13. Boş Gözler

42.5K 1.2K 332
                                    

Bu bölümün şarkısı John Legend - All of Me, multimedyada...

Uyanmamın ve yola çıkışımızın üzerinden birkaç saat geçmişti, binalar devasa bir labirentteymişiz gibi korkutucu bir his yaratıyordu, bitmez bir labirent. Korkuyordum ve meraklıydım, nereye gidiyorduk? Bakışlarımı mola için paslı arabanın üzerine uzanmış David' de topladım, sarı saçları dağılmış ve pis görünüyordu. Birkaç adım attım ve kaldırıma oturmuş Cassia' nın yanına yerleştim, üzerindeki açık yeşil tişört çeşitli yerlerinden yırtılmış ve eskimişti. Bu sabah binadaki küçük kampımızı terkettiğimizden beri pek konuşmamıştık, daha çok gözlerimiz konuşmuştu; bana bakarken parlayan gözlerini aklımdan çıkaramıyordum, bu tuhaftı.

'' Hey, naber Cassia? Şey, ben... şu öpücük konusunda konuşmak istiyordum. ''

'' Merak etme Chris - artık bana böyle seslenmeye başlamıştı - bir sorun yok. İkimiz de sana karşı duygularım olduğunu biliyoruz, bir şeyler yaşamayı gerçekten çok isterdim ama küçük bir sorun var, ben Lydia' yı biliyorum. ''

'' Ama artık Lydia yok Cassia; sadece sen varsın ve ben sadece seni önemsiyorum. ''

'' Chris ben bilmiyorum, bence biraz düşünmem lazım. Tamam mı? ''

Başımı yukarı aşağı salladım ve David' in yola devam etmemizi belirten el hareketini gördüm. Ayakkabılarımın tabanı soyulmaya ve eskimeye başlamıştı, bağcıkların uçları kopmuştu (aglet ). Kollarımdan destek alarak ayağa kalktım ve Cassia' nın arkasından giderek grubu takip etmeye başladım.

Yol boyunca birkaç hayvan görmüştük; fareler, normal boyutta kuşlar, ama hiçbiri David' in anlattıkları gibi kana susamış mutasyonlar değildi. Yol boyunca çoğu kez karnım acıkmış ama dayanmıştım, o haplardan bir tane daha almayacaktım, gerçi David' in verdiği beyaz bir hap daha vardı. Söylediğine göre bu hapın işlevi sizi dakikalar içinde acısız bir şekilde öldürmesiydi, David beyaz hapı eğer tutsak alınır yada işkence görürsek diye verdiğini söylemişti. Ellerimi ceplerime soktum ve yürümeye devam ettim.

+++++

Gecenin karanlığı beni korkutsa da şehir ışıklarından kurtulmuş yıldızların parıltısı çok güzeldi, gözlerimi gökyüzüne dikmiş bir şeyler olmasını, bütün bunların bir rüya olmasını diliyordum. Tabi ki de değildi. David bilekliklerimizi toplamış ve içlerindeki bir çipi çıkarmıştı, galiba Beyaz Çember' in bizi izlemesinden korkuyordu. Cam kenarından çekildim ve binanın girişine uzanmış Cassia' nın yanına oturdum, o da benim gibi yıldızları izliyordu.

'' Hey, sen de mi yıldızları seviyorsun? ''

'' Chris, hiç ölenlerin gökyüzündeki yıldızlardan bizi izlediği hakkındaki söylentiyi duymuş muydun? Sence annem beni izliyor mudur? ''

Cassia konuşurken gözlerinden birkaç küçük damla akmıştı. Elimi eline attım ve yumuşak derisini hissettim, yeniden göz gözeydik. Sorusuna cevap olarak evet anlamında başımı salladı, Cassia gülümsedi ve fısıldı:

'' Chris, sanırım ben de seni seviyorum. ''

Dudaklarımız yeniden buluşmuştu, küçük cılız bedenini kollarımla sarmıştım. O an olan her şey mükemmel hissettiriyordu, karnımda kelebekler uçuşuyor gibi bir his vardı. Bir anda David' in çığlığı ile hayata döndük, olabilecek en hızlı adımlarla içeri koştum. Zane lobideki asansör boşluğuna bakıyordu, o kadar karanlıkta neyi görmeyi planlıyordu ki? Zane' in yanına gittim ve neler olduğunu sordum.

'' Lobinin altında sadece bir kat var, David ve ben de aşağıya bir bakmak istemiştik. David eline fener aldı ve aşağıya tuttu, sonra da dengesini kaybedip boşluğa düştü. David, ne görüyorsun? ''

David' in sesi yankılı ve boğuk geliyordu:

'' Hiçbir şey, burası tamamen çöplerle dolu. ''

Birkaç saniye geçmişti.

'' Bir dakika, burada bir şey var. Aman tanrım! Çabuk bana yardım edin! ''

'' David, aşağıda ne görüyorsun? Gelmemi ister misin? ''

'' Hayır Zane, ama beni buradan hemen çıkarmak isteyebilirsiniz. Burada devasa yumurtalar var! ''

'' Ne? Hadi ama David, şimdi şakanın sırası değil. ''

'' Dostum, sence şaka mı.. ''

David' in cümlesi kulaklarımızı acıtacak kadar kuvvetli bir çığlık ile bölünmüştü, o anda duyduğumuz tek şey ise devasa ayak seslerine eşlik eden haykırış olmuştu:

'' Ahhhh! ''

Zane elindeki feneri bana verdi ve yerde duran şok tüfeğini aldı, silah hayvanları uyuşturmakta kullanılan tüfeklerle neredeyse aynıydı, tek farkı vurulan kişiye dakikalar içinde beyin ölümü yaşatmasıydı. Zane boşluğa yaklaştı ve aşağı atladı, tereddüt bile etmemişti. Ben de arkasından atladım. Her yer çok karanlıktı, el fenerinin dikkat çekmesinden korkuyordum.

'' Hadi Chris, yak şu lanet feneri. ''

Parmağımı tuşa bastırmamla neler olduğunu görmem bir olmuştu, devasa bir yaratık - ne olduğunu anlayamamıştım, genel olarak bir kertenkeleye benzese de fare gibi bir kuyruğu ve bıyıkları vardı - David' in kafasını pençelerinin altına almış salyalarını yüzüne akıtıyordu. David kıvranıyordu ama hiçbir işe yaramıyordu, canavar çok daha güçlüydü. Zane elindeki silahı doğrulttu ve on metre kadar uzağımızda olan canavara ateş etti, nişan bile almamıştı. İğne yaratığın kulağını sıyırdı ve duvara saplandı. Zane denemek için bir iğne daha yerleştirdi ve soldaki duvara giderek yaratığı arkasından vurmaya çalıştı, başarmıştı!

Canavar sırtındaki iğne ile Zane' e döndü ve hızlı bir şekilde üzerine koşmaya başladı. Her şey birkaç saniye içinde olmuştu, her yer kırmızıya boyanmıştı. Canavarın hareketleri giderek yavaşlarken bile pençelerini Zane' nin hareketsiz bedenine saplamaya devam ediyordu. Birkaç saniye sonra canavar tökezledi ve Zane' nin cansız bedeninin yanında öldü. David şaşırmıştı ama Cassia anlatılmazdı; direk Zane' in yanına eğilmiş, tişörtünden çekerek onu uyandırmaya çalışıyordu. Elleri kıpkırmızı olmuştu, Zane' in kanı...

ELEMENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin