-3-

29 3 0
                                    

~5 YIL ÖNCE~

Dayanacak gücüm yoktu. Pes ediyordum. Bulunduğum yerden çok uzaklara gittim. Bitkilerin üzerinde çiğ damlaları vardı. Çimlere oturdum. Doğayla iç içeydim. Fakat bu bile sakinleşmemi sağlamıyordu. Ne yapsam yapayım olmuyordu. 15. Doğum günümün bir cenazeden farkı yoktu. Kutlamayı saçma buluyordum. Birden bağdaş kurduğum ayaklarımı çözdüm ve uzandım. Gökyüzünü seyrediyor, parlak güneş gözlerimi kamaştırıyordu. Yerlerde dolaşan uğurböceklerini aldırış etmiyordum. Artık hiçbir şeyi aldırış etmiyordum. Umursamaz biri değildim. Sadece kafamı kurcalamalarına engel olmaya çalışıyordum. Fakat çoğu zaman başarısız oluyordu. Tenimi yavaşça okşayan rüzgar çiçekleri savuruyordu. Dayanmalarını sağlayan, onları yaşatan tek şey toprağa tutunan kökleriydi. Hayatını toprağa borçluydu. Çoğu kişinin gereksiz olarak gördüğü şeydi. Fakat buna insanlar da dahil oluyordu. Diğerleri tarafından gereksiz görülen şeylerle yaşama tutunan insanlar vardı. Her ne kadar inanılması güç olsa da öyleydi. Hava gittikçe soğuyor ve kararıyordu. Yerimden kalkmak istemiyordum. Biraz daha kalmaya karar verdim. Dalgınlığım yanımda oluşan hareketliliği fark etmemle birlikte gitti. Kafamı yana çevirdiğimde onu gördüm. Siyah saçları ve beyaz teni vardı. Gözleri parıldıyor, gülümsemesi büyülüyordu. Sessizliğini birkaç dakika koruduktan sonra derin bir nefes alarak ''ben Güneş.'' dedi. Susmak istiyordum fakat bir yandan da konuşmak istemiştim. Yutkundum. ''Uzay'' dedim sessizce. Keskin bakışlarında birden karmaşa oldu. Bakışları yumuşadı, yerini gülümsemeye bıraktı. ''Uzay... Her şeyi içinde barındıran, karmakarışık olan sınırsız boşluk. Çoğunluğun gitmeyi istediği yer. O şanslı kişi de benmişim. Sana gelmişim. İçinde güneş de var. Zaten ben hep sendeymişim.'' Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim. Fakat hislerim iyi olacağını işaret ediyordu. Şaşkınlığım yüzüme de yansımıştı. İlk defa içten gülümsediğimi hissetmiştim. Yıldızların altında birkaç saat daha konuştuk. Güneş,ilerleyen saati fark edince evine gitti. Ben hala orada bekledim.

Gözümü açarken etrafın bulanıklığı yavaşça kayboluyordu. Yorgunluktan uyuyakalmıştım. Güneşin en keskin olduğu saatlerdi. Hızlıca kalkmaya hazırlanırken yanıma döndüğümde Güneş'i gördüm. Anlamlandıramadığım bir biçimde sordum.

'' Kaç saattir buradasın?''

Gördüğüm en içten gülümsemeyle bana baktı.

''Bir.

İki..''

Gözlerini devirdi.

''belki de üç''

Bunu neden yaptığını bilmiyordum.Benimle neden konuştuğunu, neden bu kadar sıcak davrandığını ve neden diğer insanlar gibi umursamamayı tercih etmediğini. Belki de o umursamamaya alışmamıştı. Ama ben kesinlikle umursanmamaya alışmıştım. Bu nedenle ben de aynısını çoğu kişiye yapmaya başlamıştım. Bana yapılan bir şeyin neler hissettirdiğini göstermek için de olabilirdi. Nedenini kendimden başka birinin bilmesi imkansızken ben bile bilmiyordum. Daha sonra geç de olsa anladım. Uyurken beni mi izlemişti? Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı, gülümsedim. Sıcak her yanımızı sarmışken etraftaki ağaçlardan birinin altına geçtik. O anlattı, ben dinledim. Ben anlattım,o dinledi. Öyle bir büyüsü vardı ki söylediği her kelime zihnime kazındı. O zaman ona daha çok ısındım. Yaşanmışlıklar fazlasıyla benziyordu. Belki de ruhum diğer yarısını bulmuştu..

UZAY'IMDAKİ BOŞLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin