#8 Var olmama

75 1 0
                                    

Kendimizi sorgulamaya çoğu zaman gücümüz yetmez. İnsan dünya üzerindeki en zeki en anlaşılan yegane varlık olsa da kendi içindeki çaresizlikten kurtulamayabilir. Bu da mükemmeliğin tanımında yer almaz. Bu sefer de iç sorgulama başlar.

Kimi sorgulamalar başarıyla sonuçlansa da çoğu kişiler bu durumdan kurtulamaz. Çünkü o normal olanın yanlış yapılan şey olduğunun farkında bile değildir. Doğru doğrudur. Yanlış yanlıştır. Oysaki gerçek ortalıklarda dolaşmaz. En kuytu köşede doğru zamanı kollar.

Gerçek hiçbir zaman göründüğü gibi değildir.

Tıpkı işaretler gibi. Bu dünyada yalnız olmadığımıza beni inandıran işaretler gibi.

İnsan ani bir ölümde geride bıraktıkları yüzünden bir şekilde hapsolabilir. Adeta zamanda sıkışır. Yapması gereken işler bitmemişse kendi isteği dışında ruhu bir yere gidemez. Yani ne tam anlamıyla bu dünyada yaşamaya devam eder ne de ahiret dediğimiz yere varabilir. Yaşayamamak ve tam anlamıyla ölememek. Bu inançları inkar etmek değil aksine kavramaya çalışmaktır.

Siyah ve Beyaz.

Birbirlerine o kadar zıt duruyorlar ki kendi kutuplarından çıkamıyorlar. Belki de onlarda zamanda sıkışmıştır kim bilir..

Fakat asıl üzerinde durmamız gereken bu renkler hakkındaki geleneksel düşünce tarzımız.

Beyaz her zaman başlangıç, siyah ise her zaman son mudur?

Hayat bu kadar basit olamaz.

Siyah bu dünyada var olduğumuzda gözümüzü açıp göremediğimiz renklerin karanlığıdır, katili değil.

Bundan daha iyi bir başlangıç..

Beyaz ise göründüğü kadar aydınlık değildir belki de. Bu dünyaya veda ederken renklerin arasındaki tek şeydir. Parlayan ve bizi kendine çeken. Bir nevi dünyadan bizi alan renktir, dünyaya getiren değil.

..ve bundan daha iyi bir son

..olamazdı

Böyle bir konuda yazı yazdığımı saçma bulabilir, fikirlerimin ve bahsettiklerimin yanlış olduğunu düşünebilirsiniz. Ama benim hikayem tam da bu noktada başlıyor. Bu zamana kadar belki de gerilim arayan fakat bulamayan bir hikaye okudunuz. Buraya kadar her şey sıradandı. Ve benim size en başından beri göstermek istediğim de kesinlikle sıradanlık değil. Asıl gerilimin insanın ruhunda olduğunu, onu neye alıştırırsanız ona inanacağını ve neyi bilmeyi istemezseniz ondan korkacağını bilmelisiniz. Korktuklarımız yalnızca bilinçaltımızın bize kusursuz olmadığımızı hatırlatmak için olduğunu düşünmeliyiz.

Ve benim hikayem ruh kanseriyle kendi içinde savaşan bir kızın hayatı. Hastalığın bir insanı ne denli değişimlere uğratabileceğinin öyküsü. Bu zamana kadar yaşadığı şeylerin gerçeklik payındaki yanılmadır asıl konu.

Ve hikayeme başladığımdan beri gelmek istediğim konuya bu bölümde gelmeye başladığımı düşünüyorum. Kanlı, vahşetli, küfürlü ve dövüşlü bir gerilim yaratmak fikrini aklıma bile getirmedim. Benim kastettiğim gerilim yaşadığımız belki yaşayacağımız belki de hiç yaşamayacağımız ruhsal problemlerimizle ilgili. Etrafımızdakilerle yani dış dünyadaki sorunlarla değilde kendi içimizdeki savaşla ilgilenme durumunu kastediyorum.

Dediğim gibi yazdıklarımı saçma veya aptalca bulanlar bunu ciddiye alarak değil de masal tadında okuyabilirler. Ve neden ana karakteri konuşturduğum diğer bölümlerdeki gibi olay örgüsü yazmadığımı oldu da merak ederseniz bazı şeyleri sindirerek yazmanın daha doğru olduğunu düşündüğüm içindi. Bazı şeyleri açığa kavuşturmadan olaylara bakmamak gerektiğini düşünmem de diyebiliriz.

Ve son olarak

Yukarda da belirttiğim gibi

'Gerçekler asla göründüğü gibi değildir.'

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin