DUVARI

234 27 4
                                    

Sevgili günlük,

Mavi gözlerin sahibi kız gitti. Bugün gidişinin ve elaları bir daha görmeyişimin üzerinden iki hafta geçti. Ben alışkındım görmemeye de o elaları, elalar alışkın mıydı acı çekmeye?

Gitmedim. Ne olursa olsun demeyeceğim belki ama, gitmezdim. O gelene kadar, canım çıksa gitmezdim. O demişti bana bunu. Gitmezdim.

Ama gelmemi bekleme dememişti ki. Beklerdim, bekledim de. Belki de ben bu dünyaya onu beklemeye gelmişim. Olsun, yine olsa yine beklerim. Şu hayatta pişmanlık duymadığım anlardan biri de onu beklediğim anlardır. Çünkü elinde sonunda gelirdi. Yine geldi.

Tam iki hafta sonra, ela gözlerin sahibi arşınladı o sokağın başını. Kaldırmadı kafasını. Pencereden dışarı bakarken ben, saat gecenin bilmem kaçı.

Anladım o olduğunu zifiri karanlık da olsa. Nasıl anlamam ki? Bu aşk niye bahşedilmiş bana sanki? Uzaktan gelenin o olduğunu anlayayım diye değil mi?

Durdu apartmanımın önünde. Kafasını ikinci kata kaldırdı. Göremedim elalarını ama emindim, o beni görürdü. O her şeyimi görürdü de, olur muydu umurunda? Bilmiyordum.

Bana baktı ya, elim ayağım titredi. Sanki içeriden kapalı televizyonumun sesini duydum gibi.. Tanrım, nasıl böyle şeyler yapar bu aşk bana? Hiç acıması yok mu karşısındaki insana?

Elimle gelmesini belirten bir işaret yaptığım halde bana bakmaya devam etti. Anladım, içmişti. Koşa koşa kapıya vardım, bir hışımla aşağı indim. Ayakkabılarımı giymeyi unutmuştum ama, üşütmez ona varmamı sağlayan merdivenler ayaklarımı.

Apartman kapısını açtım, gözlerini kaldırıp bana baktı. Elaları dolu doluydu. Saniyesinde benim de gözlerim doldu. İçeri çekerken onu, elim koluna dokunma cüretini gösterdi. Affet sevgilim.

İçeri aldım bedenini, kalbim nasıl atlı koşturuyor ama o, sanki hiçbir şey görmüyormuş gibi bana bakıyordu.

Yavaşladı hareketlerim, "Yapma nolursun kendine bunu. Doldurma elalarını.." dedi dilim.

Hala bana bakıyordu. Elini yüzüme doğru uzattı, benim aksime eli titremiyordu. Ama uzattığı eli yanağıma değince bir fıtına koptu.

Bir kelebek dünyanın öbür ucunda kanadını çırptı, tam kalbimde bir kasırga başladı.

Tanrım, sen karşımdaki adamın günahlarını da, benim gibi cehennemi evi edenecek kadar günahı olan bir adama bağışla.

Gözlerim açık kalamadı yanağımdaki eline karşın, yuvarlandı yaşlar peşpeşe. Sevgilim, ne çok ihtiyacım varmış ellerine. Ki ben, senin en çok ellerini sevdim..

"Nolurdu sanki o da sevseydi beni böyle?" dedi ağzı ama emin değildim. Duyamıyordum kalbimin atışından ki sesini!

Dediklerini idrak edince açtım gözlerimi. Nefesimi rahatsız olup da elini çekmesin diye tutuyordum. "Ben sevilmeyecek biri miyim? Sen sevmiyor musun beni işte? Neden o da sevmiyor?"

Bencilliğini bile sevdiğimi fark ettim. Mutlu olmalıydı, en azından o! Beraber olmasak bile, mutlu olmalıydı ela gözlerin sahibi adam.

Devam ettirdi bir yandan yaralayan ama sustuğu an okyanusta susuzluk çıkartacak sesini. "Belki sen de beni sevmiyorsundur? Seviyor musun beni?"

Kalbimin nasıl ağrıdığını, anlatsam inanmazsın. Öyle inandırmışım ki şu aklımı hiçten öte olamayacağıma, sorduğu soruyu anlamam zaman aldı.

Biraz bekledim. Elaları hala doluydu ama taşırmadı benim akime gözyaşlarını. Ben sulugöz de değildim ama o karşımda olunca durduramıyordum aciz duygularımı.

"Sevmez olur muyum hiç?.." dedi dilim. Ne olursa olsun, sevgimi inkar etmezdim. Onun sevildiğini bilmeye ihtiyacı varsa sevgi olurdum, huzurlu hissetmeye ihtiyacı varsa huzur olurdum.. Belki de sular altında bir balık olurdum ama ne yapar ne eder ona dokunurdum.

Bana bakarken elaları, sevgimi anlatmaya çalıştım ona. "Ben seni.." durdu dilim. Anlatamıyordum. Ne kadar inandırsam da kendimi dış kapının mandalı olduğuma, o bana öyle bakarken konuşamıyordum.

Kaşları çatıldı, anladı mı beni? Utandım, ama bu utanma duygusu ona bakmama engel olsaydı kendimi asardım.

Diğer elini de uzattı bana, enseme sararken elini, hissetmiyordum belimden aşağısını.

Tanrım ne olur! Ne olur dayanayım şu geceye, ne olur kalbim kaldırsın şu iki-üç saati daha! Şimdi, o bana bakarken ölemem! Ne olur az daha yaşayayım!

Elini kısa saçlarımın açıkta bıraktığı enseme sardı, bastırıp alnımı göğsüne yaslamamı sağladı. Anlamıştı işte! Ne zorluyorsun göğsümü kalbim, istediğin bu değil miydi sanki?

Burnumu mükemmel bir koku sardı, nefes almamayı bıraktığımda. Bir daha nefesimi tutmamaya ant içebilirdim.

Çabasına karşın konuşmaya başladım. Biraz zaman aldı. "Be-ben nasıl anlatayım ki? Se-senden saha çok seviyorum desem inanırsın belki.. A-ama aşkın kıyası olmaz ki.."

Neredeyse her cümlenin başında kekelememden başka mükemmel konuşmuştum ama.. Ama asıl mükemmel olsan alnımda hissettiğim kalp atışlarıydı.

Benimkinin aksine, en ufak sekteye uğramadan, normalce atan kalp atışları.

Derin bir nefes aldı, gözlerim kendiliğinden kapandı. Hissettim o nefesi! Artık ölebilirim Tanrım. Ama dur! Diyecek birkaç cümlesini duymadan değil..

"Söyle, sevebilir mi o da beni?"

Ağzından başka cümlenin çıkmayışı kırdı kalbimi, ama dur! Katlanabilirim ben, gerçekten. Yeter ki gitme sen.

"Sev demeyle sevilmez ki.. Se-sevme demeyle.. Sevme demeyle vazgeçilmediği gibi.."

Bana dediği 'Sevme!'lerin hesabını mı soruyordum? Hayır. Yakışmaz benim aşkıma.

"Özür dilerim. Ben öyle demek istemedim.."

Ensemdeki elini çekti. O çekene kadar ensemde yarattığı kasırgaya, anlayamamıştım, muhtaç olduğumu.

Kafam kalktı kendiliğinden, elalarını görmem lazımdı. Hem belli ki diyeceği iki çift lafı vardı. Sesini duymakla kokusu arasında bir seçime itildim. Ama anlaşılan seçim benim seçimim değildi.

"Her dediğinden sonra öyle söylemek istemedim diyorsun.. Sen ne söylemek istiyorsun?"

Söylediklerimi dinlemiş olduğu için garip ve aciz bir sevince girdi bedenim. Özür dilerim sevgilim ama sıradaki özür sana ait, bana bu aciz mutluluğu yaşattığın için.

Ağzım açıldı, bir söyleyeceğim var, belli! Dur sevgilim, kalbim durmadığının, varamadı daha farkına. Bir iki saniye sonra gelir aklım başıma.

"Ben bir şey söylemek istemiyorum. Ben sadece.. Ben sadece kokunla uyuyayım istiyorum."

Yaşadığım şu mutluluğu, bölme ne olur sevgilim. Gitme işte! Gel ne olur, çağırdım seni, sen anlarsın! Benim dilim söyleyemez o 'gel'leri. Sen anla. Anla da gel.

İnanır mısın günlük, şu kelimeleri söyleyeceğini bilseydim, seve seve onun da aşk acısını kucaklayabilirdim.. Bir dakika, söylemeden de kucaklayabilirdim. O şans bana verilseydi eğer, bütün acılarını kalbime tıkabilirdim.

"Uyu o zaman bu gece, kokumla."

OlmayacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin