-5-

22 4 0
                                    

Bazı insanlar bir mucizeden farksız olur. Koşar, bize yetişir. Sanki kanayan yaramız kalbimizde değil vücudumuzdaymış gibi. O kadar hızlı koşarlar ki kaybettiğimiz tek damla kan için kendilerinde suçu bulurlar. Oysa ki asıl suç yarayı açandadır. Hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ederken başkaları çeker acısını. Sonuna kadar yetiştiğinde ise sardığı yarayı sürekli kontrol eder o mucize. Kanattım mı? ya da iyileştirdim mi? sorularına cevap aramak için. Bilmedikleri şey ise yara gitse bile izi kalacağıdır ve mucize hep kendini suçlayacaktır. ''Ona iyi gelemedim.'' diyecektir. Kimsenin gelmediği kadar iyi gelirken...

Gözümü açar açmaz yerimden zıpladım. Geç kalmak üzereydim. Bir kere de Güneş'i evinden alayım derken daha kendim evden çıkamıyordum. Hızlıca hazırlandım. Evden çıkışım o kadar hızlıydı ki saçımı yolda düzeltmeye çalışıyordum. Onların sokağına geldiğimde neyse ki dışarı çıkmamıştı. Saçımı düzelttikten hemen sonra kapı açıldı ve dışarı çıktı. Kahkaha atarak gelmesine anlam verememiştim. Yanıma geldiğinde ''Ne oldu?'' dedim. Verdiği cevap karşısında o an tam orada utançtan kıpkırmızı oldum. Meğerse pencereden beni izliyormuş. Yol boyunca buna güldükten sonra gideceğimiz yere yetiştik. Hayvan barınağına gelmiştik ve bu onu götürdüğüm en doğru yerdi. Merhameti karşısında büyülenmiştim. Bir kere daha içinin güzelliğine tanık olmuştum. Yanına geldiğimde gözünün içine baktım. Parıldıyorlardı. Başka insanların(!) iğrenerek baktığı canlılara öylesine sevgi dolu bakıyordu ki içim huzurka dolmuştu. Huzura ulaşmamın yolu basitti. İçinde Güneş olan her şey buna yetiyordu. Zaman hızla ilerliyordu. Oradan da çıktıktan sonra ''Bugün çok yoruldum. Eve erken gitsem sorun olur mu?'' diye sordu. Normalde asla böyle yapmazdı. Ne olduğuna anlam veremedim ve sadece ''peki.'' demekle yetindim. O gittikten sonra saatlerce olduğum yerde kaldım, düşündüm. Sorular sürekli cevapsız kalıyordu. Diyecek bir şey bulunamıyordu..

(2 ay sonra..)

Sorular hala cevapsız. Anlamlandıramıyordum ve bu canımı daha da yakıyordu. Eve hala erken gidiyor,bir şey diyemiyordu. Bahaneleri hep aynıydı.''Yorgunum,annem çağırıyor, işim var..'' Birden soğuklaşmasını sağlayacak ne yapmıştım ki? Arıyorum, müsait değilim diyor. Yazıyorum, bakamıyorum diyor.

Artık çileden çıkmıştım. Aniden onun ilgisiz davrandığını görmek iyi hissettirmiyordu.

Sevmediğine adım gibi emindim. Gözümden yaşlar aka aka mesaj yazmaya başladım. ''Seninle aramızdaki bağa hiçbir zaman bir ad veremedik, hala da veremiyoruz. Ama ben her ne olursa olsun yapamam. Bana soğuk davrandığını bile bile ilgini çekmeye,samimi davramaya çalışamam. Sen bana söyleyemesen de hayatımdan çık dedin. Onu demekten beter ettin. Güneş de uzayı terk edermiş. Belki de Ay'a aitmiş o. Ona ışık vermesi gerekirmiş. O yüzden yalvarırım Ay'ını bul. Pes etme.. İmkansız kelimesini küstürdük şimdi de..''

Bir an silsem mi diye düşündüm. Fakat yapamazdım. O mesajı gönderince içim gitti. Çaresini bulamadık.. Karadelikleri hayatımıza aldık...

Mesajı gördüğünde ne yaptı düşüncesiyle kaplı içim. Öyle pişmanım ki. Bencilliğim yüzünden bu olmuştu. Ama soruların cevabını bulmalıydım. Pes etmemeliydim...

Herkesin hayatında bir kırılma noktası olur. Çok yerde gözyaşı dökülür. Ama bir insan kendini hiçbir yerde böyle kaybedemez. Her şeyin birden mahvolmasına dayanamamaktan ziyade olayların aldığı şekil bizi daha çok ilgilendirir. Sürekli ona odaklanırız. Fırtına sonrası çiçek açsa bile bizim tek gördüğümüz o çiçektir. Yıkık evleri, toprağından ayrılmış çiçekleri, ağaçları ve daha birçok şeyi geride bırakırız. O çiçeği yaşatmak için çabalarız...

UZAY'IMDAKİ BOŞLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin