Okumaya devam edemeyeceğimi hissettiğimde elimdeki kitabı kapatıp kenara bıraktım. İçimde bir yerde hala beni rahatsız eden bir his vardı ama ilk zamanlardaki kadar güçlü değildi. Çalmak için güzel bir akşam olabilirdi. Hava kararmak üzereydi.
Akşam kafaye gideceğime dair kısa bir mesaj attım ve Eren'in yanına gitmek üzere ayaklandım. İkinci sınıf bir kurt adam filmi izliyordu. Önündeki kaseden bir avuç cips alıp ağzına attı ve filmdeki adama söylenmeye başladı. Yanına oturduğumda göz ucuyla bakıp kaseyi bana uzattı. Başımı iki yana salladım ama o bunu görmedi. Elini hafifçe ittiğimde gözlerini televizyondan ayırmadan kaseyi kucağına koydu. Benimle kafeye gelmesini teklif edecektim ama izlediği filmle zihni oldukça meşgul görünüyordu. Onu filmle yalnız bırakıp odama gittim ve hazırlanmaya başladım. Sahneme henüz iki saatten fazla vardı ama evde olmak istemiyordum. Gitar çantamı da alıp çıktım.
Rahatsız edici bir soğuk vardı. Aslında tamamen boş sayılmazdım. Perşembe ve Cuma günleri ders olduğunu zaten biliyordum ve kendimi içten içe ikna etmek için evden öylece çıkmam gerekiyordu. İçimdeki tuhaf korku cesaretimi kırıyordu. 'Bu sefer' diye cümleye başlamak istemiyordum ama bu sefer geri adım atmayacaktım.
Sokağa geldiğimde bir süre ayakta dikildim. Hava tenime değen kısımları iğneliyordu. Umarım burada dikilmek için gelmemişsindir Rüzgar? Başımı iki yana sallayıp yürümeye başladım. İçeriye girdiğim anda kendini hissettiren sıcaklıkla biraz gevşedim. Diğer gelişlerimin aksine ortam kalabalıktı. Duvarın önünde Gece'nin güzel suretini görmemi engelleyen insanlar vardı. "Hoş geldin!" Daha önce duyduğum tanıdık sese döndüm. Uzun saçları ve kendine has gülümsemesiyle aynı şekilde bana bakıyordu. "Tanışmamıştık. Ben Çağatay." Uzattığı elini kısaca sıktım. "Rüzgar." Gitar çantama bakıp memnun bir bakış attı.
"Hazırlıklı gelmen beni mutlu etti Rüzgar. Ders birkaç dakika içinde şu odada başlayacak." Eliyle geçen gün bana bilgi verdiği odayı gösterdi. Başımı sallamakla yetindim. Göz kırptı ve diğer gelenlerle ilgilenmeye başladı. Geniş odaya ilerledim. Etrafa orantısız bir şekilde yayılıp sohbet eden insanlar vardı. Bu kadar insanın burada ne işi vardı? Rahatsız sandalyelerden birine oturdum ve beklemeye başladım.
Çağatay ellerini birkaç kez çırpıp kalabalığın dikkatini çekti. Herkes kendisine bir yer bulup oturdu. "Öncelikle aramıza katıldığınız için hepinize teşekkür ederim." Odadaki herkesin tek tek gözlerine baktı. "İşe sizi çalacağınız enstrümanlara göre sınıflandırarak başlayacağız."
Geçen 25 dakikanın sonunda nihayet gruplara ayrılabilmiştik. Benimle birlikte 9 kişi daha vardı. Eğitmenimizin Çağatay olması beni şimdilik rahatlatmıştı. Eski ama bir o kadar da değerli görünen gitarını eline aldı ve parmaklarını tellerde gezdirmeye başladı.
Nota çalışmak işkence gibiydi. Çalmayı zaten biliyordum ve yeni öğrenen insanlara karşı sabırlı olmak çok zordu. Çağatay her seferinde nazikçe hatalarını düzeltiyordu. Sıkılmış bir şekilde nefes verdiğimde bana baktı. "Nasıl gidiyor Rüzgar?" Dikkati üzerime çekmek istememiştim. "Fena değil."
Bana doğru eğildi ve çalmamı bekledi. Notaları çalıp bıraktım. "Beklediğimden çok daha güzel. Daha önce çalıyor muydun?" Yalan söylemeyi başarabileceğimden emin değildim. Tamamen plansızdım. Söyleyeceğim her şey ileride başımı ağrıtabilirdi. "Biraz." Tekrar arkasına yaslandı.
"Güzel, parmaklarının gitarla uyumunu sevdim."
Neyse ki ders ben sıkıntıdan ölmeden önce bitti. Kalabalık yavaşça dağılırken, buraya çalmak için gelmediğimi kendime hatırlatıyordum. Bir şekilde Çağatay'dan Gece hakkında bir şeyler öğrenmeliydim.
Hareketlerimi ağırdan alıp herkesin odadan çıkmasını bekledim. Çağatay çıkış kapısında herkese veda ediyordu. Son kişi de çıktıktan sonra ben de çıkış kapısına doğru ilerledim. "Güzel bir dersti. Yarın görüşmek üzere Rüzgar." Nazikçe gülümsemeye çalıştım. Ne şekilde bir şeyler sorabilirdim bilmiyordum. Gözlerimi Gece'nin duvardaki resmine diktim. Gereğinden fazla uzun bakmış olmalıyım ki, o da başını resme çevirdi. "O kim?"
Yüzüne çöken hüzünle bana döndü. "Buradaki herkes için çok önemli olan birisi." İçimde oluşan heyecana engel olamıyordum. "Burada mı çalışıyor?" Başını yavaşça salladı.
"Hayır, artık bizimle değil." Tekrar soru sormak için ağzımı açmıştım ki, üzerine gitmemem gerektiğini fark ettim. Bir süre ne söylemem gerektiğini düşündüm. İnsanlarla konuşmak alışkın olduğum bir durum değildi. "Anladım. Yarın gelmeye çalışacağım. İyi akşamlar." Kısaca veda etti ve hızlıca oradan ayrıldım. İşe yarar bir şey elde edemesem de, en azından adım atmıştım. Saate baktığımda sahnem için fazla zamanım kalmadığını fark ettim. Bir taksi bulma ümidiyle caddede ilerledim.
Kafeye nihayet vardığımda neredeyse tüm masaların dolu olduğunu gördüm. Çok sık çıkmazdım ama yine de belirli bir dinleyici kitlem vardı. Şarkı söylemek benim için çok derin bir olaydı. Genelde insanlardan uzak olmayı tercih ederdim ama şarkı söylerken ruhumda oluşan dalgalanmayı başkalarının hissetmesini dert etmiyordum. Kafenin bir köşesinde bizim için ayrılan küçük sahneye doğru ilerledim. Gitarımı çıkardım ve yüksek sandalyeye oturdum. Parmaklarımı tellere nazikçe değdirdim ve başladım.
'Seni ilk gördüğümde son yakındı...'
'...Nazik bir ses değil mi mezardaki yuvarlanma?.."