(Bölüm adını farklı bir şey yapacaktım. Efsaneler dizesinde uyduruk mucizelerim, diye. Sonra şuanki bölüm adının bildirimlerinize düştüğünü düşündüm, sonra tıklayıp okuduğunuzu, içinize dokunduğunu. Ruhunuzu dikenli pınar otlarıyla delmeye çalışanlara, zırhınızın zaten yaralarınız olduğunu söyleyin. Dünya acıtır. Acıdıkça güçlenin, eh pek bir yorulursanız, gelin satırlarımda dinlenin.)
//Bir gün,//
Bazı yumruklar can yakmaz. Yerinden bir arşın oynamamasına rağmen bitâp, yorgun, biraz da, -denizden koparmış olsa gerek bu huyu-, arsızca bir tavır takınan dalga güreşçisi kayalıklara sorun bunu.
"Biliyor muydun, bazı yumruklar can yakmaz. Seninkiler o türe giriyor." Chanyeol, hemen önce omzunu yumruklayan Jongin'e küçümser ama tatlı bir atıfta bulunmuştu. Acaba deniz ve kayalıkların arasında da böyle şeyler konuşulur muydu? Belki de Poseidon değilsek, bu cevapsız kalacak türden bir soruydu.
"Acıdığını söylersen vurduğuma pişman olurum diye mi kabul etmiyorsun?"
"Acımadığı için acımadı diyorum. Acısa söylemez miyim?" Evet, söylemem, diye içinden kendi dediğini telkin etti oğlan. Yatağın altına kaçmaya hazırlanan ters dönmüş terliği düzeltti sonra. Ters dönen terliğin kötü şans getirdiğine dayalı tuhaf bir bâtıl inanç.
Eh, neticede annesinden ayrı bir şekilde ve Jongin'le birlikte ilk kez denize gelmişti. Şans tanrılarıyla arayı iyi tutmak en iyisi olurdu.
-
Pansiyon odasında geçen kısa bir yerleşme faslının ardından iki oğlan, anne tarafından markete gönderilmişti. İki gece sürecek bir tatil olmasına rağmen, oğlanların eline dört gece idare edebilecekleri kadar uzun bir liste tutuşturmuştu. Anne tedbiri hâlâ oğlanların tuhafsadığı bir durumdu.
Geneli yüzme bilmeyen ufaklıklar için olan can simitlerinin önündelerken, Chanyeol bir tanesini eliyle yoklamıştı.
"On yedi olmana çok bir şey kalmadı, çocuk. Yüzmeyi öğrenmek için Cennet'in kutsal sularını mı bekliyorsun?" Hem büyüyor oluşunu kastedip hem de çocuk yakıştırmasından vazgeçmeyişinde saf bir zıtlık söz konusuydu.
"Ya, tabii. İlk yüzme deneyimim İsa'yla olsun istiyorum." Arkalarından geçen ve büyük ihtimalle katolik olan amca, -haç simgeli bir kolyesi vardı-, kınayan bakışlarını az önceki diyalogtan asla esirgemeyerek yoluna devam etti.
"Ben öğretebilirim. Sahiden." Chanyeol'un yüz hatlarına sinen ciddiyete istinâden zorlamak istemeyen tavrı ilgisini çekse de, Jongin teklifini reddetmişti. Hem, birazcık daha bekleyebilirdi? Tamam, cennet sularına kavuşma vakti gelene kadar olmasa da, en azından bir sonraki yaz öğrenebilirdi. Tâbii, o yaza dek denizin boğazına dalgalarını dolarmış gibi hissettiren aurasına alışabilirse.
-
"Eyvahlar olsun... Şimdi biraz dikkatli baktım da, zaman ne kadar hızlı geçiyor? Daha düne kadar yumak yumaktı yanaklarınız. Sahi, özellikle Chanyeol. Yüz hatların oturmaya başlamış resmen." Ellerini koyu mavi mayosunun üstüne sardığı ince tülün üzerinde, sıcaklığı taşıyan bir edâyla bağlamıştı anne.
"Gerçi Jongin hâlâ pek değişmiş değil." Oğlan sohbet konusuna ilgisiz gibi görünse de, babasından gelen cümleye mimikleri tepkisiz kalamamıştı. Eve gidince bir litre süt içeceğim, diye geçirdi içinden.
"O her şeyi ağırdan almayı seviyor," dedi Chanyeol. Babanın ve annenin bunu onayladıkları yanaklarına sığışan gülümsemeden belliydi.