3.BÖLÜM

237 1 0
                                    

Salih paşa sonunda ikna olmuş ve ordusunu toplayıp Bağdat’a doğru sürmüştü.

Ordusu pek yeterli değildi ama zaten Osmanlıların kanında vardı az kişiyle kalabalık ordulara karşı savaşmak.

Payitaht Konya'dan gelen bir emirle Kayseri'den bir ordu çıkarılıp Adana üzerine sefere çıkılması emredilmişti. Kayseri’deki lala Ahmet, haberi alır almaz eldeki tüm orduyu Adana'ya göndermişti. Ordunun başında tecrübesiz bir komutan olan Selahattin Beyi göndermişti. Ancak Selahattin kendinden emin bir şekilde “merak buyurmayın lala, zaferle döneceğim” demişti lala Ahmet’e.

Geçen zamanda Salih paşa ordusuyla birlikte Bağdat'a ulaşmış ve zaman kaybetmeden şehri kuşatmıştı. İzmir'e çıkarılan ordu da İzmir’i kuşatmış, mutlak zafer için şehri iyice yıpratıyordu. Ordunun başında Osman Beyin güvendiği bir komutan olan Sencer Bey bulunuyordu.

İzmir’de kuşatmadan iki gün sonra saldırıya geçilmişti. Sencer Bey ordunun başında kendisi de savaşa katılarak kahramanca dövüşmüştü. Sesler susmuş, birkaç inilti ve hafif rüzgar sesinden başka hiçbir ses yoktu. Sencer Bey kolundan hafif yaralı bir şekilde şehrin içine doğru yürüyordu, arkasında muzaffer ordusuyla beraber. Yardımcı kumandan olan Ali Bey kendisine şehrin iç güvenliği sağlanmadan içeri girmemesi gerektiğini söylüyordu ancak Sencer Bey hiç kulak asmıyor “ koca bir ordu beni yıkamamış da şehir halkı mı bana zarar verecek” diyordu.

Osmanlı ordusu, tüm ihtişamıyla İzmir‘e girmişti. Sencer Bey perişan halkın arasından yürüyordu. Genç bir çocuk Sencer Beyin önüne çıkmış ve birden yere kapanıp “ ne olur babamı bağışla, öldürme onu. Eğer ona bir şey olursa bizim halimiz perişan olur kardeşim daha çok küçük” dedi titreyen sesiyle. Sencer Bey acımasızlığıyla tanınırdı, çocuğa bakıp yüzüne o gaddar ifadesini takınarak “baban onu bana karşı savaşmadan önce düşünecekti. Artık onun kaderi benim iki dudağım arasında” dedi. Çocuk ağlayarak “yalvarıyorum size onun yerine beni alın onu bıra…” çocuk daha sözünü bitiremeden Sencer Bey yere kapanmış çocuğun yanından geçerek yoluna devam etti. Çocuk yerden kalkmış ve bir çocuk gibi değil de tam bir delikanlı edasıyla bağırmıştı Sencer Beyin arkasından “soysuz pislik, bunun hesabını soracağım senden”. Sencer Bey bir an duraksayıp arkasını dönerek hışımla çocuğun üstüne doğru koşmaya başlamıştı. Hançerini çekmiş kudurmuş bir halde gencin üstüne koşarken bir yandan da muhafızlar çocuğu yakalamak için atılmışlardı. Çocuk hiç kaçmıyor adeta Azrail’ini  bekliyordu. Nihayet Sencer çocuğa ulaşmış ve hançerini kaldırarak çocuğa doğru savurmuştu. Çocuk biraz geri çekilerek hançerden kurtulmuş ve Sencer beyin kolunu tutup göğsüne bir tekme atarak nefesini kesmişti. Refleks ile hançeri düşüren Sencer Bey tam almak için eğilirken çocuk Sencer’e bir tekme atmış ve hızla hançeri yerden alıp yerden ağır ağır kalkmaya çalışan Sencer’in tam kalbine saplamıştı. Muhafızlar çocuğu hemen oracıkta parçalamıştı. Çevredekiler kendi dertlerini kısa bir süre unutup olayın şokuna girmişlerdi. Muhafızlar hemen Sencer Beyi kaldırıp şifahaneye götürmüşlerdi. Akşam saatlerine doğru Sencer Bey daha fazla dayanamayarak toy bir delikanlının onu kendi hançeriyle vurması sonucu hayatını kaybetmişti.

Şehzade Murad iyice büyümüş, serpilmişti geçen zamanda. Babası Osman Beye sürekli “ben ne zaman sancağa çıkacağım” diye soruyordu. Osman Bey de biraz daha sabretmesi gerektiğini söylüyordu sürekli.

Şehzade Murad babasına Tiflis’in alınması gerektiğini uzun zamandan beri söylüyordu. Hem hala düzenli bir ordunun olmayışından yakınıyordu. Osman Bey oğluna baktıkça “ileride tahta o çıkarsa eminim bu devleti çok daha ilerilere taşıyacak” diyordu içinden. Zira Şehzade Murad’ta herkeste olmayan bir zeka ve ileri görüşlülük vardı. Şehzade Orhan da çok cengaver ve yiğit bir şehzadeydi şüphesiz ancak Murad Orhan’dan daha zeki ve olayların arka yüzünü çok daha iyi görüp gelecek planlarını daha ustaca yapabiliyordu. Halk Osman beyden sonra tahta Şehzade Orhan’ın geçmesini isterken devlet erkanının çoğunluğu da Şehzade Murad’ı istiyordu. Lakin yaş büyüklüğü ve tecrübe olarak Orhan tahta bir adım daha yakındı. Şehzade Murad henüz sancağa çıkmadığından çok tecrübesizdi oysa Orhan yıllardır sancağında devlet yönetimi hakkında tecrübe edinmiş ve bir çok savaşa katılmıştı. Orhan’ın cesareti, adaleti ve cengaverliği herkes tarafından takdir edilirdi. Murad’ı ise devlet erkanı dışında pek iyi tanıyan yoktu, yani genelde sarayda olduğundan ve şimdiye kadar sefere katılmadığından halk onun sadece ismini biliyordu. Bu sebepledir ki halkın gönlünde yatan taht namzedi Şehzade Orhan idi.

Osman Bey uzun uzun düşündükten sonra Tiflis seferinde ikna oldu ve Erivan valisi Selim paşaya bir mektup yazarak Tiflis üzerine yürümesini emretti. Şehzade Murad babasına “Tiflis seferine ben de gideyim. Hem Tiflis alındıktan sonra izniniz olursa Tiflis sancağının başına da geçerim. Böylece hem savaş tecrübem olur hem de sancağa çıkmış olurum” diye bir tavsiyede bulundu. Osman Bey hemen olur demedi lakin olumsuz bir cevap da vermedi. Murad bu kez umutluydu, hem sefere katılacak hem de sancağa çıkacaktı. Daha da önemlisi fethettiği sancağın başına geçecek olmasıydı. Böylece Tiflis halkı kendisini bir kahraman olarak görecek ve tüm Osmanlı halkı Şehzade Murad’ı tanıyacaktı.

Bizans’ın Bursa sınırlarında bir asi birliğinin konuşlandığı haberi geldi Osmanlı’nın İzmir valisine. Vali Beyazıt Bey bu asi birliğinin yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu ve bu iş için kendisini uygun görüyordu. Hemen padişah Osman beye bir mektupla durumu anlatıp müdahale için izin istedi.

Osman Bey uzun zamandır Bizans ile iyi temaslarda bulunmak istiyordu. Bu durum Osmanlının lehine olur diye düşünerek içinden “bu asi birliğini yenip asi liderinin kellesini imparator Alexius’a göndererek onun düşmanının aynı zamanda bizim de düşmanımız olduğunu göstermiş oluruz. Böylece Bizans ile güçlü bir ittifakımız olur” demişti. Yanındaki oğlu Şehzade Murad babasına bakıp “ne düşünüyorsunuz” diye sormuş ve Osman Bey az önce aklından geçirdiklerini oğluna anlatmıştı. Şehzade Murad birden irkildi ve Osman beye şaşkın bir ifadeyle bakıp “ama niye?” sorusunu sormuştu. “biz niye Bizans kâfiriyle dost olalım, niye onların safına geçelim?” diye şaşkın bir ifadeyle sormuştu babasına. Osman Bey kendinden emin bir şekilde “Bizans bizim Avrupa’ya açılmamıza büyük destek sağlayacak. Onlarla dost olursak Avrupa’nın kapıları bize daha kolay açılacaktır” demişti. Murad ise babasına karşı çıkıp “Bizans güçlü bir devlet değil ki. Osmanlının onların desteğine ihtiyacı yok. Hem Bizans Avrupa’da itibarlı ve saygınlık gören ya da korkulan bir devlet değil. Ortodoks olmaları sebebiyle papa ve diğer Avrupalı devletler Bizans’ı desteklemiyor, aksine nasıl Bizans’ı yok ederiz diye düşünüyorlar. Ayrıca Bizans ile yapacağımız müttefiklik bizim itibarımızı da  zedeleyecektir” diye hiddetle söylemişti aklındakileri. Osman ise Murad’a sinirlenerek “sen ne zamandan beri benim işlerime karışır, bana hesap sorar oldun? senin haddine mi bana akıl vermek? yıkıl karşımdan!” diye gürlemişti.

Şehzade Murad’ın dışarı çıkmasıyla kağıt başına oturan Osman Bey İzmir valisine bir mektup yazmış ve mektubu ulağa verip “tez elden ulaştırın” diye de emir vermişti.

                                     İzmir valisi Beyazıt Bey

          Derhal bahsettiğiniz asilerin üzerine yürüyüp ordularını

    İmha edin. Asi kumandanın kellesini “Bizans’ın düşmanı Osmanlı’nın da düşmanıdır” yazılı bir mektupla birlikte Bizans imparatoruna gönderin.

  

Büyük OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin