlayan elbisen, her zamanki gibi beni büyülemişti. Ama benliğimdeki öz taşları, bunu göstermeme izin vermiyordu.

"Bay Ackerman, bir dakikanızı alabilir miyim?"

Hanji'nin iğrenç bakışlarını üstümde hissettiğimde kaşlarımı çatarak sana dönmüştüm.

"Tabi Petra. Hanji, bize izin ver."

O çatlak kadın tekrar sırıtarak uzaklaşırken senin güzel gözlerin benimkilerle buluşmuştu. Her zaman parlayan o gözlerin bugün daha da güzel gözükürken benim kalbim tekrar o buzulların içinde erimeye başlamıştı. Daha ne kadar böylesine aşık olmaya devam edebilirdim?  Nefret duygusu hariç her duygudan yoksun olan ben, nasıl seni her gördüğümde dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına engel olamayabilirdim, sevgilim?

"Bay Ackerman, bu istediğiniz dosyaların hepsi. Ayrıca bir konuda bir ricada bulunmak istiyorum."

Kafamı karıştıran cümle, ikinci ve daha sessiz söylediğindi. Rica mı?

"Uğraştırmayacaksa tabii ki."

O zamanlar bana göre sadece zaman kaybıydı sanırım. Ama şimdi şuna bak sevgilim, seni dinlemek için bir dakikasını zar zor ayıran adam şimdi tüm hayatını sana adamış. Her sabah seni umarak uyanan adam, her akşam seni düşleyerek uyuyan adam; tüm gözyaşlarını senin için akıtmış.

"Sizinle haftasonu bir akşam yemeği yemek istiyorum."

Açıkçası... evet. Çok şaşırmıştım. Fazlasıyla hayrete düşmüştüm. Ne demeli?

"Efendim?"

Ah...

"Sizinle bir akşam yemeği yemek istiyorum. Müsait olduğunuz bir zamanda, s-siz isterseniz tabi..."

Biliyor musun bembeyaz papatyam? Yanakların gökyüzü pembesiydi ve beni hayretlere düşüren sevimliliğindi. Uzay boşluğu kadar karanlık isteklerimin arasındaki güneştin sen. Parıl parıldın, ışıl ışıldın.

"Programıma bakacağım. Eren seni arar. Çıkabilirsin."

Bir şey söyleyemiyorum. Kalıplaşmış kalbimin nefreti, çaresizliğimin tohumu, öfkenin iğrenç damlaları... beni bu hale getirmişti. Sevgilim, ben kendime sahip olamamıştım. Şaşkınlığımın öfkeye dönüşmesine izin verdiğim için, seni zor durumda bıraktığım için, kalbini benimki gibi siyah bir taşa çevirmeye çalıştığım için özür dilerim.

Özür dilerim...

Levi Ackerman

Just Say "Love"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin