"Benden nefret mi ediyorsun?" Sorum onu şaşırtıyor, elimi bırakmaya yelteniyor ama izin vermiyorum. Gözlerine bakıyorum, gözlerim soğuk ve güçsüz. Gözlerim ıslak ve ruhsuz. İnceliyor beni biraz, yutkunuyor acıyla. Bize yaptığına bak, Kim Taeyeon. Beni öldürdün de kendini de öldürüyorsun. Nereden çıktı bu, ne zaman bitti sevgin bana olan?
"Hayır," diyor, sesi yumuşakça dokunuyor kulaklarıma. İçim eriyor, gözlerim canlanıyor. Elimi okşamaya başlıyor parmaklarıyla. "Böyle düşünerek kendine zarar verme. Seni sevmiş olduğum değişmeyecek bir gerçek. Seni çok sevdim, Sooyeon. Bu asla değişmeyecek. Geçmişimiz hiç değişmeyecek."
Yanılıyor.
Her şey değişiyor. Bana verdiği sözler yıkılıyor, bana söyledikleri birer yalanlara dönüşüyor, dokunuşları kayboluyor, sesi siliniyor, her şey yalan.
Nasıl olur da değişmeyeceğini söyleyebilir bir kez daha? Daha dakikalar önce yıkmışken tüm dünyamı başıma, nasıl bu kelimeleri kullanabilir bana karşı?
"Uzun ilişkilerde olur böyle, Sooyeon." Sesi boş, kelimeleri ruhsuz, cümlesi anlamsız... "Sonsuza kadar birlikte olacağımızı düşünmek gerçekçi değildi ki. Neredeyse on üç yıl oldu, her şey başladığında on altı yaşlarında küçük çocuklardık. Dünya, hayat, nesil, sen ve ben, biz... Herkes değişti, Sooyeon-ah."
Hatırlıyorum, bir zamanlar, üniversitenin son yılları. İkimiz de yorgunuz hayattan, ikimiz de çürümüş birer bedenden ibaretiz. Sonunda mezun olacağız. Bir yıl dinlenelim istiyoruz, belki bu sefer Jeju'ya gideriz.
"Neredeyse on yıldır birlikteyiz, bence Jeju'da bir kutlama yapmayı hak ediyoruz. Değil mi?" Kim Taeyeon, bilgisayar başında oturuyor. Benden gizli aylardır iki işte çalışmış olduğunu itiraf edeli on dakika olmuş daha, kütüphaneye gittiğini söyleyip işte bulduğu boş vakitlerde yapmış ödevlerini. Biriktirmiş bir tatil ayarlayabilmek için bize. Benim de biraz birikimim var, annemden de para istemeyi düşünmüştüm. Ama pahalı bir tatil, Jeju'da büyük kutlamalar yapacağımız bir tatil değil hayalimde kurduğum. Taeyeon bana yalvarıyor on dakikadır, "para benim değil mi? İstediğim gibi harcarım. Bavulunu topla, yaşlı bir çift olarak Jeju'ya gidiyoruz."
"Böyle giderse yaşlı bir çift olduğumuzda kutlama yapacak şeyimiz kalmayacak."
"Hey, hey," bilgisayarın başından kalkıp yanıma geliyor ve bana elini uzatıyor. Zorla koyuyorum avucunun içine elimi, kaldırıyor beni koltuktan ve kollarımı boynuna yerleştiriyor. Kendi ellerini belime koymadan önce bir şarkı söylemeye başlıyor. "Merak etme, Sooyeon-ah. Benim hayal gücüm de aşkım da kocaman. Ölümsüz olsak da bırakmam seni. Yüz yıl, iki yüz yıl, bin yıl, bin asır... Ne düşünürsen düşün! Hepsini kutlayacak şeyler bulurum ben."
"Bin asır mı? Bin asır seni ne yapayım ben? Kafam kaldırmaz ki," gülüyorum. Elimi, saçlarının üzerine yerleştiriyorum. "Boyun çok kısa. Ölüm bizi hemen yakalar."
"Hadi canım! Ölüm uzun biri, bacaklarının arasından sıyrılır kaçarız. Bulamaz bizi o." Elimi başından kaldırıp tekrardan boynuna koyuyor, dans etmeye devam ediyoruz. "Ben sırf seninle birlikte ölümden kaçabilelim diye boyumu uzatmadım."
"Yani aslında uzayacaktın?"
"Eh, sen iki yüz yirmi santim olabiliyorsun da ben olamıyor muyum?"
"Neden," diye soruyorum son kez. "Neden çok geç? Neden beni sevmiyorsun artık?"
Gözlerini eğiyor, elimi sıkıca tutuyor. Dudağını yiyor, nefes alıp veriyor hızlıca, yutkunuyor ama konuşamıyor. Dakikalarca bekliyorum onu, dakikalarca izliyorum sessizliğini. Çırpınıyor yerinde, kaçmak istiyor, farkındayım gitmek istiyor buradan.
"Sooyeon-ah," gözleri gözlerime değiyor. Ona hâlâ ilk günkü gibi âşığım. "Başka birini seviyorum."
Yanlış biliyormuşsun Kim Taeyeon, ölümün boyu uzun değilmiş. Ölümün boyu kısacıkmış, ölümün boyu senin boyundaymış. Ölüm, senin gözlerinde saklanmış bunca yıldır. Ölüm, şimdi çıkıverdi dudaklarından, bak yanına! Seninle aynı boyda!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
would u love me the same? • taengsic
Fanfiction"Gitme," yalvardım. "Hoşça kal," yine de gitti. //taengsica fanfiction.