Akşam yemeğinde babam hafta sonu için planlanan buluşmadan bahsedince içten içe sinirden kudursam da ağzımı açıp tek laf etmedim ve sadece yemeğimi bitirip odama çıktım. Onun dışındaki zamanda da evde varlığımın hissedilmemesi için fazla ortalıkta görünmüyor, göze batmamaya çalışıyordum. Babam benim bu uysal halimden oldukça memnun görünüyordu.
Aradan geçen üç gün süresince odamla yemek odası dışında başka bir yerde olmamaya özen gösterdim. Bir gün kuzenlerim beni ziyarete, eve geldiler. Kafede yaşananlarla ilgili ağzımdan laf almak istiyorlardı ama onlara ağızlarına dolayacakları malzeme vermekten kaçındım.
Babam benim bu uysal halimden etkilenip, artık işlerinden bahsetmeye bile başlamıştı. Genellikle sessizce onu dinliyor, onu sinirlendirecek yorumlar yapmaktan kaçınıyordum. Bu duruşumu dayattığı hayatımı kabullenmeme bağlıyor ve durgunluğuma takılmıyordu. Agusto ise bazı geceler bize katılıyor bazen de iş bahanesiyle zamanını dışarıda geçiriyordu. Öğlen saatlerinde eve geldiğinde de vaktinin çoğunu benimle geçip, günlük konulardan bahsederek keyiflenmemi sağlıyordu.
***
Flippo, müstakbel kocam ve ailelerimizin bir araya toplanacağı gün geldiğinde odamda hazırlanmayı yeni bitirmiştim ki odamın kapısı çalındı. Gelenin kim olabileceğini düşünmeden "Gel," diye seslendim.
Kapımdaki kişi esrarengiz işlerin avukatı, Leonardo'ydu. Benimle kısa süreli göz teması kurduktan sonra "İçeri girebilir miyim," diye sordu.
Sorusu karşısında gözlerimi kırpıştırdım ve dayanamayıp alaycı bir şekilde gülümsedim.
"Büyük bir gelişme. Senin için bile," deyip ona arkamı döndüm ve aynama bakarak yarım kalan makyajımı tamamlamaya devam ettim.
İçeri giren Leonardo arkasından kapıyı kapattı ve ağır ağır yürüyerek yanıma geldi. Hala ona bakmıyor, yaptığım işle meşgul olmaya çalışıyordum. Ona burada ne aradığını sormak istemiyordum. Buradaysa eğer bir diyeceği muhakkak ki vardı.
"Bazen sorular soru sormak için değildir," deyince içimi çektim, gözlerimi devirmeden edemedim. Onun ukalalıklarına bağışıklık kazanmaya başlamıştım ve ona ters bir cevap vermeye tenezzül dahi etmedim.
Cebinden kâğıda sarılı bir paket çıkarıp makyaj masamın üzerine bırakınca, işte o zaman dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Leonardo'ya yan gözle baktım.
"Bu da ne?"
"Açmayacak mısın?" diye sordu.
Tek kaşımı kaldırıp Leonardo'ya bir saniye yoğun bir ifadeyle baktım. Bana bir hediye almadığı ortadaydı ama bu tahmin ettiğim şey olabilir miydi?
"Bu senin. Bunu kullanacaksın. Zamanı geldiğinde," dedi gayet basit bir şey söylüyormuş gibi.
"Bunu kullanacağım," diye mırıldandım onu taklit ederek.
Paketi elime aldım ve kâğıdını yavaşça açmaya koyuldum. Ortaya çıkanla bana ne verdiğini açıkça görmüş oldum.
"Bununla çalışacaksın birkaç kez. Poligonda kullandığından daha hafif ve küçük. Bu silahın seri numarası yok ayrıca; takibi yapılamaz."
"Nasıl yani?"
"Nasıl olduğu önemli değil. Sadece bilmen gereken bu. Kimse bunu yapan kişinin kim olduğunu öğrenemeyecek."
Bana bazı şeyleri açıklamak istemiyorsa kendi bilirdi. Ama ona böyle körü körüne güvenmek zorunda olmak canımı da sıkıyordu. Dost canlısı biri değildi ama bir söz veriyorsa onu ölümüne yerine getireceğine dair bana güvence veren bir duruşu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEONARDO
RomanceKİTAP OLDU "Beni niye öptün?" diye sordum soluk soluğa. Oda loş olduğu için surat ifadesini tam olarak seçemiyordum ama tahmin edebilirdim. Yine de ukala bir biçimde, "Seni öpmemi istiyordun çünkü," demesi ister istemez irkilmeme sebep olmuştu. H...