4. Bölüm

914 91 69
                                    

Beni öldürmemeniz önemle rica edilir. Uzun yazmaya çalıştım yani herhalde öyle yaptım. Yorumlarınız harika, lütfen yorum yapmaya devam edin, çokkk mutlu oluyorum :") Hepsine cevap veremiyorum, kusura bakmayın çünkü buraya pek girebildiğim söylenemez ama cidden çok eğlencelisiniz gcsjsgfwjd Bundan sonra daha hızlı bölüm gelir. İLGİNİZ İÇİN HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM VE ŞEY, DÜMBÜŞ'ÜN SİZE SELAMI VARMIŞ.

"Çocuklar, ben korkuyorum." diye sessizce konuştu Luke. "Ya bu adam bize bir şey yaparsa? Şundaki tipe bakın, at hırsızı gibi ayol!" "Luke, sana bir şey sormam gerek." dedi Michael önlerinden giden adamın duymaması için fısıldayarak. "Ask.fm adresimi-" O espiriyi bitirmeye cüret etme bile etme!" Calum, Luke'un sözünü keserek bu espiri faciasına engel oldu. "E sor hadi, yine ne saçmalıycan acep?" Mike, Luke'a daha çok yaklaştı ve o mühim soruyu sordu. "Senin beynini kim asitle yıkadı? Bunu sana hangi densiz yaptı, koçum? Söyle de ümüğünü sıkalım o gaddarın." Sevimli Luke, Michael'dan uzaklaşarak Ashton'ın yanına gitti. Onun küçük, narin, kırmızı kalbi kırılmışa benziyordu. "Ümük de ne?" diye sordu Ashton. "Harbiden orası neresi oluyor?" diyerek Calum, Ashton'ı destekledi. Michael, düşündü, düşündü ama verecek cevap bulamadı. "Boyun sansak yeter. O da sıkılır." Herkes bu zeki cevabı onaylarken siyah giyinen adam arkasını dönüp onlara 'yok artık' bakışı attı. Krolar susarak yürümeye devam etmek zorunda kaldı. Kısa bir mesafe kat ettikten sonra adam beyaz minibüsün önünde durdu. Etraf çok ıssızdı, fazla ıssız, fazla ıssızdan da ıssız. Bu sokağı daha önce görmemişler, duymamışlardı. Aniden çakan şimşek ve etrafı sarmaya başlayan yoğun sis, çocukları ürküttü. Luke, mızmızlancak olsa da kendine engel oldu. Artık erkek gibi davranmanın, ana kuzusu olmaktan vazgeçmenin vakti gelmişti. Ama tabii önce son bir kez pofuduk oyuncaklarıyla çay partisi düzenlemeliydi. "Oooo, selam gençler! Arka Sokak'a hoş geldiniz." dedi arabadan inen siyah bereli bir adam. "Merhaba, bereli ağam." Michael herkesten heyecanlı olduğu için hızlı davranarak adamın elini sıktı. "Mesut. Adım Mesut." dedi beresi onunla bütünleşmişe benzeyen adam. Arabadan inen köpek onlardan rahatsız olmuşçasına havlamaya başladı. "Hoşt ulan! Mesut ağam, şuna bir şey diyin! Yoksa benim neticem elden gidecek." dedi Calum kız evladı gibi ciyaklayarak. Mesut Bey, köpeğine eğildi. "Garip, uslu dur! Yoksa 5 kardeş geliyor, haaa!" Garip isimli köpek, sahibini dinleyerek bir köşede oturdu. "Bu köpeğin adı neden Garip?" Arabayı süren tipli çocuk lafa daldı. " O kadar isim var, bula bula bunu mu buldun? Çok garip valla." "Kes lan lale! Sana mı soracaktım?" diyen Mesut Ağa'ya, arabadaki herkes gülünce çocuklar da yalandan gülmek zorunda kaldı. Bu ekip bir tuhaftı. Her telden çalıyorlardı. O yüzden bizim kroların hoşlarına kaçmışlardı. Birbirlerine bakarak 'bunlar tam bizlik dostum' şeklinde hareketler yaptılar. Gerçi hâlâ onların bu işle ilgileri neydi, bilmiyorlardı. "Hepiniz neden sizi bu şahane grupla tanıştırdığımı merak ediyorsunuzdur." Siyah giyimli adam, çocukların aklındaki soruları çözmek için olaya atıldı. "Göreviniz, şehirdeki en işlek ve en kaliteli pet shop'u soymak! Bu ekip de size zorlu ama kârlı işte yardımcı olacak." Çocuklar şaşkınlık içinde bir şeyler söylemeye başladı. Luke korkuyla adama baktı. "S-soygun mu? İnsanların helaliyle kazandığı paraya göz koyamam ben." Adam iç çekerek kravatını düzeltti. "Parayı değil, hayvanları kaçıracaksınız zaten." Luke, hâlâ tatmin olmamış gibiydi. "Hayvanları ne yapacaksın be adam?" Calum, Luke'un meraklı haline acımıştı. "Ben...ben hayvanları çok severim. Onlar bu dünyadaki en güzel şey." dedi adam mutlulukla zıplayarak. Kafasının üstünde gök kuşağı belirmişti. "Hatta bakın, atletimde onların resimleri var." İsmini bir türlü öğrenemediğimiz hayvensever soyguncu, gömleğinin düğmelerini açmaya başlayınca Michael arkasını döndü. Gerçekten de atletinde her türlü hayvanın resimi vardı. Ponylerin resimleri bile vardı! "Bakın, gördünüz işte. Onların hepsi benim olmalı. Haydi, onları babalarına ulaştırın veletler!" Tekrardan çakan şimşek ile harekete geçmeleri gerektiğini anladılar. Haydut Mesut'un önderliğinde teker teker arabaya sıkıştılar. Calum, yer olmadığı için Michael'ın kucağına binmişti. Mike'ın meşhur korkutucu bakışlarını görmezden gelmek zor olmalıydı. Araba hareket edecekken Ashton'ın binmediğini fark ettiler. "Binsene, melül melül bakma bize. Hayde gidelum, hayde!" dedi Michael sinirlenerek. Tek iş imkanı da elinden gitsin istemezdi ne de olsa. "Ben bu işte yokum. Size kolay gelsin. Başınız derde girince görüşeceğiz." diyerek eve doğru gitmeye başladı Ashton. Calum, omuz silkerek umursamadığını belirtti. Mike ise dakika başı 'ya sabır hasbinallah' diyip duruyordu. Araba yavaşça hedefe doğru gitmekteydi. Calum, sürekli hareket edip duruğu için Michael'dan azar işitiyordu. Luke ise kendi halinde, köpeğe fazla yanaşmayarak bulutları izliyordu. Bir tanesini en sevdiği plastik penguenine benzetmişti. Luke'un aklına bir fikir yerleşmişti. Tabii ya! Penguen de bir hayvan olduğuna göre pet shopta bulunabilirdi. O pengueni mutlaka bulacak ve gizlice alacaktı. Beraber mutlu olacaklarına zeki olduğu gibi emindi. Haydut Mesut'un çalan telefonu Luke'un dikkatini dağıtmıştı. "Alöö. Efendim Hüsnücüğüm. Pet shopun önünde misin? Tamam, anladım Hüsnücüğüm. Ne? Hadi canım. Tamam, tamam. Görüşürüz." Konuşmasını bitirir bitirmez haykırarak gülmeye başladı. Ekibin garip bakışlarını görünce gülmeye ara verip konuştu. "Hüsnü'nün karısı bu sefer de televizyona çıkmış. Hüsnü pek anlatmasada onu rezil edecek şeyler dediği kesin." Ekibin diğer elemanları da gülmeye başladılar. Bizim çocuklar hep bi' fransız kalıyordu bu ekibe. Öğrenecekleri daha çok şey var gibiydi. Şimdilik meraklarını içlerinde tutarak sessizce beklemek zorundaydılar.

"İşte geldik."  Lale dedikleri adam arabayı durdurunca herkes aşağıya indi. Hüsnü'de orada bekliyordu. Dükkanın kapısına doğru gidip açık mı diye kontrol ettiler ama doğal olarak kapalıydı. Girecek başka bir yer bulmaları gerekiyordu. "Sizlerden biri kapıda kalsın. Birisi gelince bu telsizleri kullanarak haberleşelim." dedi Hüsnü telsizleri dağıtırken. "Tamamdır." diye onayladı Michael. "Luke, sen gelen var mı diye kontrol edeceksin." "Hayır, hayır olmaz!" diye itiraz etti Luke pengueni düşününce. "Ben de içeriye geleceğim. C-calum kalsın." Calum göz devirerek "Tamam, ben kalırım. Sen ağlama yeter." dedi ve görev yerinde beklemeye başladı. "Beni takip edin. Çatıya tırmanacağız. Orada giriş yeri var." dedi Mesut. Calum haricinde herkes onun peşinden gitti. Demir merdivenden çıkarak gizli girişe ulaştılar. Her ne kadar Michael kalıplı vücudundan dolayı zorlansada çiğ köftelerin getirdiği güç sayesinde tırmanabilmişti. Hüsnü'nün verdiği iplerle çatıdan içeriye, hayvanların arasına, daldılar. "Renkli saçlı çocuk." dedi Lale. "Sen kedileri alacaksın. Sarışın olan da köpekleri. Diğer hayvanlarla biz ilgileneceğiz." Elindeki feneri Michael ve Luke'a doğru tuttu. İkisi de kafalarını salladılar ve yavaş adımlarla dağıldılar.

Michael, çorabına sıkıştırdığı telefonunu çıkararak önünü aydınlattı. Seslerden de yararlanarak kedilerin olduğu yeri bulmaya çalıştı. Tam arkasından gelen miyavlamaları duyunca geriye döndü. "Aha buldum sizi. Abinize gelin, pisipisicikler." Kafesleri eline alarak içlerindeki kediciklere baktı. "Sen Tom'a benziyorsun. Vay ibne vay. Team Jerry'im ben, o yüzden seni burada bırakıyorum!" diyerek kafesi tiksintiyle yere bıraktı. Telsizi açarak durum bildirdi. "Kediler kaçırıldı." Luke, cevap verdi. "Anlaşıldı, tamam. Tekrar ediyorum. Anlaşıldı tam-" "Çeneni kapat, Luke." Mike, neden bu çocuğu 'Ağalar of the Diyarbakır' grubuna aldığına anlam veremiyordu. Michael ve Luke'un olmayan zekası çok çelişkiliydi sonuçta. "Biz de diğer hayvanları hallettik. Sarışın olan, elini çabuk tut." Lale de telsize yanıt verdi. Luke, hızlanarak köpekleri buldu. "Oyş, yerim seni ben köpüşş." "Luke, telsizin hâlâ açık." Luke irkilerek sustu. Şimdi sıra penguenleri bulmadaydı. "POLİS GELİYOR, CANINI SEVEN TOPUKLASIN!" Calum'ın ince sesi telsizlerde yankılandı. Herkes korkarak çıkışa doğru gitti. Yani Luke hariç herkes. Penguenlerini burada bırakamazdı, yoksa vicdanı nasıl rahat edebilirdi? Geceleri nasıl uyurdu? Etrafı kartalımsı gözleriyle taradı. Bir türlü o küçük paytak şeyleri bulamıyordu. Zavallılar, korkmuş muydu? Luke, kolundan çeken bir şeyin olduğunu hissetti. "Penguenler? Yavrularım, siz misiniz?" "Ne pengueni salak?" Michael, fısıldayarak konuştu. "Polisler gelmeden şu enteresan yerden uzaklaşmamız gerek." "Penguenlerimi almadan gitmiyorum." Luke, kararlıydı. "Seni sümsük, penguenin burada ne işi olur?! Çabuk olursan sana İbrahim Tatlıses albümü alırım." Mike haklıydı. Luke başını öne eğerek Michael ile koşmaya başladı. Tatlıses albümü tek tesellisiydi. Dışarıya çıktıklarında etrafta polis göremediler. "Ü ürü ü üüü!" Ashton, elinde taşıdığı Dümbüş ile duvara yaslanmış bir şekilde onlara bakıyordu. Açıklama yapma gereği hissederek konuştu. "Polisleri ben oyaladım. Dümbüş sağolsun. Kendimi dükkan sahibi olarak tanıttım ve Dümbüş'ün yeni ürün olduğunu söyledim. Ağabüsünün bi tönösüü." Mike, tiksintiyle Ash'e bakınca Ashton boğazını temizleyerek devam etti. "Ekip de sizi burada bırakıp kaçtı. Anlaşılan siz de hayvanları bırakmışsınız. Geçmiş olsun ezoşlar." Ashton ve Dümbüş haykırarak kötü adam ve kötü horoz kahkahalarını attılar. Luke ile Mike boşuna bu kadar zahmete girmiştiler. Üstelik para da kazanamamışlardı. "Bana albüm alacaksın, değil mi Mike?" Luke, en tatlı bakışını Michael'a yollayarak sordu. Mike ise uygunsuz bir hareket yaparak "Alırsın." dedi ve göz kırptı. Üzüntüyle ve Dümbüş'ün opera sanatçılarını sollayacak sesiyle evin yolunu tuttular...

5 Seconds Of KroHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin