Biz bu hikayeyi tamamlamadığımızı unutmuşuz ya? Niye hatırlatmıyorsunuz? Bunu bitirelim de yenilerine başlayalım.
Bölüm şarkımız My Love Will Never Die olsun. Lucifanlar anladı bile.
SON SÖZ
Draco'nun hayata dönmesi beklenenden hızlı olmuştu. Annesinin ona bir mektup bırakıp çarpışmaya katılmaya gittiği gün kapanan bilinci savaş bitip ilk şoklar atlatılana kadar açılmamıştı. Hogwarts'ta yaşanan son mücadelenin ardından Hermione, davası sonuçlanana kadar bakanlıkta hapis tutulacak Narcissa'dan Malfoy malikanesine girmek için gerekli anahtarı almış, Draco'yu zindanlardan çıkarmıştı. Daha sonraları seherbazların ele geçirdiği binaya birkaç ziyaret daha yapıp sevgilisinin son kalan kişisel eşyalarını da muggle muhitindeki eve taşımıştı.
Sonunda Draco gözlerini açtığında büyü toplumu hızla düzene giriyordu. Hermione'nin bir saniyeliğine bile başından ayrılmadığı nekahat evresinde hayat doğal akışına dönüyordu. Evet, parçalanan aileler, harap binalar, yarım kalmış işler, kaybolan hayatlar ve yitirilen yüzlerce can vardı ama insanlar adapte olmak için çaba harcıyor, sağlıklı olanlar yapılması gerekenleri gerçekleştiriyordu.
"Yavaş ol Draco, her şey teker teker. Bir zamanlar bana aynısını söylememiş miydin?"
Bir zamanlar Hermione'nin geçmişini öğrendiği albümlere ve gazete kupürlerine bakan Draco gülümsedi. Çok şeyi unutmuştu ama yanında oturup elini tutan kızı unutması mümkün değildi.
Zindanda geçen günleri annesinin iksirleriyle fiziksel hasarı minimumda tutmuştu ama zihinsel olarak yıpranmaktan kurtulamamıştı. Işıksız, sessiz ve insan temasından o kadar uzak kalmıştı ki sadece hafızasında boşluklarla kurtulmuş olması mucizeydi. Hermione kimselere itiraf etmese de Draco'nun tıpkı kendisi gibi bomboş bir beyinle uyanacağından, hatta daha kötüsü aklını kaybedeceğinden çok korkmuştu. Ancak genç adamın zihni çocukluğundan beri gördüğü sert disiplin ve sürekli tetikte olma eğitimiyle ucuz atlatmıştı tehlikeyi.
Yoldaşlık'tan sürekli gelip gidenler oluyordu kontrol için. Tıpkı Narcissa gibi Draco da yargılanacaktı. Bakanlık ilk başta tutuklu yargılamaya karar vermiş, Hermione'nin elini masaya vurmasıyla geri adım atmak zorunda kalmıştı. Draco'nun sağlığı Azkaban'a uygun değildi, üstelik Hermione açık açık "Benim için yaptıklarından sonra, iyileşmeden önce ona dokunacak olursanız cehennem olur giderim bu ülkeden. Ne beni ne de Draco'yu rüyanızda bile göremezsiniz," dediğinde kimse ciddiyetinden şüphelenmemişti. Bakanlık'ın Hermione'ye ihtiyacı vardı üstelik. Tekrar düzen kurma çabalarında Altın Üçlü'nün bir üyesinin eksik olması hiç iyi olmazdı. Ayrıca Ron da kızdan yana olmuştu tuhaf şekilde. Sebebi elbette Draco'ya acıması değildi, ölüm yiyenler tarafından kaçırıldığında Hermione'nin peşine düşmemesinin vicdan azabıydı. Aynı azaptan Harry de muzdaripti, Kingsley'yi dinleyip arkadaşının peşine düşmediği için çok pişmandı. Evet, niyetler iyiydi, Harry kaybedilmesi riskine girilemeyecek kadar kıymetliydi ama bu durum Hermione'nin gördüğü işkenceyi azaltmamıştı.
Harry, Draco'nun evine davetsiz girdiğinde şöminenin sesi Draco'yu irkiltti. İçeri girme izni olan çok az kişi vardı, yani kimse için Harry'nin damdan düşer gibi gelmesi sürpriz değildi ama beklenmedik olaylara aşırı tepki verebiliyordu. Ancak Harry'yi tanıdığından sakin kaldı.
"Nasılsın Mione?" dedi Harry arkadaşının yanağını öperken, sonra "Sansar nasıl?" diye ekledi.
"Karşında durduğuna göre ona sorabilirsin," diye cevap verdi Hermione. Draco dik dik Harry'ye bakıyordu, memnuniyetsizliğini daha fazla belli edemezdi. Artık düşmanlık rafa kalksa da bazı şeyler değişmiyordu. İki genç hala birbirinden haz etmiyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTESİ & DrAmİoNe (Tamamlandı)
FanficSavaşın, pişmanlığın, ölümlerin, yasakların, hüzünlerin de ötesinde bir aşk hikayesi. Seçimler, yanlış seçimler, kefaret.