3. Mektubunuz Var!

58 1 2
                                    

Medya: Rosie

______________________________________________

Serena ne Manhattan'daki günlerine dönmüştü, ne de hayal ettiği gibi tam olarak arka plandaydı. Sadece derslere girip çıktığı ve vaktini yurt odasında Rosie'yle geçirdiği için DK'nın yazacak malzemesi yoktu ama Pazartesi gününden sonra tüm okul onun kim olduğunu, nereden geldiğini biliyordu. Bazı kızların kendileriyle alakası olmayan Manhattan sosyetesi skandallarını paylaşan Dedikoducu Kız sitesine abone olduğu gözünden kaçmamıştı. İstedikleri kadar okusunlar, diye düşündü. Blair ve Nate'in ismini duymuştu, siteye bakmıyordu bile. Kendisinden bahsedilmediği sürece sorun yoktu.

Rosie ile bir kaç gün içinde, aylar sonra olabileceklerinden daha yakın olmuşlardı. Bunun sebebi ise tuhaf bir şekilde Sam olayıydı. Serena ona içini dökmüştü ve Rosie diğer herkesin yaptığı gibi yargılamamıştı onu. Hatta Blair'ın son zamanlarda takındığı "yaptığın her şey yanlış" tavrının aksine, hayatından büyülenmiş gibi görünüyordu. 

Perşembe günü, günün son dersi olan resime girdiğinde, burada odasında olduğundan daha güvende hissettiğini farketti. Bay Wellington tuvallerinin başına giden öğrencilere tek tek kısa yorumlar yaptı.

"Fena değil ama dediğim gibi, çalışmalısın. Claire ile çalışabilirsin, Claire Peepton."

Serena kızın soyadını duyunca gülmek istedi ama kendine hakim oldu.

"Tamam, bunu yapacağım, teşekkürler."

Herkes aynı tuvallerin ardına geçtiği için yine karşısında Dean vardı. Herkes gibi o da tuvallerin ortasındaki masada duran meyve tabağının -aman ne klişe- eskizini çıkarmaya çalışıyordu. İster istemez geçen dersin sonunda gördüğü karalamalar geldi Serena'nın aklına; Dean'in kağıdında kendi yüzü. Belki de değildi.

Dean kızın gözlerinin üzerinde olduğunu fark ettiğinde, tuvalin üstünden kısa bir bakış attı. Kız, çocuğun bir an için gülümsediğine yemin edebilirdi.

Kağıdına ismini yazdıktan sonra kampüsteki küçük kırmızı bir binanın zemin katındaki atölyeden çıktı ve mevsimin ilk yağmurunun yağdığını gördü. Hava hala ılıktı ve yağmur ağır ağır yağıyordu ama toprak ve çimen kokusu havayı çoktan sarmıştı. Serena kokuyu derin derin içine çekerek yurda yürüdü. Dersten sonra Dean'le konuşma istemişti aslında ama çocuk ortadan kaybolmuştu.

"Bayan van der Woodsen?"

"Evet?"

Seslenen masasının ardında oturan Bayan Crimbleton'dı. 

"Bir mektubunuz var."

Kız kaşlarını çattı. Mektup mu? Bu devirde? Aslında bu onu heyecanlandırmıştı.

"Teşekkür ederim."

dedi kocaman bir gülücükle. Mektubu bir eline alıp merdivenleri koşarak tırmandı ve çantasıyla kitaplarını odaya bırakıp üzerine ince bir kazakla kot pantolon giydikten sonra tekrar dışarıya koşturdu. Bu harika havayı kaçıramazdı. İlk resim dersinden önce takıldığı alana yürürken mektubun üzerine bakmayı akıl edebildi.

"Ne?!"

Gönderen kısmındaki isim Blair Cornelia Waldorf'tu. Gönderenin adresi Serena'nın ezbere bildiği, Waldorf'ların New York'taki evleriydi.

Spor salonunun arkasında, yüksek çalılıkların arasındaki boş alana geldiğinde çimlerin ıslak olmasına aldırmadan yerde bağdaş kurdu ve derin bir nefes aldıktan sonra zarfı açtı. 

Hayal miydi bilmiyordu ama kağıdı çıkardığı an, Blair'in tanıdık kokusu yüzüne çarpmıştı sanki. Yağmur kokusuyla karışan parfümü derin derin içine çekti. Okumaya başlamadan Blair'ın 6 yaşından beri mükemmel olan, Serena'nın çok iyi tanıdığı el yazısına baktı. Ve okumaya başladı.

"Sevgili Serena,

Dünya başıma yıkılıyor ve bunu anlayabilecek tek kişi sensin. Babam annemi, 31 yaşındaki eski bir manken için terk etti. Manken erkekti. Haykırmak istiyorum ama konuşacağım kimse yok. Sen gittin, babam gitti. Nate ise bir tuhaf davranıyor. Ne yapıyorsun? Neden aramıyorsun? Neden güle güle demeden çekip gittin? Güya en yakın arkadaşımdın. Seni çok özledim.

Sevgiler, Blair."*

Kısa, Serena'nın içini titreten, burnunu yakan, gözlerini dolduran bir mektup. Ağlamamak için gözlerini kırpıştırıp dudağını ısırdıysada işe yaramadı. Saniyeler içinde büyük tuzlu göz yaşları yağmur damlalarına karışarak yanaklarından çenesine süzülüyordu. Onun yanında olmak istiyordu, neler gelmişti başına böyle? Ve Nate'in tuhaf davrandığını söylemesi... Belki de acı çekmesi gerekiyordu. Rosie'de ona sırtını dönmeliydi ve yapayalnız kalmalıydı. Blair'e yaptığı şey için bunu hak ediyordu.

"Kaç yılındayız?"

İrkilerek arkasına döndü. Dean.

"Ne?"

Elinin tersiyle gözyaşlarını silmeye çalıştı.

"Yanılmıyorsam elindeki bir mektup, kuzgunlar mı getirdi?"

Keyifle gülerek dudaklarının arasındaki sigarayı yaktı ve doğrudan Serena'nın yanına oturdu. Serena refleksle mektubu katladı ve pantolonunun arka cebine koydu.

"Çok komik."

dedi burnunu çekerek.

"Eh, sayılır."

Dean gibi biriyle uğraşmaya hiç hali yoktu. Odaya da gidemezdi çünkü Chloe ve Alexis o üzerini değiştirirken odadalardı. Yalnız kalmak istiyordu. Elini tutup ona her şeyin daha iyi olacağını söyleyecek biri olmadığı sürece, tek başına olması daha iyiydi.

"Neden ağlıyorsun?"

Öyle sakin ve normal bir şekilde sormuştu ki Dean soruyu, Serena sinirlenemedi. 

"New York'taki en yakın arkadaşımdan bir mektup aldım. Duygulandım sanırım."

Yalan değildi. Her şeyi anlatamazdı ya.

"Ee, bir haftasonu için izin alıp gidebilir ve onu görebilirsin?"

Bunu sanki Serena'nın söylediği şeyi yapmayacağını biliyor gibi söylemişti. Dönüp çocuğun yakışıklı yüzüne baktı; ona değil uzayıp giden çalılığa bakıyordu.

"Belki de."

dedi yalnızca.

______________________________________________

* Bu mektup Blair'in dizide Serena'ya yazıp göndermediği mektuptu. Burda göndermiş oldu. :)

Beğenmiş olmanız dileğiyle. Vote'dan çok yorumlarınızı bekliyorum. <3

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 24, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kim Bu Kız? [gossip girl]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin