İçinde olduğumuz uçak havalanmadan hemen önce Leo, bendeki gerilimin farkındaydı. "İyi misin," diye sordu. Ondan, geride bırakmakta olduğumuz şu günde belki de ilk ve tek insani tepkiyi alabildiğim için şaşırsam da "İyiyim," demekle yetindim.
Onunla sohbet edecek havada değildim. Ayrıca beni gerçekten önemsediğini de düşünmüyordum. Beni silah zoruyla da olsa eve götüreceğini söyleyen bir adam bana merhamet duyamazdı ki ben de ondan böyle bir şey beklemiyordum.
Evden çıktığımızdan beri etrafımızda pervane olan dört adamın gözü şu anda bizim üzerimizde olmasa da koltuklarında tetikte oturuyorlardı. İki koruma tam karşımızdaki koltuklarda diğer ikisi ise yan tarafımızdaydı.
Bense Leonardo'yla yan yana oturmak zorundaydım. Zorundaydım çünkü arkada kalan, kuytu köşedeki bir koltuğa oturmaya yeltendiğimde tek kaşını havaya kaldırıp bana tam yanındaki koltuğa oturmamı işaret etmişti. Saatlerce onunla yan yana yolculuk yapmak beni heyecanlandırabilirdi ama şu anda hissettiğim şeyin heyecanla uzaktan yakından alakası yoktu.
Gecenin bir yarısı evimden zorla çıkartılıp bu uçağa tıkılmıştım. Geleceğimle ilgili silik umutlarımı bavula koymuştum, bir bilinmeze doğru yola çıkmıştım ve o bana sanki bir tatile çıkmışız gibi iyi olup olmadığımı soruyordu.
Bu durumla başa çıkmak için güçlü bir şeyler içmeye ihtiyacım vardı ama babamın karşısına çıktığımda bilincimi kaybetmemiş olmam en iyisiydi.
Leonardo sanki içimden geçenleri hissetmiş gibi, "İçecek bir şeyler ister misin," diye soruverdi.
"Hayır, böyle iyiyim."
Ona defolup gitmesini söylememek için yanağımın içini ısırdım.
Eve geri döneceğim için gergindim ama bir yandan da başka bir korkum daha su yüzüne çıkıyordu. Leo'nun oldum olası uçmaktan nefret ettiğimi öğrenmesini, işin aslı tekerlekleri yere değmeyen bir aracın içinde olmaktan duyduğum endişeyi bilmesini istemiyordum.
Uçağın kapısında bizi karşılayan hostes kokpitten görünene kadar etrafı gergin halde seyretmeye çalıştım.
Hoş ve alımlı hostes, "Arzu ettiğiniz bir şey var mı," diye sorduktan sonra bana kısa bir süre dikkatini verip, hemen Leonardo'ya dönmüştü. Tam karşımda dikilen dikkat çekici derecede güzel hostesi kıskanç bakışlarla incelerken onun bakışları Leo'nun üzerindeydi. Kendimi onunla kıyaslamaktan geri duramadım. Ben yuvarlak hatları olan minyon bir kızdım. Güçlü ama diğer yandan ince görünümlü vücudumun kıvrımlı hatları karşı cinste dikkat çeken cinstendi. Bunun farkındaydım ama kimseyle ilgilenmezdim. Okulda erkekler tarafından fark edilmemek için epey uğraşmıştım. Uzun kahverengi saçlarımı pek fazla açmaz, makyaj yapmaktan kaçınırdım. Gerçi Steph badem şeklindeki mavi gözlerimin dumanlı bir makyajla daha da etkileyici görüneceği konusunda sürekli konuşup dururdu ama onu da ilgilenmediğimi söyleyerek başımdan savuştururdum.
Ama adının ne olduğunu bile hatırlamadığım hostesin üstüne atlamayacak tek bir erkek bile olamazdı. Uzun boyu ve incecik fiziğiyle bir mankeni andırıyordu. Sıkıca toplanmış olsa da sarı saçlarına diyecek söz yoktu. Konuşması ve mesafeli duruşuyla işinde gayet profesyonel duruyordu ama bakışlarıyla yanımda oturan adamı yediğini açık ve net görebiliyordum. Muhtemelen Leo İngiltere'ye gelirken uçakta yine bu kız ona eşlik etmişti. Aralarında bir şeyler geçmiş olabileceğini düşünerek, daha beter bir kıskançlık duymaya başladım. Oysaki beni ilgilendirmemeliydi.
Bakışlarım hostesten yanımda oturan adama kaydı. Leonardo kadına bir şey istemediğini söylerken ilgisiz gözlerle bakıyordu. Yüzünde boş bir ifade vardı. Onun bu tavrı karşısında bir miktar rahatladım ama onun insanlara karşı genel tavrının bu olduğunu bildiğimden yine de kızdan etkilenip etkilenmediğinden emin olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEONARDO
RomanceKİTAP OLDU "Beni niye öptün?" diye sordum soluk soluğa. Oda loş olduğu için surat ifadesini tam olarak seçemiyordum ama tahmin edebilirdim. Yine de ukala bir biçimde, "Seni öpmemi istiyordun çünkü," demesi ister istemez irkilmeme sebep olmuştu. H...