Resimdeki Mira. Daha karakteri bulamadım. Kafamdaki gibi bir fotoğraf bulamadım. Kızı sarışın değil, kahverengi saçlı düşünün^^.
Ayrıca kitap yeni olduğu için birkaç bölüm sonra güzelleşicek.
Sabah alarmın sesi ile uyandım. Aslında uyanmamıştım. Bütün gece neden böyle iğrenç bir hayatımın olduğunu düşünüyordum. Lanet olsun, hayatımdan iğreniyorum.
Bazen gerçekten ölmek istiyorum ama sonra babamın sesi aklıma geliyor. "Asla pes etme, hayallerini yaşa. Mutlu ol, Mira. Aptal olma asla! Bu hayat bir kere var, tadını çıkarmaya bak." Biraz zor değil mi baba bunu yapmak? Neden tüm hayatlar güzel olamıyor?
Saatime baktım, saat 08:30'du. Yarım saat sonra okulda olmam lazımdı. Ama umrumda değildi. Zaten evde tek başıma yaşıyordum. Beni kaldırıp "Kalk kızım!" diyecek kimse yoktu bu Dünya'da. Çok koyuyordu işte bu bana.
Sabah kahvaltımı yapıp elime aldığım ilk şeyi giydim ve şapkamı taktım. Okulda rahattım, erkek gibiydim ve bu umrumda değildi.
Okula bisiklet ile gidiyordum. Paslanmış bir bisiklet ile. Okula geldiğimde hep gittiğim banka oturdum. Kimse beni sevmiyordu. Bana değer vermiyordu. Ben de kimseye güvenmiyordum.
Ailemden sonra kimsem olmadı. Sadece bazı erkekler ile takılıyordum o da kafa dağıtmak için. Orospu falan değilim eğer öyle düşünüyorsanız yanlış anladınız. Sadece arkadaş gibiydim, aşka inanmıyorum çünkü. Erkekler sadece komik oldukları için beni mutlu ediyorlardı.
Zaten erkekler dediğim sadece iki kişi. Bu hayatımda yanımda olan sadece iki kişi. Berk ve Dorukan.
Neden kız arkadaşın yok diye sorarsanız, kızlar çok mal. Makyaj yapmaya takıntılı, dedikodu yapmaya bayılıyorlar. Onları anlayamıyorum. Zaten eskiden en yakın arkadaşım da bir kızdı. Hep dedikodu yapmaya çalışıyordu. Sonra o da soğudu benden zaten.
Ama şuan umrumda mı? Gerçekten değil.
Zilin çalmasıyla gerçek dünya'ya döndüm. Gerçek Dünya acımasızdı. Bu yüzden hep hayal kurardım eskiden. Şuan kurmuyorum çünkü düşünmek ile meşgulüm.
Dersim matematikti. Matematik hocası tam bir uyuzdu. Kafamı sıraya koyduğumda beni azarlıyor, kafamı şişiriyordu. O kadın tam bir deliydi.
Ders bitince kendimi dışarı attım. Bu okul beni bayıyordu. İnsanlar iğrençti. Ön yargılı birer pisliktiler. Neden sadece ben normalim? Yoksa ben mi anormalim?
Okul bitmişti. Çantamı alıp hemen dışarı çıktım. Beynime oksijen gitmesi lazım. Evde hiçbir şey olmadığı için süpermarkete gitmem lazımdı. Genellikle yemek sipariş ederdim ama yemek yapmayı seviyordum. Benim yaptığım yemekler sipariş ettiklerimden daha güzel oluyordu ayrıca.
Süpermarkete doğru bisikletimi sürdüm. Süpermarkete geldiğimde bisikletimi bir kenara bıraktım ve içeri girdim. Biraz atıştırmalık kuruyemiş gibi şeyler aldım, abur cubur ve yemek yapmak için yiyecek aldım. Kasaya gittim ve parayı ödedim.
Torbaları bisikletimin önündeki minik sepete koydum, artık eve gitmeye hazırdım. Bisikletimi sürerken aklıma bir şey geldi. Bugün iş günümdü! Aman Tanrım didim ve eve hızlı bir şekilde sürmeye başladım.
İçeri girdiğimde hızlıca torbaları bir yere attım ve koştum. Üstümü çıkardım çünkü bu kıyafet rahat değildi. Saçlarımı düzgün bir topuz yapıp hemen çıktım.
Eğer geç kalırsam patronun kızacağını biliyordum. Dakik ve biri yetişkin olmasına rağmen patronum Cihan Bey gayet yakışıklıydı ve bana iyi davranıyordu. Onu seviyorum çünkü babam gibi görüyorum. Bana iyi davranıyordu, iki yıldır orada çalışıyordum ve paramı oradan kazanıyordum.
Aslında patronum sadece Cihan dememi istiyor ama ben söylemiyorum. Ve kitapçıda çalışmanın faydaları var. Mesela canın sıkıldığında müşterin yoksa istediğin kadar kitap okuyabiliyorum.
Kitaplara bir şekilde zaafım var. Onların görüntüsüne, kokusuna dayanamıyorum ve kendime onları almamak için engel olamıyorum.
Kitapçıya girdiğimde patron beni bekliyordu. Beni gördüğünde gülümsedi.
"Yine geç geldin Mira."
"Üzgünüm,okuldan buraya gelmem uzun sürüyor." Sevecen bir sesle söylemeye çalıştım.
"Artık kendi paranla araba alma zamanın gelmedi mi Mira? Bisiklet çok yavaş" Gülümsüyordu.
Kafamı hayır anlamında salladım.
"Peki sen bilirsin." Kendi odasına gitmişti.
15 dakika sonra bir müşteri geldi. Ela gözlü, açık kahverengi saçları ile çok yakışıklıydı. Bunu düşünmemeye çalıştım. Gülümsedim. Elinde birkaç kitap ile bana doğru gelmeye başladı.
"Burada mı çalışıyorsunuz acaba?"
Kafamı evet anlamında salladım.
"Buraya birkaç kitap getirdim, benim için gereksizler. Bunları alıp bir yere koyar mısınız?"
"Olur" dedim.
"Patron ile görüşmek istiyorum beni onun odasına götürür müsünüz?"
Aynı yaşlardayız, niye bana sizli bizli konuşuyordu bu şapşal?
"Tabii,sadece benim adım Mira. Bana siz deme, sen veya Mira de."
Dedim en sevimli sesimi yaparak.
Çocuk gülümsedi.
Gülümsemesi şey gibiydi, cennet.
"Ben de Bartu. Tanıştığımıza memnun oldum. Artık patronun odasına götürür müsün?" Dedi sakin bir şekilde.
Doğru, dalmışım.
"Beni takip et."
Patronun odasına gittiğimde kapıyı tıklattım. "Gel Mira." diyen patronun sesini duyunca içeri girdim.
Patron bana baktı. Sonra arkamdaki çocuğu gördü. Birden yüzü kocaman bir gülümseme ile kaplandı. Hızlı bir şekilde "Bartu! Ne ara döndün sen Amerika'dan!?" Diye bir ses duyunca daha önce tanıştıklarını anladım.
"Mira'cım bizi biraz yanlız bırakır mısın acaba?" Dedi patron.
Yok bırakmıyorum, benim yanımda söyle diyemeyeceğim için odadan çıktım ve kapıyı kapattım.
Acaba Bartu kimin nesiydi? Cihan Bey'i nereden tanıyordu? Herneyse umrumda değil bir kere.
~Yorum ve vote'larınızı sakın esirgemeyin.~
![](https://img.wattpad.com/cover/21632853-288-k170631.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Böğürtleni
Fiksi Remaja2012 yılında babamın ölmesiyle depresyona girmiştim. Kimseye güvenim kalmamıştı. Çünkü herkes tarafından terkedilmiştim. Erkeklerle takılmaya başlamış hatta erkek olmuştum. Ama beni hayata bağlayan biri sayesinde her şey değişmişti..