Bölüm 4

291 24 5
                                    

Okula yavaş adımlarla girdiğimizde herkes benim onun omzunda olan koluma bakıyordu. Neyse ki insanların düşüncelerine önem vermeyen birisiyim. Ama Güneş bakışmalardan ve bizim gözümüze soka soka yapılan fısıldaşmalardan rahatsız olmuş olacak ki kolumun altından hiddetle çıktı ve okulun giriş kapısına doğru koştu.  Arkasından baygın gözlerle baksam da beni göremediği için karşı da çıkamadı. Boşta kalan ellerimi ceplerime soktum. Her zaman peşimde dolanan kız bana kısa süreli bir bakış attıktan sonra yanıma doğru koşmaya başladı.

“Siz… Çıkıyor musunuz?”

“Ne?”

“O kıza sarılmıştın. Sevgili misiniz yani?”

Dediği şeye kısa ama soğuk bir kahkaha attım ve omuzlarımı silktim.

“Hayır. Sizinle işim olmaz benim. Hala anlayamadın mı?”

Başını küçük çocuklar yaramazlık yaptığında yaptığı gibi aşağı eğdi. Onun nazlarını çekemeyeceğim için ben de okula girdim. Sınıfa vardığımda Güneş kapının başında bekliyordu. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Beni görünce hızlı adımlarla yanıma geldi.

“Herkes yanlış anladı. Ne yapacağım ben?”

“Sakin ol. Bir şey olmaz. İnsanların ne düşündüğünü bu kadar umursarsan kafayı yersin.”

Bana atabileceği en sert bakışlarından birini atarak ve fısıldayarak cevap verdi.

“Babamın kulağına giderse bu olay… Ben biterim.”

Bunu demesiyle kaşlarım çatıldı. İçimdeki merak duygusu ortaya çıkmaya başlamıştı. Ellerimi iki omzuna yerleştirdim. Derin bir nefes aldıktan sonra kararlı bir sesle konuşmaya başladım.

“Bak… Bundan sonra sırdaşız tamam mı? İnsanlardan ne saklıyorsun bana söyle. Ben de sana anlatacağım.”

Gözlerini uzun süreli kapattı. Sanki söyleyecekleri için cesaret topluyormuş gibiydi. En sonunda gözlerini açtığında anlatmaya başladı.

“Dedem… Bir tarikatın başkanı. Küçüklüğümden beri bu gibi işlerle iç içeyim.”

Lafını işaret parmağımı ona doğrultarak kestim.

“Silah çizimimi tamamlayan sendin. Silah konusunda her şeyi biliyorsun. Değil mi?”

“Evet. Hem de neredeyse her şeyi.”

Tatmin olduğumu belli eder gibi başımı aşağı yukarı salladım. O da bu sırada ellerini bir kere çırptı ve ovuşturdu.

“Sıra sende!”

Omuzlarımı silktim. Tabii ki de anlatmayacaktım. Hayatımda hiç kimseye yaşadıklarımı veya hissettiklerimi anlatmamıştım. Şimdi bu felsefemi basit bir kız bozamazdı. Sonunda anlatmayacağımı anladığında arkamdan bağırmaya başladı. 

Sırama oturduğumda Güneş’in hızlı nefes alış-verişlerini duyabiliyordum.  Bana çok fena kızmış olmalıydı. Haklıydı da.. Ama ben böyleydim. İstediğini aldıktan sonra çekip giden. Bunu bana babam öğretmişti. Yaşadığım hayat, davranışlarım… Hepsi babam yüzündendi.

“Anlat haydi!”

Onu umursamazsam daha çabuk susar felsefesi ile ne kadar konuştuysa o kadar sustum. Gerçekten ‘motor soğutmadan konuşmak’ deyimi tam da Güneş’e oturuyordu. Başımı yavaşça hala ayakta ve konuşmakta olan Güneş’e çevirdim.

“Bence sessiz kız kimliğin bozuldu.”

Ama o, konuşmaktan beni duyamadığı için ellerimi sıraya sertçe vurup ayağa kalktım. Artık anlaşmaya çalışan tatlı arkadaş gibi bakmıyordum. Her zamanki soğuk ifademi takınmıştım. O da bunu fark edince çenesini kapatmayı başarmıştı. Yavaş adımlarla onun yanına ulaştım. İşaret parmağımı alnına bastırarak konuşmaya başladım.

“Haddini aşma Güneş! Bir iki gülümsemeyle yakın olduğumuzu da düşünme sakın. Yoksa kırılırsın. Hem de tahmin edemeyeceğinden daha da fazla.”

Parmağımı alnından kaldırdığımda kafasını belli eder derecede omuzlarından içeri soktu.

“Anladın mı beni?”

Kafasını çocuk gibi aşağı yukarı salladığında onu çok kırdığımı anladım ama umrumda değildi.

--

Müzik tüm hücrelerimi teker teker ele geçirirken kendimi hiç olmadığı kadar rahatlamış hissediyordum. Şu ana kadar sadece bir arkadaşım olmuştu. Onun da bugün kalbini kırmıştım. Hem de arkadaş olduğumuzdan bir saat sonra. Müziğin verdiği sarhoşlukla düşündüklerime abartılı bir biçimde omuz silktim. Bazen kendi kendime konuştuğumda çok fazla iyi hissediyordum. Hafiflemiş… Küçükken olduğum gibi. Silahların sadece şişe kırmak için var olduğunu sandığım gibi…

Gözlerimi biraz daha kapalı tutarken elimde sıktığım telefonumun titremesini duydum. Kimin aradığını görmek için kafamın üstüne doğru kaldırdım. Bilinmeyen numaraydı ve son rakamlarını içimde tekrar ederken hatırlamaya çalışıyordum. Sonunda bir şey hatırlamayınca hafızama küfrederek telefonu açtım. Karşı hatta bir kız bana bağırmaya başlamıştı açar açmaz. Ben ise her zamanki gibi sinir bozucu sakinliğimi kullanarak telefon açıldığında nasıl davranılırsa öyle konuşmuştum.

“Alo? Buyurun?”

Hattın diğer tarafı sustu ve benim konuşmama zemin hazırladı.

“Kimsin sen?”

Yine ses gelmeyince gürültülü bir nefes verdim.

“Kimsin dedim sana! Beni aradıysan cevap vermek zorundasın değil mi? Bağırmaya devam etsene! Haydi lan!”

“Gece. Ben Güneş.”

“Numaramı nereden buldun?”

Yine karşı taraftan hafif bir kahkaha sesi duyuldu. Kızlar bu kadar gülünecek şey nereden buluyordu?

“Telefonundan baktım. Gizlice almış olabilirim derste.”

Dediği üzerine o görmese de gözlerimi devirdim. Gerçekten haddini aşmıştı ve bunun farkında bile değildi.  Tam cevap vereceğim sırada aşağıda bir ses duydum. Alya çığlık atıyordu. Arada da ağlama sesleri geliyordu. Telefonu Güneş’in suratına kapattım ve koşar adımlarla merdivenlerden indim. Alya karşısındaki onun yaşlarında olan çocuğa kelimeleri çığlık ata ata söylediği için anlamadığım bir şeyler söylüyordu ama kalbi çok kırılmıştı. Çünkü onu ilk defa böyle görüyordum.

“Ne oluyor burada?”

Sesini kesip bana bakmaya başladığında gözlerinin de kızardığını fark ettim. Ne zamandır ağlıyordu bu kız?

“A-abi… Önemli bir şey değil.”

“O zaman neden evi yıkacakmış gibi bağırıyorsun?”

O sırada karşısındaki hafif kumral ve yeşil gözlü çocuk lafa daldı. Alaycı bir konuşması vardı ve kiminle konuştuğunu bilmiyor gibiydi. Alya ise tam tersi sanki yanlış bir şey yaptığını biliyormuş gibi gözlerini kapamıştı.

“Kardeşin beni seviyormuş. Abisi, küçük kız kardeşine söyle de boş hayallere kapılmasın. İlgimi çekmiyor.”

İster istemez kaşlarım çatıldı. Alya’nın arkadaş canlısı olduğunu bilirdim ama bir erkek için hele de böyle saçma sapan bir erkek için kalbini çaldırmazdı bence.  Alya’nın kolundan tutup yanıma çektim. Kolumu beline yerleştirdiğimde o da şaşırmıştı. İlk defa böyle bir şey yapıyordum, çünkü; ilk defa böyle bir şey başımıza gelmişti.

“Küçük kız kardeşim senin gibi beyni daha doğmamış insanlara bakmaz. Şimdi daha fazla zorlamadan git yoksa dövmem için ilgimi fazlasıyla çekiyorsun.”

SOĞUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin