Hala bardaydım. Ve inanmacaksınız ki bar kapısındaki kıza bakmayı sürdürüyordum. Ne olmuştu da onu bakıyordum bilmiyordum. Benimkini kıskandıracak derecede mavi gözleri, simsiyah saçları vardı. Ben zaten sarışın kadın sevmezdim, böylesi güzeldi.
Ah!.. Kendine gel Adrian. Sevmek mi? Hadi şu sürtüğü de yatağına at da bu geceyi zevkle bitir.
Ani kararımla yerimden kalktım ve hızlı adımlarla kızın yanına doğru yürümeye başladım.
Gözleri, güzeldi. Çok güzel.
Ah! Lanet olsun! Yanımızdan geçen bir adam üzerime viski dökmüştü. Evet, benim üzerime. Onu öldürmeliyim!
Adamın üzerine yürüdüm. Hatta yürümekle kalmadım. Suratının ortasına yumruğumu geçirdim, hem de defalarca. Kasıklarına da tekme atmayı ihmal etmiyordum.
Herkesin ortasında benim üzerime bir şey dökemezdi, beni bu sürtüklere rezil edemezdi. Ben Adrian'ı tanıyacaktı, herkes!
Beynimi ele geçiren kelimeleri idrak edince daha da hızlı yumruk atmaya,tekme savurmaya başladım.
''Adrian!''
Ah, bu da neydi şimdi?
Adamı bir leşmişcesine kenara fırlattım ve sesin geldiği tarafa kafamı çevirdim. Tabi herkes sessizdi, ama sesin geldiği noktayı çıkaramamıştım.
''Adrian''
Ses, kapının önünde olan, bugün oltama takılacak balıktan geliyordu. Evet, evet bu güzel ses bu kadından geliyordu.
Sesi, evreni delecek kadar etkileyiyciydi.
''Ne var?'' Ah, hayır Adrian. Bunu söylemiş olamazsın değil mi? Ben, kızların hayal ettiği erkek, piyasadaki tüm kızları tek kelimesiyle altımda inletecek Adrian, bunu söylemiştim, harika.
Hiçbir söylemedi. Eh, tabi bu kelimenin üzerine hangi kadın cevap verirdi ki? Kimse, hiç kimse.
Karşımda duran, sesi ve gözleriyle her yeri delip geçen kızdan gözlerimi zorlukla ayırdım ve; yere attığım, bir leşmişcesine baktığım adama tekrar kafamı çevirdim. Son tekmemi de ihmal edemezdim elbette. Son bir tekmeyi daha kasıklarıyla buluşturdum.
Ve tekrar benim tanımadığım ama beni tanıyan kıza doğru döndüm. Aslında benim onu tanımamam pek de umrumda değildi. Bu döngü hep böyleydi, beni herkes tanırdı, bana platonik aşık olanlar, takıntılılar bile vardı, ama ben işime geleni tanırdım.
Bar kapısının önüne kafamı çevirdim, ama o kız orada yoktu. Herkes pür dikkat izliyordu beni. Etrafda gözlerimi gezdirdim, ama yoktu. Ah, zaten bir sürtük bu kadar da umrumda olamazdı.
''Gözleri çok güzel ve sesi etkileyici bir sürtük.''
Ahh, iç sesim yine devredeydi. Belki de iç sesim değildi bu, bilinçaltımdı. Ama söylediği sözler..
Bilinçaltım ya da her ne haltsa, haklıydı.
Gözleri güzeldi, sesi de etkileyiciydi. Ama bu onun sürtük olduğunu değiştirmezdi.
Belki de sürtük değildi, yargılamamalıydım.
Ama, gecenin bu saatinde, sabah olmasına ramak kalmış bir günde, bu iğrenç ötesi bir barda ne işi vardı o halde?
Sürtüktü.
Güzel olmayan bir sürtük.
Etkileyici bir sürtük.
Ama sonuçta sürtük..Belki de değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Tanrı
Roman d'amour''Ah, sen kim olduğunu sanıyorsun küçük hanım?'' ''Sen kim olduğunu sanıyorsun aslında bay yürüyen ego?'' ''Ben sana ne istersem onu yaptırırım, benimsin, başkası olamaz. Ama sevgilin değilim, bayan Küçük Tanrı.'' Sustu. ''Benim olur musun bayan Küç...