Draco, sinirlice "Buzlu Limonata" dedi ve içeri girdi. Hemen siyah, deri koltuğa oturdu.
MAÇI KAYBETMİŞLERDİ! GRYFFINDOR KAZANMIŞTI! İLK MAÇTI!
Draco hayatında ikinci defa bu kadar sinirleniyordu. İlkinde babası Draco'yu bulanık demeye ikna etmeye çalışıyordu.
Öf, konudan saptırttım yine. Neyse, az sonra cırtlak sesli Parkinson, Crabe, Goyle ve Zabini gelmişti. Geldıkleri anda "Nasıl kaybedebildik yieaaa!" diye ergence çığrındı Pansy. Zabini, hemen "Parkinson cırlamayı kes!" dedi. Harika! Draco'nun Pansy'ye saydırma planlarını alt üst etmişti Blaise Zabini. O sırada tekrar Pansy "Draco iyi misaaan!" diye cırladı. "KAPA ÇENENİ! BEYNİM DURMUŞ DURUMDA! SNAPE BİZİ GEÇİRİR Mİ ONDAN BİLE EMİN DEĞİLİM! ŞİMDİ SENİN CIRLAMALARINI ÇEKEMEM! ZATEN İLK MAÇI KAYBETTİK! SİNİRİM TEPEMDE! EĞER TÜM SLYTHERİN'İN SENİ DIŞLAMASINI İSTEMİYORSAN PARKİNSON, KAPA ÇENENİ!" diye bağırdı Draco ve hemen yatakhanesine gitti. Ne olmuştu da böyle patlamıştı? Ve beyni, resmen ters dönmüştü. Beyninin sağ kısmı, Potter ve maç, sol kısmı ise Granger ile doluydu. Dur bir saniye! Granger'mı? Ne alakası var ya! Yok! Olamaz! Olmamalı! Babası öldürürdü onu! Mümkün değil! Hayır! Olamaz! Yani, Lucius Malfoy duysa, şimdiye ölmüştü. Ama Draco daha çok gençti!
Tamam, yeniden sapıttım. Ama ne yaparsın yani? Tamam, daha da saçmalamadan ben susayım.
Ve, odanın kapısı açıldı. Zabini'nin "Ben daha kötülerini söylemiştim, senin yerinde olsam." dediğini duydu. "Kes sesini Zabini, zaten babamın beni öldürmesine sebep olacak bir şey oldu. Uğraşamam." diye mırıldandı Draco. "Anlat Malfoy" dedi Zabini. Herkes Draco'dan korksa bile, Draco söyleyemezdi. İstemiyordu. "Boşver, ve çeneni kapat Zabini." dedi Draco. Hemen ufak bir büyüyle pijamalarını giydi. Yorganın içine girdi ve iç çekti.
Yalan değildi, Granger'dan hoşlanıyordu. Sessizce ağlamayı çok uzun süre önce, evde öğrenmişti. Hiç ses çıkarmadan ağlamaya başladı. Babası, öğrenirse hiç duraksamadan Kedavra'yı çakardı. Ve Draco hayatında ilk defa bu kadar üzülüyordu. Babası ona istediği Nimbus 2000'i almadığında bile bu kadar üzülmemişti. İçeriye giren Crabe ve Goyle'la beraber, saatin 2 civarı olduğunu anladı Draco. Hala ağlıyordu.
Ne sarsılıyordu, ne de ses çıkıyordu ağlarken. Ama, gözlerinden damlayan, sıcak, tuzlu sıvıyı hissediyordu. Babasından korkuyordu, aşık olmak isteyeceği en son kişiden hoşlanıyordu ve eğer babası öğrenirse, hüç duraksamadan her ikisine de Kedavra'yı çakardı. Üstelik, her Slytherin'li gibi Gryffindor'a yenilmenin acısı da vardı. Herşey üst üste gelmişti, üstelik ona resmen sülük gibi yapışmış bir gerizekalı vardı. Herşey üst üste geliyordu.
-Sabah Saat 7-
Draco, deli gibi bir baş ağrısıyla kalktı. Acıkmıştı, boğazı ağrıyordu. Terlemişti. Hasta olmuştu.
Hızla kalktı. Kızarık gözleri ve morarmış göz altları ile ağladığı çok belliydi. Ufak bir büyüyle eski haline döndü. Saçlarını toparladı ve cübbesini giydi. Başındaki deli ağrıyla kahvaltıya indi. Az az yedi. Ve başını tekrar asaya gömdü. Ve tekrar "Draco! İyi misin?! diye bir cırlama duydu. Tahmin edin kim!? Evet, Pansy! Ve üstelik, tekrar Draco'ya yardımcı olmuyordu. "Sesini kes Parkinson, başım ağrıyor..." dedi. Ve Parkinson sesini kesti. Hastane kanadına gitmel istiyordu ama çok halsizdi. Ayağa kalktığında düşmekten korkuyordu. Keşke tekrara Granger gelse diye düşündü.
Kafasını kaldırdığında başında dikilen iki çift çikolata göz gördü. Bugün çok mu şanslıydı ne? "Profesör McGonnagal, yine." dedi. Draco bu sefer itiraz etmedi ve direk koluna girdi. "Kolumu kazımam gerekecek Granger." dedi Draco. Hermione ise sadece döndü ve dil çıkardı.
Draco, dil çıkardığında çok sevimli oluyor diye düşündü. Dil çıkardığı zaman, dudakları hafif büzülüyor, gözleri kısılıyordu. Dudağının kenarındaki gamze belirginleşiyordu. Draco, o anda pna sarılmamak, gamzesinden öpmemek için kendini deli gibi sıkıyordu. "Kendini sıkmayı kes Malfoy, başın daha çok ağrıyacak." dedi Granger. Malfoy, sol kaşını kaldırdı ve "Başımın ağrıdığını nerden biliyorsun?" diye sordu. Granger ufak bir kahkaha attı ve "Başında atan damarı burdan görebiliyorum. Kasma kendini, daha çok başın ağrır." dedi. Umursuyor muydu acaba Draco'yu? Draco, ufaktan sırıttı. "Beni önemsiyor olabilir misin Granger?" dedi sırıtırken Draco. "İnan bana seni tam burda bırakırım, üzerine hapşırık laneti gönderirim. Kes sesini." diye tısladı Granger. Draco, göndereceği laneti bu haldeyken kaldıramayacağını anlayınca sustu.
Başı dönmeye başlıyordu. Ufaktan sendelemeye başlamıştı. Granger, hemen diğer kolunu da tuttu. Rlüni yavaşça alnına getirdi. Endişeli bir yüz ifadesi vardı surayında."Yanıyorsun Malfoy!" dedi. Daha hızlı yürümeye başladı. Draco ise tökezliyordu. "Başım çok ağrıyor..." diye mırıldandı. "Eğer iyi gelecekse, sanırım başını omzuma koyabilirsin." dedi Granger. Malfoy ikiletmeden başını Granger'ın omzuna yasladı. Hafif çiçekli kokusu, Draco'yu rahatlatıyordu. "İnan bana Granger, kimse bunu yapmazdı. Üstelik biz düşmanız." dedi Draco ve sırıtmaya çalıştı. "İnsanların önümde acı çekmesini sevmem Malfoy." dedi Granger. O sırada hastane kanadına geldiler. Madam Pomfrey, "Siz daha dün gelmemiş miydiniz Mr. Malfoy?" dedi. Draco cevap veremeyecek kadar halsizdi. Granger, Draco kolunu bırakır bırakmaz hemen dışarı gitti.
Draco, Madam Pomfrey'Nin berdiğü iksiri içti. O sırada "Dracoooooo!" diye cırlayarak içeri Parkinson girdi. Draco, yüzünü buruşturdu ve "Defol!" diye inledi.
Hermione ise, Gryffindor binasında kızarmış bir şekilde kitap okuyordu. Veya, Malfoy'u düşünüyordu. Veya düşünmemeye çalışıyordu. Siz seçin. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Draco Malfoy'un Acınası Hayatı (gerçekle alakası yoktur)
FanfictionBu Crabe. Bu da Goyle. Bende Malfoy. DRACO MALFOY... demesiyle başladı Harry'yle düşmanlığı. Daha da kötüsü bir bulanığa aşık oluyordu her geçen saniye. Peki daha kötü ne gelebilirdi ki başına? Okuyun ve Draco'nun acınası hayatına adım adım tanık ol...