Draco, Profesör Dumbledore'dan Gryffindor kulesine girmek için izin istedi. Dumbledore'la beraber kuleye gittiler.Granger her zamanki gibi şöminenin önünde oturmuş kitap okuyordu. Kapının açıldığını duyunca döndü ve onlara baktı. Granger, Malfoy'u ve Dumbledore'u karşısında görünce "Harry'yi arıyorsanız yatakhanesinde. Ron, Seamus ve Neville yanında." dedi e sinirlice mırıldanarak giti. Profesör Dumbledore Draco'ya baktı ve "Severus sizi korumamış, Bay Malfoy." dedi. Draco başını "evet" anlamında salladı. Dumbledore bu sefer "Peki neden biliyor musunuz?" diye sordu. Draco başını "hayır" anlamında salladı. Dumbledore bu sefer "Lilly Potter, çağının en iyi cadısıydı. Muggle'dı. Tıpkı Miss Granger gibi. Ve Severus'un en iyi arkadaşıydı. Farklı binalarda olmaları arkadaşlıklarını etkilemedi. Severus'u belki milyonlarca kez James Potter'dan kurtarmıştı. Mr. Potter Severus'u havalara uçurmayı severdi." dedi gülerek. Draco, inanamamıştı. Katı kurallı, korumacı Severus Snape'in küçükken en iyi arkadaşı bir bulanıkmıydı? Daha da tuhafı Snape, Gryffindor'dan birine mi yenilmişti? Hemde defalarca?! Sonra Lilly'ye söz vermişti. Lilly ölmüştü.
Draco, bunu düşünürken Potter'ın merdivenlerden indiğini gördü. Potter sinirli görünüyordu. "Ne var?" diye sordu. Draco "Ben, ö-ö-öz-özür dilerim." dedi. Weasley, ise sadece bakıyordu. Dumbledore gülümsedi. "Gidebiliriz artık, Mr. Malfoy." dedi Dumbledore. Draco cevap vermedi. Arkasını döndü ve pelerinini savura savura kapıdan çıktı. Hala Lilly meselesini düşünüyordu. Neden ama? Anlamı neydi?
-1 Ocak Sabahı-
Draco, tatilde eve gitmemişti. Binadan sadece Crabe, Goyle, Pansy ve Zabini kalmıştı. Draco, hediyeler aklına gelince koşarak aşağıya indi. Herkes hediyelerini açmıştı. Ama ağacın altında daha 15 kadar hediye vardı. Hemen yeşil-gümüş kaplı kutuyu açtı. İçinden Slytherin renklerinde pahalı ve kaliteli bir atkı, kaliteli yeşil bir kazak, yeni siyah bir pelerin ve Slytherin arması şeklinde bir yüzük çıktı. Draco, diğerlerinde daha da pahalı şeyler olduğunu biliyordu. Bu yüzden onları odasına götürdü ve hediyeler ve aşırdığı şeyler için getirdiği genişletme büyüsü yapılmış ufak bir sırtçantasına koydu. Hemen kazağını giydi. Yumuşacıktı kazağı.Kahvaltıya indiklerinde Slytherin harıcınde bütün binaların gözlerini üzerinde hissetti. Tabağına biraz yumurta, pastırma, zeytin aldı. Balkabağı suyunu yavaş yavaş yerken Pansy "Gerçekten, özür diledin mi? Pısırık Potter'dan?" diye sordu. Draco cevap vermedi. Biraz sessizlikten sonra "Evet, zaten 100 puan kaybettik." dedi. Crabe ve Goyle sünirlice Harry'ye baktılar. Draco'da arkasına döndü. Granger görünce gözlerini kıstı ve dil çıkardı. Potter çok mutlu görünüyordu ve Granger'a birşeyler anlatıyordu. Granger'sa onu uyarıyor gibiydi. Draco dinlemedi.
Kahvaltıdan sonra Draco sıkıca giyindi ve gölün yanına gitti. Burayı seviyordu Draco. Yanlız olmak ona rahatsızlık vermezdi genelde. Tabi ki kavgaya karışmadıysa.
Karşısında duran kocaman, dibi görünmeyen göle baktı. Bu Lilly'de neyin nesiydi? Sürekli bunu düşünüyordu. Ama aklına birşey gelmiyordu. Hemde hiç. O sırada yanına birinin oturduğunu hissetti. "Oturabilir miyim, Malfoy?" dedi Granger. Draco "Banane" dedi. "Sana geçen gün söylediklerim. Sadece arkadaşımı üzdün ve ben... Üzgünüm. Sana adi dememeliydim." dedi ve kalktı Granger. Yürümeye başladı. Draco, bunu tahmin etmemişti. Arkasından öylece bakıyordu. Sonra yanına siyah saçlı birinin oturduğunu gördü. Pansy, "Ne konuştunuz?" dedi. Draco sinirle nefesini dışarı verdi. "Özür diledi. Bana adi dediği için özür diledi." dedi. Draco'ya göre, Pansy çok yapışkandı. Kiminle konuşsa hemen sonra yanında bitiyordu. Ve Draco bundan nefret ediyordu.
Akşam, yemek yerken Pansy Draco'nun hemen yanına oturdu. Popoları birbirine değiyordu. Draco sinirle "Sola kay Parkinson!" diye bağırdı. Pansy korkuyla yana kaydı. Evet, Pansy çok ama çok yapışkandı.
Kafasında kızlara yer olmayan Draco, durmadan Granger'ın özürünü düşünüyordu. Hiç durmadan... Sürekli... Ve sebebini bilmiyordu. Sadece, aklından çıkmıyordu. Bunun sebebini bilmiyordu.Gözünü kapattığı anda, onun yüzü gözünün önüne geliyordu. Ama bir bulanığı bu kadar çok düşünmesinin sebebini bulamıyordu.
Rüyasında Profesör Quireel'ı gördü. Kendi kendine konuşuyordu. Bir amda Draco'ya döndü kekeme adam. Ve Draco, yatağından fırladı.
Bu rüyadan bir anlam çıkartamamıştı. Quireel...
-Ertesi Sabah-
Draco, başında bir zonklamayla uyandı. Tatilin bitmesine daha 6 gün vardı. Hemen giyinip Büyük Salon'a indi ve kafasını masaya gömdü. Başı çok ağrıyordu. Crabe'in "Malfoy, iyi misin?" diye sorduğunu duydu. Draco, "Başım ağrıyor..." diye mırıldandı. Kafasını kaldırdığında Granger'ın çatık kaşlarıyla karşılaştı. Dur bir saniye, Granger neden Draco'nun yanındaydı? "Ne oldu?" diye sordu Draco halsizce. Granger sıkkınlıkla "Profesör McGonnagal seni hastane kanadına götürmemi istedi. Hayattan bezmiş gibi görünüyorsun." dedi. Draco kalktı ve Granger'ın önünden yürümeye başladı. Bir süre sonra ağrıdan yürüyemez hale geldi. "Of!" diye inledi. Granger, arkadan hızlıca gelip koluna girdi, dengesini sağladı. "Bana dokunma." dedi Draco. "Haklısın, umarım düşersin." dedi ve hemen kolundan çıktı. O sırada Draco dengesini kaybetti ve düşmek üzere iken Granger onu yakaladı.Yaklaşık 5 dakika sonra hastane kanadına ulaştıkar. Madam Pomfrey Draco'ya ilaç verdi ve onu dinlenmesi için biraz tutacağını söyledi.
O sırada Hermione Gryffindor ortak salonundaydı. Ve düşünüyordu. Her gözünü kapattığında sarı saçlı, gri-mavi gözlü çocuk geliyordu gözlerinin önüne. Neler oluyordu?
Draco, hala Hastane Kanadında dinleniyordu. Uyumaya yakın bir zamanda Pansy cırlayarak "İyi misin Draco?!" dedi. Kızın sesi Draco'nun başının ağrısına iyi gelmiyordu. Hem de hiç! O sırada Madam Pomfrey geldi ve "Miss Parkinson, hemen dışarı! Mr. Malfoy'un dinlenmesi gerek!" dedi. Pansy usul adımlarla dışarı çıktı.
Draco rüyasında Granger'a "BULANIK!" diye bağırıyordu. Granger ağlamaya başlıyordu. Bir anda gözünün önüne bir ışık geldi ve Draco çığlık atarak uyandı. Neler oluyordu? Bu rüyalar da ne iğnesiydi?
-2 Gün Sonra-
Bugün Gryffindor ve Slytherin arasında bir Quiditch maçı vardı. Draco, maça katılamayacaktı. Takıma girmeyi çok istiyordu ama.Maç başladı. Angelina Quefel'ı kaptı ve daireden geçirdi. Lanet olsun! Gryffindor 10 puan kazanmıştı. Potter bir Bludger atlattı. Kaptan Flint topu kaptı, attı! Wood kurtardı! Laneeet! Maç hala 10-0'dı! O da ne? Flint bir vurucunun sopasını kaptı ve- hayır! Olamaz! Bludger Wood'un kafasına geldi! Wood düşüyor! Artık tek şansları Potter'ın Snitch'i bulması.
Ve bilin bakalım ne oldu?! Evet, Gryffindor kazandı.
Draco sezonun ilk maçını kaybetmelerini hazmedememişti. Gryffiondor'lular -daha çok Potter, Weasley ve Granger- havalara uçuyorlardı.
Draco, sinirle yatakhanesine çıktı. Yarın İksir'den sınavları vardı. Draco, Snape'in onları geçirip geçirmeyeceğinden artık emin olamıyordu. Bu yüzden çalışacaktı. Hemen uzun bir parşömen aldı, mürekkebini ve tüy kalemini hazırladı. Kitabını açtı ve işledikleri yere kadar çalışmaya başladı. "Bu ve bunun arasındaki fark şudur.","Şu iksiri yaparken şu malzemeyi karıştırdıktan sonra atmalı" bla bla bla...
Yaklaşık 2 saat çalıştıktan sonra, toparlandı ve yemeğe indi. Biraz tavuk, pilav ve çikolatalı pasta yedikten sonra sinirli bir biçimde ortak salonuna gitti. Arkasında şaşkın bir Granger bıraktığından haberi yoktu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Draco Malfoy'un Acınası Hayatı (gerçekle alakası yoktur)
FanfictionBu Crabe. Bu da Goyle. Bende Malfoy. DRACO MALFOY... demesiyle başladı Harry'yle düşmanlığı. Daha da kötüsü bir bulanığa aşık oluyordu her geçen saniye. Peki daha kötü ne gelebilirdi ki başına? Okuyun ve Draco'nun acınası hayatına adım adım tanık ol...