tell me honestly

72 18 25
                                    

"Belki de en sonunda," dedim ellerimize bakarken. Yavaşça çektim elimi ve gözlerine baktım, bir zamanlar tüm mutluluğum olan kadının gözleriydi bunlar. Oysa hiçbir şey hissedemiyordum artık onlara baktığımda. "Yalnızlıktır benim kaderim."

"Sooyeon... Yapma böyle. Ben de acı çekiyorum, biliyorsun."

"Bilmiyorum, Taeyeon."

"Seni sevdim. Seni çok sevdim. Seni her şeyden daha çok sevdim. Sana minnettarım, beni sevip en kötü zamanlarımda bile terk etmeyip yanımda kaldığın için. Beni bırakmayan tek kişi sendin. Beni sevdiğine inandığım tek kişi sendin. Hâlâ da inanıyorum buna," yerimden kalkıp buradan gitmeye çalışmıştım ki ardımdan koşup kolumdan yakaladı. Beni kendine çevirdi ve yüzümü avuçlarına aldı. "Seni unutacağımı mı sanıyorsun? Seni hiç sevmediğimi mi düşünüyorsun? Anla beni Sooyeon, anla lütfen. Elimde değildi olanlar, elimde değildi. Öyle olsa, bildiğim ve güvendiğim ve sevdiğim seni bırakıp gider miyim?"

"Seni duymak istemiyorum."

"Bana bunu yapma."

"Ben ne yapıyorum ki Taeyeon," yüzümdeki ellerini ittikten sonra yere çöktüm ağlayarak. Sırtım duvara dayalıydı, parkeler soğuktu. "Ben seni sevmediğimi söylemiyorum. Ben başkasını sevdiğimi söylemiyorum. Ben artık aşkımın değiştiğini söylemiyorum. Ben gideceğimi söylemiyorum."

"Özür dilerim," dedi bir kez daha. Hiçbir cümleden bu kadar nefret etmemiştim. "Sana bir açıklama yapmak zorunda olduğumu hissettiğim için, tüm korkularımı yenip gözlerinin önünde itiraf ettim sana. Sooyeon, bir mektup bırakıp gidebilirdim. Ya da umursamaz bir mesajla terk edebilirdim seni. Ya da hiçbir ses çıkarmadan yok olabilirdim. Seni sevdiğim için, karşındayım işte."

Ne diyebilirdim ki?

Önümde eğildi ve ellerimi tuttu yine, "mutlu olmanı istiyorum Jessica Jung. Bensiz bile."

would u love me the same? • taengsicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin