Ortamdaki gergin hava suskunluğuyla daha da artıyordu. Bir şeyler söylemek için ağzını araladı fakat "Ee," sesinden başka bir şey çıkmadı. Tanrı aşkına, o da bilmiyordu tamam mı? Kızı çok beğenmişti ve lanet Jaehyun'la birlikte olması onu ilgilendirmiyordu. Sanki başkasının sevgilisine sulanacaktı da, hah!
"Haberi gördünüz mü?" İçeri koşturarak giren Jaemin'i "Dedikodu." diye düzeltti Jeno. Tüm gözler anında ona döndü bu sefer. Sabahtan beri birlikteydiler ve eğer bir şey biliyor da gizliyorsa hepsi onu yumruklamaya hazırdı. Bu yüzdendir ki soluklanan Jaemin'in yanına doğru sıvıştı.
"Bizim Yukhei'nin aklını başından alan—"
"Yok öyle bir şey!" Kaşlarını çatarak cırlayan Yukhei Jaemin'in dudaklarını bükmesine sebep oldu. "Ama daha cümlemi bitirmemiştim ki..." Homurdansa da bir daha sesini çıkarmadı. Zaten duydukları onu yerine çivilemiş gibiydi.
"Partideki Rose bizim başkanın kuzeniymiş." 'Hadi ya' gibi sesler yükseldi. Jaemin tepkilerden aldığı tatminlikle harika bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına ve can alıcı kısmı pat diye söyleyiverdi. "İsmi Jungwoo!"
"Ne?" Sicheng içtiği suyu püskürterek bağırdı. Kun ise gülerek "Jungwoo ne zamandan beri üniseks bir isim?" dedi. Olayı dalgaya alanların yanında Yukhei hala somurtuyordu. Midesi bulanmıştı biraz ve buna anlam veremiyordu.
"On yedi yıllık hayatımda ilk kez Jungwoo isimli bir kız gördüm kardeşlerim!" Gürültü kesildi ve herkes Chenle'ya dikti gözlerini. Söylediği çok komikmiş gibi sırıtıyordu. Aldığı tepkinin farkına vardığında ise önce gülmeyi kesti, sonra da somurtup "Ne?" diye çemkirdi.
Jaemin iç çekerek "Chenle," dedi. "Koreli bile değilsin..." Herkes sustu. Çok tuhaf bir andı.
Sonrasında bir daha ne Rose ne de Jungwoo konusu açıldı. Herkes bunu boş vermişti. Parti bitmiş, dedikodu ise beklenildiği gibi gündemden düşmüştü çabucak. Fakat Yukhei tarafında işler farklıydı. Kendini aptal, psikopat ve ezik hissetse de sosyal medyada Rose'u—yani Jungwoo'yu aramadan duramıyordu. Öyle güzel bir kızın erkek olabileceğini mantığı kabul etmiyordu. Evet, kesinlikle öyleydi. Bu hastalıktan kurtulmak için ise Jungwoo'yu görmek zorundaydı. Yoksa aklından bir türlü atamayacaktı. Aynı zamanda 'ne halt yemeye partiye gittiysem' gibi cümlelerle kendini yiyordu. Bu gereksizdi aslında. Çünkü Jeno'nun harika bir planı vardı.
"Git ve Jaehyun'la konuş." Tamam, pek yaratıcı bir fikir değildi doğrusu. Harika da sayılmazdı.
"Siktir!" Yukhei elindeki dergiyi alelade fırlatıp "Başkana 'Baksana, kuzenini aklımdan atamıyorum. Rica etsem Instagram hesabını alabilir miyim?' mi diyeceğim!" diye tek solukta cırladı.
Jeno gülümsüyordu —şu gözleri tek çizgi haline gelen gülümsemesiydi bu— ve "Aynen öyle." diye destekledi onu. Yukhei şimdi kararsız gibiydi. Üzgün bir hal alan suratıyla "Yanlış anlarsalar ne olacak?" diye endişesini dile getirdi. O sırada Jeno'nun kaşları çatıldı. "Nasıl yanlış anlayabilirler?"
Tamam, Yukhei arkadaşları tarafından 'pis bir homofobik' olarak dışlanmak istemiyorsa acilen susmalıydı. Öyle de oldu. Abartı bir gülümsemeyle "Şu Jaehyun'a mesaj atayım bari." diye geveledi. Jeno hala dik dik bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLEMME
Short StoryKafam iyi değildi ve bana nasıl baktığını görmüştüm. Çünkü ben de ona öyle bakmıştım.