2 - TUTSAK

201K 5.7K 5K
                                    

Emişin'e...  🌗

2.BÖLÜM - "TUTSAK"

O eli tuttuğum an bir şeylerin ters gideceğini anlamıştım.

Gözlerinin içine baktığım o birkaç saniye içerisinde, kendi cehennemim olacağını hissetmiştim ama yine de kulak vermedim. Simsiyah gözlerini incecik, belli belirsiz mavi bir hare çerçeveliyordu. Çekim alanına girenin, bir daha asla kendisinden kaçmasına izin vermeyecek ve onu yutacak kadar büyük ve güçlü bir kozmik cisim gibiydiler. Evrende hala sırları çözülmemiş olan iki karadeliğe benziyorlardı.

Onu görmediğimi sanıyordu ama görmüştüm. Buraya her gece gelenlerin aksine farklı bir duruşu vardı. Kendini gizlemeye çalışmıştı ama dikkat çekmeyecek birisi değildi. Barda öylece dikilmiş beni izliyordu. Her ne kadar istemesem de erkeklerin ilgisine alışkındım. O yüzden önemsemedim. Güzelliğim bana bahşedilmiş en büyük lanetimdi. Oysa ben hepsinden uzak durmayı tercih ediyordum. Yıllardır bin bir emek vererek büyüttüğüm kozamda bir kelebek olarak saklanıyordum belki de...

Şimdi yüzüme düşen birkaç iri yağmur tanesi bir anda sağanak yağmura dönüşürken çok yakınlardan gelen bir ambulans sesi duydum.

"Gel benimle," dediğinde hiç ses çıkarmadan onu takip ettim. Telefonunu çıkarıp birine bir mesaj yazdığını fark ettim. Nasıl yaptığını bilmiyordum ama inanılmaz soğuk kanlıydı. Bu yabancının neden bana yardım ettiği hakkında bir fikrim yoktu ama o kısmın üzerinde durmadım. Sadece evime gitmek istiyordum.


Birkaç parça eşyamı alıp, her ne kadar aramalarıma cevap vermese de Atakan'ı aramayı düşündüm. "Başını bu ara belaya sokma, göz önünden uzak dur," demişti bana çekip gitmeden önce. Tabii her zaman olduğu gibi daha fazla açıklama yapmamışlardı. Onu dinlemek zorundaydım, en azından bunun kendi yararıma olduğunu biliyordum. O yüzden bu adam tek çıkış yolumdu.

Caddeye çıktığımızda sakince etrafı kolaçan etti ve hemen önümüzde duran lüks bir aracın yolcu kapısını açarak yüzüme baktı. Lexus marka siyah ve oldukça güzel bir arabaydı. Tedirginliğim zirveye tırmanıyordu ama belli etmedim. Adam, sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı. Bir süre sessizce gittik. Hiç konuşmuyordu. Aramızdaki bu uzun sessizlik rahatsız edici bir hal almaya başlamıştı.

"Yardımın için teşekkürler," diye mırıldandım. Bu adamla aynı arabada olmak beni germeye başlamıştı. Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Neden ona güvendiğimi anlamıyordum. Anlık bir kaçış yolu izlemiştim sadece. Ama buraya kadardı. "Beni şu sapakta bırakabilirsin."

Soğuk bakışlarını üzerime dikti ve kast ettiğim sapağı hiç duraksamadan geçti. Zihnimin sadece küçük bir yerinde bir telaş ayaklandı. Sadece bana yardım etmek isteyen biriydi değil mi? Beni tanımıyordu, bana zarar vermesi için bir sebep olamazdı. Olabilir miydi?

"Durdur şu arabayı!" diye bağırdığımda kontrolümün elimden kayıp gittiğini hissettim. Araba ani bir fren yaptığında, emniyet kemerim olmadığı için öne doğru fırladım ve alnımı çarptım. Yine de aldırmadan, hemen arabanın koluna uzandım. Açılmıyordu.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırdım. Artık korkumu gizleyecek halim yoktu. Bu arabadan hemen inmem gerekiyordu. "Hemen indir beni bu lanet arabadan!"

"Anlamıyorum..." dedi çok sakin bir ses tonuyla. "Sana yardım ettiğimi de nereden çıkardın?" Simsiyah gözleri, bir insana ait olamayacak kadar vahşiydi.

Gözlerim korkuyla büyürken, arkadan bir el uzandı ve ağzımı bir bezle kapattı. O elle savaştım, bağırmak istedim ama nafile olduğunu biliyordum. Kendi avını saatlerce izleyen ve saldırmak için fırsat kollayan avcıya kendimi teslim etmiştim. Kim olduğuna, benden ne istediğine ya da benimle ne yapacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Gözlerim karardığında, en son gördüğüm şey, onun simsiyah gözleri olmuştu ve fısıldıyordu.

AV & AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin