SH.10

548 27 49
                                    

Gerçek aşk, hayalet görmekle aynı şeydir. Herkes sözünü eder ama kendisini gören çok azdır.

~La Rochefoucauld

■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■

Vücuduma değen soğukla titreyerek açıldı göz kapaklarım. Başıma giren ağrı görüş açımı bulanıklaştırıyor yüzümü buruşturuyor, gözlerim kısılıyordu. Sırtıma giren histerik acı başımın ağrısını tetikliyordu. Ellerimi koyacak yeri yoklayarak bulup yavaşca doğruldum. Perde irislerimi kapatmaktan vazgeçerek dünya güzelliklerinin önünü açtı. Lakin önümde güzellikleri sisli hava bertaraf ediyordu. Bu koku...Allah'ım arabaya sinmiş erkeksi, vanilyayla karışmış kendine has kokunun kime ait olduğunu biliyordum. Onun arabasında tek başıma ne halt yiyordum? Ya da buraya nasıl gelmiştim? Kafam nerde, ne halde olduğumu sorgulayamayacak derecede çatlıyordu. Buraya gelmeden önce yaşadığım tek sahneyi dahi hatırlamıyorum. Başım kazan gibi söylemini şimdi daha iyi idrak ediyorum. İnsanlar bunu derken beyin taslarının içinde tozu dumana katarak koşturuyorlardı. Buda isyanla irislerimin kapanmasına galibiyet veriyordu.

Zonklayan baş ağrısını. Yok sayarak arabadan indiğimde keskin soğuk ile birlikte bir kez daha kamçılandım. Üstümde feyzullah ile tanıştığım gün giydiğim kıyafetlerim vardı her ne halt olmuşsa uyumadan evel üstüm
başım darma dağındı. Büstiyere benzer kırık beyaz tonlarındaki üstümün üç düğmesi kopmuş, beyaz yerlerdeki kan ve kirler patlamaya hazır zihnimi iyice çökertti. Şortum niye yer yer yırtılmış ve buruşmuştu? Lanet olsun zihnimi ne kadar zorlasamda uyumadan önceki anıları getiremiyorum. Ben burda harabeye dönmüş halde dururken feyzullah neredeydi? Beni arabasında bir başıma bırakıp hangi cehenneme kaybolmuştu? Bir kez , on kez hatta binlerce kez daha lanet olsun. Kendimi acımasızca sokağa bırakılmış evcil hayvanlar gibi hissediyordum. Sahibim tarafından terk edilmiş gibi...

Ayakta durmaya zorlanan ince bacaklarımı inatla kırarak yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Issız yolda birilerini bulmam imkansız gözüksede yılmadan yürüdüm tahmin edemediğim kilometrelerce yolu ardımda bıraktım. Set kurmuş kalabalık dikkatimi çektiğinde olduğum yerde durup kalabalığın söylentilerine kulak kabarttım. Fısıldaşmalar duyulmayacak kadar kısık değildi.

"Ay...çok genç çocuk. Hangi cani canına kastetmiş olabilirki?"

"Kıyamam yakışıklı yüzü nasılda solmuş. Çocuğun, kahve gözleri hüzünle bakarken birini bekliyor sanki." Derken orta yaşlı kadının içine acı saplanırmuşcasına suratını buruşturdu. Diğer kadın konuşmaya arkadaşının kaldığı yerden devraldı.

"Nerde kaldı şu ambulans? Çocuk azrail'le merhabalaşıcak ama gelen giden yok. Hayatının baharını yaşamadan kaybetmeyelim şu delikanlıyı."

Kadınların kaza halinde bile susmayan çeneleriyle bitmeyen dedikodularını dinlemeyi kaldıramıycağıma kanaat getirerek yanlarından ayrılmak için arkamı döndüğümde kadının söylediğiyle kanım dondu. Buzun en eksi soğuk haliyle tanıştım.

"Bir kızın ismini söylemiş. Su kim ki? Sevgilisi falan mı acaba?"

Kadının meraklı sorularını duymamayı yetinerek korkak adımlarla kalabalığı yararak ortaya varabildim sonunda. Taşlı yolda yere sere serpe yatan gencin yüzünü müdahale eden biri kapatığından yanlarına gittim. Gördüğüm koyu kahve irislerle ayaklarım bedenimi daha fazla taşıyamadı. Onun gözlerini yüzü kanlar içinde olmasına rağmen tanıdım. O yaralı bedende umut görmüşcesine parlayan gözler son iki yılımı çalan, körpe yüreğimi esaretine sürükleyen feyzullah kutluydu ne yaparsa yapsın sevmeye devam ettiğim adam. Ağzından çıkan son sözlerse sadece adımı garip titreşimlerle fısıldamasıydı

sevilmeyi hissetmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin