"O nasıl biri," diye sordum birden bire. "Sana iyi bakıyor mu? Biliyorsun, narin bir kalbin var. Dayanıksız bir bedenin var. Kırılmanı, hasta olmanı istemem."
"Sooyeon-ah..." Seslenişinde bir değişik üzüntü saklı ama onun ne düşündüğünü, nasıl hissettiğini çözmekle uğraşamıyorum şu sırada. Kendimle meşgulüm. Ne düşündüğümü, nasıl hissettiğimi yönlendirmeye çalışıyorum. Ağlamak ve ağlamamak arasında gidip geliyorum. Güzel anıları, eskileri hatırlıyorum. Gülümsemek geliyor içimden, dudaklarım mutlu olduğu anda damlıyor gözyaşlarım. Zor günlerimizi hatırlıyorum, ne kadar yolu aştığımızı hatırlıyorum. Ağlayasım geliyor, tüm o zor günler gülümsetiyor beni. Belki de bu zor günün de, bu zor günlerin de bir çözümü vardır diye gülümsüyorum.
Hatırlıyorum, Taeyeon'un değişmeye başladığı zamanları.
Yirmi beş yaşındaydı, tüm dünyamız bambaşka bir yola döndüğünde. Arkadaşlarının onu terk etmesi, insanların onu dışlamaya başlamasıyla tetiklenmişti her şey. O güne kadar tek sorunu uykusuzluk olan Kim Taeyeon, artık ne uyuyor ne de uyuduğunda uyanıyordu. Hiçbir şey yemiyor, yediğinde ise sağlıksız şeylerden bolca yiyordu. Bir ay zayıflıyor, kemikleri ortaya çıkıyor öbür ay kilo alıyor ve yerinden kalkası gelmiyordu. Sağlığı her geçen gün kötüye gidiyordu. Antidepresanlar, uyku ilaçları, ağrı kesiciler, antibiyotikler derken her gün onlarca ilaç yutuyordu.
Tüm bunlar kalbinin kırılmasıyla başlamıştı.
Bir gün onu yataktan çekiştire çekiştire çıkardım, işten kovulalı birkaç gün oluyordu. Kimsenin telefonlarına cevap vermiyordu, bazen odanın kapısını kilitliyor ve beni bile içeri almıyordu. Ne yaptığını o zamanlar hiç öğrenmedim, öğrenmek de istemedim. Sadece bütün bunları atlatabileceğimizi biliyordum ve bir tek bunun üzerine yoğunlaştım. Banyoya girmesi için kızmaya, bağırmaya başladım. Çıktığında bana çok kızgındı, herkese kızgındı. Biliyordum ki onu yalnız bıraksam da yanında olsam da kızacaktı bana. Ne istediğini bilmeyen birinin istediğini yapamazdım, kendi istediğimi yaptım.
Alışveriş, yeni kıyafetler, gereksiz ev eşyaları derken bir sürü poşeti taşımaya başladı. Oradan oraya sürüklüyor, yorulması için elimden geleni yapıyordum. En sonunda karnının acıktığını itiraf etti, günler sonra istediği ilk şey sıcak bir çorbaydı.
Hemen düzelmedi, sonuna kadar düz ilerleyen bir çizgimiz de olmadı. Ama her şey daha iyiye gitti. Onu kontrol etmeyi öğrendim, onu böyle olduğunda bile mutlu etmeyi öğrendim. Sevmediğim halde aldığımız PlayStation ile oynadım, beraber değişik şekillerde de eğlenelim diye. Sevmediği halde onu alışverişe çıkardım, ayaklarına karar sular indirene kadar durmadan yürüdük.
Belki de dünyanın en iyi çözümü değildi ama işe yaramıştı.
O günden sonra yediklerine, içtiklerine, egzersizlerine ve hayatına daha detaylı bir şekilde karışmaya başladım.
İlk defa karnında kaslarını gördüğünde çok mutlu oldu, diyebilirim ki o günden sonra kendine güveni artmıştı. İşinde daha iyi oldu, hayatında daha mutlu oldu, oyunlarında daha mutlu oldu, alışverişlerde daha çok poşet taşıyabildi, beslenmesine ve sağlığına daha çok dikkat etti.
"Benim doktorumsun sen," demişti bir gün, yatakta sarılmış uyuyorduk Avrupa seyahatimizden sonra. Yorgunduk ikimiz de, işi bırakıp fakir kalsak ne olur diye garip hayaller kuruyorduk. "Kimseye ihtiyacım yok sen varken, Sooyeon. Yöntemlerin tartışmalı ama işe yarıyor."
"Başka bir şansın yok küçük hanım, tüm sevgimi ve kalbimi çaldıktan sonra başkasına ihtiyacın olmamalı zaten."
Gözlerine derince baktım, başını oynattı ve bir kez daha elimi tutmaya çalıştı. Bu sefer kaçamamıştım, "Sooyeon-ah, kendini onunla yarıştırmana gerek yok. Sen de biliyorsun, kimse sen olamaz benim için. Kimse dolduramaz yerini."
"Neden o zaman? Neden onu sevdiğini söylüyorsun? Neden beni sevmediğini söylüyorsun?"
"Bilmiyorum," gülümsediğinde kırmızı gözlerinden bir damla yaş aktı. "Tek bildiğim artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı."
Haklıydı, kim bilebilirdi ki geleceği?
Onu affetmemi mi isteyecekti şimdi? Gözlerinde bunu görüyordum. Onu affedemeyeceğimi biliyordum, ben de bir tek bunu biliyordum. Nasıl da değişmişti şimdi her şey...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
would u love me the same? • taengsic
Fanfic"Gitme," yalvardım. "Hoşça kal," yine de gitti. //taengsica fanfiction.