||Bir gün,||
"Tüm eşyalarımızı bu çantaya sırtlayacağım. Gitmemize henüz daha varken yanına almak istediğin bir şey varsa söyle, iyi düşün. Sonra bilirim, yüzünü bir gömlek gibi kırıştırırsın."
Kulakları hafiften kepçe çocuğun annesi gerekli uyarıyı yapıp hazırlığının başına geri dönmüştü. Birkaç günlüğüne dayısının çiftliklerine gideceklerdi ve şuanda ziyâdesiyle heybetli atların sırtına binmek için ne kadar zıplaması gerektiğini hesaplamaktan daha önemli bir sorgusu vardı. Yanına almak istediğin kelimelerini dudaklarından odanın zeminine sertçe düşürmüş olmalıydı ki orta yaşlı kadın; Chanyeol'un kafasının içinde yankısını sürdürüyorlardı.
Nihayetinde sorusunu on ikiden vuracak o cevabı bulmuştu. Annesini memnun etmeyecek olan bu fikrin, üstün körü düşlenişinin bile çocuğun gözünde maytaplar tutuşturacak türden bir etkisi vardı.
Yanına almak istediği şey, Jongin'di.
İşaret parmağını kafasına götürmüş, ardında silik bir kızarıklık bıraktığının farkında olamayacak kadar düşünce silsilesinin koynundaydı o an.
Lâkin siz sanıyor musunuz ki o düşüncelerin, annemden nasıl izin almalıyım tarzı bir şeyler olduğunu? Belki de Chanyeol'u az çok tanımaya başlayıp okuduğunuzu varsaymazsam bu bölümü, az sonraki satırlarım ile onu sahiden de tanırsınız diye inanmaktayım.
--
Chanyeol'un odasında Jongin ile Yeol birbirine hayretlerle bakıyor, bir yandan da her an kahkaha atmak için tetikteymiş gibi görünüyorlardı. Jongin elinde sapasağlam bir elma ve de küçük bir şişe suyla, Yeol'un annesinin bahsettiği o çantanın tam da önünde duruveriyordu.
"Yani şimdi beni çantanın içine koyup, seninle birlikte mi götüreceksin?"
Jongin, annesinden Chanyeolgile kadar gidebilir miyim diye izin almıştı. Bir çantada seyahat edip çiftliğe kadar gideceğim diye değil.
"Annem öyle söyledi. Yanına almak istediğin şeyleri alırsın gidene kadar dedi. Sarı pijamalarımı aldım. Sonra.. koltukları ve yatağımı da almak istedim, çantaya sığmazdı ki onlar."
"Niçin koltukları ve yatağını almak istedin?"
"Yalnız kalmasınlar diye. Ben tatile gideceğim, onlar burada günlerce bekleyecek. Koltuklar ve yataklar tatile gitseydi ve ben burada kalsaydım hiç olur muydu?"
Jongin hafifçe kaşlarını çattığında -bu onun ilginç bir refleksiydi çocukluğunun ince çizgisi olan- dudakları da bir adım öne çıkıyordu. Bir elinde elma, diğer elinde su iken elmayı da suyun olduğu tarafa, koluyla göbeğinin arasına sıkıştırıverdi ve Yeol'un omzuna dokundu.
"Merak etme, büyüdüğüm zaman tüm evi tatile götürebileceğin kadar büyük bir çanta yapacağım. Başka neler koydun çantaya?"
Yeol parmaklarını önüne doğru çekerek koyuldu saymaya. Annesinin evde olmadığı, ne zaman geleceğinin belli olmadığı şu bir sürelik vakitte çocuklar ne de çocuk olmuşlardı.
"İşte, sarı pijamalarımı. Sonra da seni."
Jongin için ilgi çekici, hayret verici bir yer hâline getirmek için hızlı hızlı anlatıvermişti çiftliği ona. Jongin sevmişe benziyordu fakat oraya gitmek istemesi için, özellikle sebeplere ihtiyacı yok gibiydi. O'nun zaten bir şey ilgisini zamanlar önce çekmişti; Chanyeol, Jongin'in nâm-ı diğer ilk uçurtması.
----
İki küçük adamın saf ve üzerinde yeterince düşünülmemiş planlarını henüz gerçekleştirememişken bozan kişiler, elbette ki ebeveynler oldu. Chanyeol her ne kadar iç çekse de Jongin'i de yanına alamadığı için, annesinin sözleriyle ikna olmuştu. Çiftliğin her bir köşesini seyrân edecek, geldiğinde ise hatrındakileri Jongin'e anlatacaktı.
"
Dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler."
Yazarnot: Yorumlarınızı ve desteklerinizi bekliyorum.
Yaşadıkça deliren,
Delirdikçe yaşayan tüm çocukların varlığına alnını yaslayan,Monopaine.