Mina dolabına ulaştığında uyuşma hissi kaybolmuştu ve boğazındaki düğümlenme, gözyaşlarına dönüşmek üzereydi. Ama okulda ağlayamazdı. Ağlamayacaktı. Dolabını kapadıktan sonra ana çıkışa yöneldi.
İki gündür son zil çalar çalmaz hemen okuldan eve dönüyordu. Hem de tek başına. Bugün eve ulaştığında, Xiumin'in arabasını göremedi. Herhalde Lay ve Chen ile alışverişe gitmişlerdi. Ev sessiz ve huzurluydu.
Bu sessizlik için minnettardı, çünkü şu anda istediği tek şey yalnız kalmaktı. Diğer yandan, tek başına ne yapabileceğini de pek bilemiyordu. Şimdi nihayet ağlayabilirdi ama bu kez de gözyaşları gelmiyordu. Sırt çantasını salonda yere bıraktı ve yavaşça oturma odasına geçti.
Oturma odası güzel, etkileyici bir odaydı ve Mina'nın yatak odası dışında, orijinal yapıya dahil olan tek kısımdı. İlk ev 1950'den önce inşa edilmişti ve Kore Savaşı sırasında neredeyse tamamen yanmıştı. Oymalarla, süslü güzel şöminesiyle bu güzel oda ve üst kattaki büyük yatak odası kurtarılabilimişti sadece. Mina'nın babasının büyük büyükbabası yeni bir ev inşa ettirmişti ve Lee ailesi o zamandan beri burada yaşıyordu.
Mina yerden tavana kadar yükselen pencerelerden dışarı baktı. Cam o kadar eskiydi ki, yıllar boyunca aşınarak dalgalı hale gelmiş kalın yüzeyi nedeniyle dışarısı biraz bozuk, bulanık görünüyordu. Babasının bu eski camı ona ilk gösterdiği günü hatırladı. O zamanlar Lay'den bile çok çok küçüktü.
Boğazındaki düğümlenme hissi geri dönmüştü ama hala gözyaşları gelmiyordu . İçindeki her şey birbiriyle çelişiyordu. Arkadaş istemiyordu ama bir yandan da kendini çok yalnız hissediyordu. Düşünmek istiyordu ama düşünceleri baykuştan kaçan fareler gibi zihninden uçup gidiyordu.
Baykuş... Avcı kuş... Et yiyici...Karga, diye düşündü. "Bu hayatım boyunca gördüğüm en iri karga!" demişti Chanyeol.
Gözleri yine yanmaya başladı. Zavallı Chanyeol. Onu incitmişti ama Chanyeol yine de çok nazik davranmıştı. Hatta Sehun'a karşı bile nazikti.
Sehun. Kalbi yine şiddetle çarptı ve gözlerinde iki sıcak damla sıkıştı. İşte, nihayet ağlıyordu. Öfke, aşağılanma ve hayal kırıklığı yüzünden ağlıyordu. Başka ne vardı?
Bugün gerçekte ne kaybetmişti ?
Bu yabancıya, Oh Sehun'a karşı gerçekte ne hissediyordu ki? Bir meydan okumaydı okumaydı, fethedilecek bir hedefi, evet. Bu onu farklı, ilginç kılıyordu. Sehun egzotikti. Heyecan vericiydi.Komik, bazen erkekler Mina'ya da öyle olduğunu söylerdi. Ve daha sonraları onlardan veya arkadaşlarından ya da kızkardeşlerinden, kendisiyle çıkacakları zaman ne kadar gerildiklerini, avuçlarının nasıl terlediğini ve yüreklerinin nasıl ağızlarına geldiğini dinlemişti. Mina bu hikayeleri daima eğlenceli bulmuştu. Ama hayatı boyunca karşılaştığı hiçbir erkek, Mina'nın böyle heyecanlanmasına neden olmamıştı.
Oysa bugün Sehun'la konuşurken nabzı hızlanmış, dizlerinin bağı çözülmüştü. Avuçlarının terlediğini hissetmişti. Ve yüreği, diğer organlarını da yanına alarak ağzına gelmişti.
Gerilmesine sebep olduğu için mi bu çocukla ilgileniyordu ? Bu pek iyi bir neden sayılmaz, diye düşündü. Aslında çok kötu bir neden.
Ama bir de Sehun'un gözleri vardı. Gerginlikten çok farklı bir nedenle dizlerinin bağının çözülmesine yol açan gözler. Ve gece gibi siyah saçlar. Parmaklarını o dalgalı saçların arasına daldırmamak için kendini zor tutmuştu. O düzgün, kaslı vücut ve uzun bacaklar... O ses. Önceki gün onu elde etmeye kesinlikle karar vermesine neden olan şey, o sesti.
Tarihçi Bay Lee ile konuşurken ses tonu mesafeli ve kibirliydi ama bu durum, sesini tuhaf bir şekilde daha da çekici kılmıştı. Mina, bir kere olsun o sesin kendi adını söylemesini istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPIRE DIARIES - EXO
VampireMina: Altın kız, gözüne kestirdiği herkesi ele geçirebilecek biri. Sehun: Düşünceli ve gizemli, geçmişi lanetleyen, bütün kötülüklerden Mina'yı korumak için mücadele ederken bile, kızın cazibesine bir tek o karşı koyabiliyor. Kai: Seksi ve tehlikeli...