"Neden her şeyin güzel olduğu zamanlara dönemiyoruz? Neden bütün bunları unutup baştan başlamıyoruz ki Taeyeon-ah? Söz veriyorum, yaptığım hata neye değiştireceğim kendimi." Gözüm dönmüş bu aşktan, aptal bir şekilde yalvarıyorum ona. Tekrar beni sevmesi için, tekrar onun kalbinde uyuyabilmek için yalvarıyorum çaresizce. Sessiz kalıyor, sallıyor başını iki yana. Söylemek istediği başka şeyler var sanki ama açamıyor dudaklarını.
Yerinden kalkıyor bir anda, aramızda kocaman bir masa var. Tuttuğu nefesini veriyor, onu izliyorum acıyla. Ellerim titriyor, bacaklarım ağrıyor oturmaktan. Yanıma yürüyor, gözlerime bakmıyor hiç bunu yaparken. Umutlanıyorum, bu sefer özür dilemez belki. Bu sefer beni sevdiğini söyler ve her şeyin bir kamera şakası olduğunu anlatır belki. Gülmeye başlar ve yine dolar kahkahası kulaklarıma. Gülümser, mutluluğunun ben olduğunu anlatır bana eskisi gibi o amatör şiirleriyle.
Yanıma oturuyor, dizi dizime değiyor ve yanıyorum orada alevler altında. Bana dokunuyor yanlışlıkla ve ben yine oluyorum dünyadaki en mutlu kişi, onun aşkına bir köleyim sanki ben. Kısa sürüyor mutluluğum, çekiveriyor dizini hızlıca ve dudaklarından bir özür daha düşüyor. Kırık duvarlarım, erimiş buzlarım ve yanan sularım vardı benim. Kalbime bir darbe, kalbime bir çizik daha vuruyor bu hareketi, o cümlesi.
Elleri, dizlerinin üzerinde ve başı eğik yine...
Ne istiyor benden? Neden öldürmeye çalışıyor beni? Eğilip dizlerimin üzerine, yalvarmaya başlasam sever mi yine beni?
Hatırlıyorum, bir yaz günü, beraber tatile çıkıyoruz. İlk dairemizi kiraladığımız o yıldın yazı bu, belki de en mutlu olduğumuz günler. Üniversite o kadar yoğun değil daha, ikimiz de çeşitli öğrenci kulüplerinde çalışıyoruz. Eve gelip sarılarak uyuyoruz. Bazı günler, bazı geceler sevişiyoruz utanarak. Korkarak ve kaçarak birbirimizden... Bahsedemiyoruz kimselere bundan, daha aşkımızı bile bahsedememişken zaten bundan bahsetmek neyimize? Kendimiz bile konuşamıyoruz, yaşanıyor ve bitiyor acemice. Kimsenin bize bir şey öğretmediği zamanlardı onlar. Sonra okul bitiyor, paramızı biriktirmişiz ve çıkıyor birkaç haftalığına yola. Avrupa bir hayal, Amerika daha büyük bir hayal, Jeju bile pahalı bizim için. Busan'a giden bir trene biniyoruz, ellerimizde birer bavul. İndirim kuponu, öğrenci derken güzel ama çok da özel olmayan bir otelde kalmaya başlıyoruz. Busan'ın plajları da denizleri de güzel. Tek zorluğumuz, Taeyeon'un sudan deli gibi korkması. İlk gün sadece kumların üzerinde oturuyor, küçük kamerasıyla fotoğraflarımı çekiyor. Elinde bir kitap var, bir de defter. Bana dördüncü yılımızda verdiği bir hediye o defter, o zamanlar bun un farkında değilim. Sayfalar dolusu şiir, hikâye ve anı. İkinci gün, ayaklarını sokuyor denize. Üçüncü gün, dizine kadar girip üşüdüm diye mızmızlanarak kaçıyor. Dördüncü gün bir yüzmeyi artık öğrenmiş bir çocuktan simitini ve kolluklarını satın alıyoruz. Taeyeon suya giriyor, dondum diye bağırıyor ve kaçıyor. Küçük çocuk ona kahkahalarla gülünce sinirlenip otel odasına dönüyor. Beşinci gün, sonunda, suya giriyor. O kadar koruması olduğu halde ellerimi bırakmıyor asla, korkuyla çırpınıyor ve asla boynunu geçen yerlere gitmiyor. Olduğu yerde durmuşken o, suratına su fırlatıyorum. Tüm gün bana dargın, surat asıyor. Altıncı gün, artık ben ona darılıyorum, zorla ellerini yakalayıp yüzdürmeye başlıyorum. Birkaç gün sonra yüzmeyi öğreniyor, kollukları ve simiti çıkarıyor.
Sonra, cesaretle doluyor. Kendi başına kulaç atıyor, boyunu bile geçen yerlere gidiyor, dalıyor, artistik hareketler deniyor, benimle yarışıyor.
Bir gece, otelden kaçıyoruz, saat ikiyi birazcık geçiyor.
"Suya girelim," fısıldıyor kulağıma. Beni çekiyor kumsala doğru, bir anda üzerindekileri çıkarmaya başlıyor. Kimseler yok, sadece kumsal yolu boyunca yürüyen ya da bisiklet süren birkaç kişi. Onlar da umursamıyor bizi. Elimi yakalıyor ve kendine çekip beni de soymaya başlıyor.
Suya giriyoruz. Boyumuzu geçen yerlere yüzüyoruz ve daha da uzaklara. Kimsenin bizi göremeyeceği, ne yaptığımızı anlayamayacağı yerlere kulaç atıyoruz. Belime sarılıp beni çekiyor kendine ve öpmeye başlıyor.
Sabah, hastanede uyanıyoruz. İkimiz de neredeyse boğulmuşuz o gece.
"Çok geç artık," diyor. Elimi eline alıyor ve gözlerime bakıyor şimdi. "Sooyeon. Geri dönmek için çok geç."
Neden böyle yaptığını anlamıyorum. Biz ölümden bile dönüp birbirimizi bulmuştuk yine. Neden böyle bir şeyden kurtulamayalım ki? Neden beni tekrardan sevemesin ki?
"Neden?"
Soruyorum.
Gözlerimden damlıyor yaşlar, ellerimiz üzerine dökülüp ıslatıyor. Taeyeon hiç olmadığı kadar üzgün ve pişman görünüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
would u love me the same? • taengsic
Fanfic"Gitme," yalvardım. "Hoşça kal," yine de gitti. //taengsica fanfiction.