♣ Acı Veren Dürüstlük ♣

190 15 2
                                    

“Sana dürüst olmam gerekiyor ama bu bana acı veriyor. Hem de hiç olmadığı kadar acı veriyor. Yaşadıklarımı başka bir boyutta yaşıyor gibiyim sana bunları anlatırken…” Yutkundu. “Beynim yanıyor sanki. Dediğim gibi başka bir boyut orası. Kocaman bir boşluk var etrafımda. Karanlık bir boşluk. Bu zamana kadar hayatıma giren herkes o boşluğu dolduruyor ben sana anlatmaya başladıkça… Çığlıkları, haykırışları hepsi geliyor kulağıma. Cehennem ateşinde yanmaları gözümün önüne geliyor sonra. Geveze vicdanım ise onları böyle gördükçe susmuyor. Lanet olsun! Ben böyle olsun istemedim Ezra!”

Elleriyle saçlarını yolmaya başladığında Ezra hala yerinden kıpırdamamıştı. “Beni buna onlar zorladı. İstedikleri gibi olmamı istediler ama olmadım ve sonra beni suçladılar! Bunun neresi adil söyle bana…” Artık sakinleşmişti. Fısıltıdan biraz daha yüksek bir sesle son kelimelerini söyledi. “Bunun neresi adil..?” 

Konuşmayı Ezra devralmıştı şimdi de. Gözünden akan yaşları sildi ve konuşmaya başladı. “Bu dürüstlük acı veriyor çünkü kendinle konuşuyorsun aslında benimle değil. Acı veriyor çünkü kendin ile dürüst olmaya başladın. İnsanın kendisini anlatmasından daha zor ve yararlı bir şey yoktur demiş Montaigne.”

Kısa bir sessizlik geçti aralarında. Balk için Ezra’nın dediklerini düşünme, Ezra içinde aklında dönüp duran düşünceleri anlamlı hala getirerek sırayla söyleme sessizliğiydi bu.

“Anlatmaya devam etmenizi isteyeceğim sizden Balk Bey.” Balk’tan ses gelmeyince tekrar konuştu. “Yarına erteleyebiliriz isterseniz.”

“Hayır, hayır gerek yok.”

13 YIL ÖNCE

Uykumdan beni deli eden poşet sesleri ile uyandım. Korkunç bir rüya görmüştüm, ablam delirmişti ve babamı öldürüyordu. Beni çok etkilemişti ama rüya olduğunu biliyordum. Babam uyanmasın diye sessizce kapıyı açtım ve yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Uyku sersemliği işte hala gözlerim yarı kapalıydı. Yüzümü yıkadığımda anca kendime geldim. Havluya uzanmak için döndüğümde ise donup kalmıştım.

Rüya değildi…

Başım dönmeye başladı. Babamın çığlıkları, müzik sesi, ablamın iğrenç kahkası hepsi birer birer beynime akın etmeye başlamıştı. Ellerim titriyordu. Oradan çıkmak istiyordum ama yapamıyordum. Ayaklarım daha fazla beni taşıyamadı ve oraya çömeldim. Gözlerim dolmuştu ve tüm görüntü bulanıklaştı. Deli gibi ağlıyordum. Hıçkırıklarım boğazımı yakıyordu. Gözyaşlarım tükeninceye kadar orada öylece oturdum.

Aslında gözyaşlarımın tükendiğini de söylemem içime akıyordu gözyaşları…

Güçlük ile ayağa kalktım ve salona gittim. Karşımda ablam vardı ama çok farklıydı. Elindeki siyah çöp poşetinden sarkan el o poşette babam olduğunu bana hatırlattı.

“Ben gidiyorum eğer birine bir şey anlatırsan seninde ondan farkın kalmaz anladın mı?”

“…”

“Sana anladın mı dedim?!” Böyle bağırmasının bir manası yoktu çünkü ondan korkmuyordum. Düne kadar korkuyordum ama içimdeki  ‘delikanlılık’ damarı birden kendini belli etmeye başlamıştı.

“Anladım.” Yumruk yaptığım ellerim acımaya başlamıştı.

Poşeti aldı kapıyı çarparak gitti. Salondaki pencereye yaklaştım ve onu izlemeye başladım. Arabanın anahtarını dahi almıştı. Poşeti bagaja koydu ve sanki onu izlediğimi biliyormuş gibi pencereye doğru korkunç bir bakış attı. Ya biri gördüyse diye düşündüm ve saate baktım.

Saat sabahın altısıydı daha. Babamın çalışma odasına gittim. Kapıyı açınca burnuma her zaman hoşuma giden o kitap kokusu dolmuştu. Yavaşça masaya doğru yürüdüm. Aynı zamanda odanın tüm duvarını kaplayan kitaplığı daha önce hiç görmemiş gibi inceliyordum.

Masanın üstünde dosyalar, babama ait makaleler ve kitaplıktaki kitapların nasıl dizildiğine ait bir çizim vardı. Oldum olası bu kitapları merak etmiştim. Sandalyeye oturdum ve çizimi inceleyeme koyuldum. Kitaplar babamın okuduğu yıllara göre düzenlenmişti. Soldan sağa doğruydu. En eski kitap yani ilk kitap babamın on iki yaşındayken okuduğu kitaptı. Kitaplığa yaklaştım ve kitabı yavaşça elime aldığımda bu kitabın hiç de on iki yaşında bir çocuk için olduğunu düşünmemiştim. Daha çok yeni okuma yazma öğrenen biri için gelmişti. Bütün hevesim kaçmıştı babamın kitaplığına dair. Salona gittim ve televizyonu açtım. Bir saat oyalandım ama artık sıkılmaya başlamıştım.

Aklımdan tekrar babamın odasına gitmek ve o kitabı okumak geçiyordu. Daha fazla dayanamadım ve babamın odasına gittim. Kitaplığın karşısına geçip kitapla bakışmaya başladım. Elime aldım ve masanın altına girip kitabı okumaya başladım. Ne kadar geçti bilmiyorum ama kitap bittiğinde hiçbir şey anlamamıştım. Sinirle kitabı bir yere attım ve odama gidip ertesi güne kadar uyudum.

Ertesi gün böyleydi Ezra.”

Balk’ı dikkatle dinleyen Ezra kafasıyla onu onayladı. Görüşme burda sona erdiğinde Ezra sessizce orayı terk etti.

Yolda giderken guruldayan karnı yüzünden yakındaki bir kafede kahveyle elmalı turta yerken aklına diş macunu olmadığını hatırlattı.

O zaman bende kendi diş macunumu yaparım. Hesabı ödiyip eczanenin yolunu tuttu.  Eczaneden kalsiyum tablet aldı.  Şifacıdan nane yağı ve markettende sirke aldı.

 

♣Kaçış Yolu♣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin