Gözlerimi tekrar açtığımda karşımdaki kanepede oturan ve neredeyse elindeki telefonun içine gömülmek üzere olan genç adama baktım. Genç adam dediğime bakmayın, Savaş kadar bir şeydi.
Bir kaç saniye gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmeye çalıştım. Oldukça dinlenmiş ve uyumaktan bütün kemiklerimin ağrıdığını hissediyordum.
Bir dakikaa, bu çocuk kim?
Uyandığımı fark ederek bana döndü. Off Allah'ım sen neler yaratıyorsun böyle de bizim haberimiz yok. Gözleri çikolata kahve olan ve kasları -Savaş kadar olmasa da- tişörtünün üzerinden bile belli olan ve de yanağında belediye çukuru barındıran çocuğa anlamaz gözlerle baktım. Şaşkın tavırlarımı anlamış olacak ki, aramızdaki sessizliği ilk o bozdu;
"Selam güzellik, ben Kaan. Savaş'ın yakın arkadaşıyım. Nasılsın? Kendini iyi hissediyor musun?"
Sırayla söylediklerini dinledim ve cevap verdim:
"Selam, ben de Efsa. Savaş'ın düşmanıyım sanırım. İyi değilim, kötü hissediyorum."
On saniye felan bana bakıp kahkahayı patlattığında bende kendimi daha fazla tutmadım ve gülümsedim.
"Ooo demek gamzelerin var. Bundan sonra seni güldürmeyi kendime görev ediniyorum öyleyse. Bizi bu güzel gülüşten alı koyma."
Yavşaklık mı yaptı yoksa bana samimi bir arkadaş edasıyla mı yaklaştı anlamadım. Ama bu çocuğun enerjisini sevdim. Savaş'ın böyle bir arkadaşa sahip olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi.
"O yok değil mi?" dedim kanepede doğrulup etrafıma bakınarak.
Kaan'ın suratındaki gülümseme bir anda soldu.
"Bir işini halletmeye gitti."
Ha şimdi hatırladım, Kaan Savaş'ın telefonda benden baş belası diye bahsettiği arkadaşıydı. Beni ona emanet etti belli ki.
"Savaş benden ne istiyor? Yani ben ona hiç bir kötülükte bulunmadım. Neden beni tanımadığı halde bu kadar nefret ediyor?"
"Babasını çok seviyordu o Efsa. Erkan amcayı kaybetmeyi kaldıramadı. İntikam duygusu ağır basan birisi o. Bu yüzden abinin bir şeyleri itiraf etmesi için seni rehin tutuyor gibi. Savaş sinirliyken hiçbir şeyi görmez gözü. Deliye döner. İşte bende bu yüzden buradayım. Sana bir şey yapmasına izin vermemek için."
"Teşekkür ederim, ama anlamıyorum. Abimin itiraf etmesi gereken ne olabilir ki?"
"Bunu bende bilmiyorum Efsa, yakında hepimiz öğreniriz. Çünkü Savaş kararlı bir tip ve abinden öğrenmeden asla bırakmaz peşini."
"Peki ben kaçmaya kalkışırsam... o zaman ne olur?"
"Eğer canını az çok seviyorsan, kendine çok az da olsa değer veriyorsan böyle bir işe kalkışma. Savaş'ın delirmiş haline şahit olmak istemezsin emin ol."
Bu kadar mı tehlikeli bu Savaş Soyyiğit? Ne yapacağım ben ya of!
"Bu arada artık arkadaşız öyle değil mi?"
Kaan'ın bu sorusuyla az önce bana yavşamadığını, sadece arkadaşça yaklaştığını anladım.
"Sen de Savaş'ın arkadaşısın, sana hemen güvenmemi ya da seninle arkadaş olmamı bekleme." dedim tedirgin bir şekilde. Acaba çok mu kaba oldu bu?
"Peki güzellik, benim Savaş gibi olmadığımı iki güne kalmaz anlarsın zaten. Ben şimdi yan odaya geçeceğim, bir ihtiyacın olursa seslenmen yeterli."
"Sağol."
Kaan kalktı ve odadan çıkmadan önce,
"Acıktıysan eğer az önce pizza söyletmiştim. Bir kutusu duruyor mutfakta."dedi.
Gülümsedim ve başımla onayladım. Kaan odasına girip kapıyı kapar kapamaz ayaklarım götüme vura vura mutfağa kaçtım. Açlıktan geberiyorum yemin ederim. Bir kutu orta boy pizza masanın üzerinde duruyordu. Yanında bir içecek olmadan hayatta gitmez bu. Dolabı açtım ve içecek bir şey var mı diye bakındım, dolap ağzına kadar isimlerini bilmediğim içkilerle doluydu. Tam dolabın kapağını kapatacakken en altta 1.5 litrelik Sprite şişesi gördüm ve bir zafer dansının ardından içeceğimle pizzamı alarak kaldığım odaya tekrar döndüm.
Üzerimdeki elbiseden çok rahatsız olmuştum. Bütün kıyafetlerim de Savaş'ın arabasında, bavulumun içindeydi.
Yemeğime başlamadan önce Kaan'ın kaldığı odanın kapısını tıklattım ve ardından odaya girdim.
"Bana bu kadar çabuk ihtiyaç duyacağını bilmiyordum," dedi ve oynadığı Playstation'ı durdurarak bana dönüp gülümsedi.
"Ya ben üzerimi değişecektim de, senin yanında bana uygun kıyafet var mı?"
"Ben de Savaş kankimden geçiniyorum," dedi ve bir kahkaha attı.
"İstersen onun odasından kendine uygun bir şey bul." dedi.
Başımı onaylarcasına sallayarak tekrar teşekkür ettim ve odadan çıktım.
Dün Savaş'ın girdiği odanın kapısına şöyle bir baktım ve girmekle girmemek arasında kaldım. Amaaan ne olacak ki? Zaten bir sürü kıyafeti vardır şimdi, onunkini giydiğimi farketmez bile bence.
Odanın kapısını açtığım anda burnuma çarpan o koku gözlerimi kapatıp içime çekmeme neden oldu. Odası kendisi gibi kokuyordu. Şimdi diyceksiniz sen onun kokusunu nerden biliyon? Dün düşmemem için-daha doğrusu düşmem için-beni tuttuğunda kokusunu biraz ezberlemiş olabilirim. Nihahahaha.
Odanın kapısını arkamdan kapattım ve gardrobuna doğru yürüdüm. Buranın Savaş'ın evi olmadığı apaçık ortadaydı. Eşyalı kiralık bir daireydi. Çünkü Savaş hayatta pembe kalpli nevresim kullanmaz.
Gardrobun boy aynasına yaklaştığımda yüzümün renginin çok soluk olduğunu ve maskaramın aktığını gördüm.
Dolabın içinde siyahtan başka hiç bir renk yoktu. Bende elime geçen ilk siyah tişörtü aldım ve altıma da -Savaş'a şort ama bana kapri olacak- bir şort aldım. Belinin lastikli olmasına dikkat ettim. Şayet benim bir belim Savaş'ın dört beline bedeldi. Abarttım sanırım .d
Banyoya girerek üzerimdeki elbisemden kurtuldum. Savaş'ın kıyafetlerinin içinde ne kadar hantal görünsem de rahatlık açısından on numaraydı. Elimi yüzümü yıkadım ve saçlarımı bileğimdeki tokayla at kuyruğu yaptım.
Tam banyodan çıkacakken kakamın geldiğini hissettim. Daha sonra birilerinin yanında osuruk kaçırma korkusu ile tuvaletimi yapmaya karar verdim. Mazallah bu ilk olmazdı. Bu salak Efsa, bir keresinde otobüste zaarrtt diye osurmuş ve yerin dibine girerek şok geçirmişti. O üzerimdeki bakışları hâlâ hatırlıyorum!
Klozetin kapağını kaldırdım ve oturmadan önce elime doladığım tuvalet kağıtlarını oturacağım ve popomla temasa geçecek her yere açtım. Ben güzel popomun Savaş'ın poposunun değdiği tuvalete değmesini istemem valla.
Tuvalette rahat bi 15 dakika ıkınmalı bir savaş verdikten sonra elimi yıkayarak çıktım ve midemin guruldamasını duyduğumda aklıma sehpanın üzerinde beni bekleyen pizzam geldi.
Hayaller; odaya geçip ayaklarımı sehpaya uzatıp pizzamla aşk yaşayarak içeceğimi yudumlamak ve orta boy pizzanın hepsini mideye indirmek.
Hayatlar; şok geçirmek.
Bu şokun sebebi tahmin edin ne? Hayır hayır pizzamı fareler kemirmemiş, öyle olsa içim yanmaz. Şu tuvalette geçirdiğim 15 dakikaya beddua ederek Savaş'a ters ters baktım.
"O benim pizzamdı!"
"Hadi yaa, üzüldüm bak şimdi. Kusmamı ister misin? Belki içinden kalan pizza artıklarını seçip karnını o şekilde doyurursun."
İğrenerek suratımı buruşturdum. Savaş daha iyi görünüyordu. Ne değişmişti bilmiyorum ama böyle kalsa çok iyi olurdu. Çünkü ben canımı seviyorum.
"Allah kahretsin seni, insan bir iki dilim bırakırdı be!"
"Kusura bakma güzelim, belki bu gece benimle yatarsan senin için pizza siparişi verebilirim." dediğinde sinirle üzerine yürüdüm.
"Benimle bu şekilde konuşmayı kes artık, ben senin yattığın sürtüklere benzemem!"
"Üzerindekiler benim değil mi lan?" dedi ve ayağa kalktı. Az önce üzerine yürümüş olduğum için dip dibe duruyorduk. Tek fark boyunun uzunluğuydu. Göğsüne geliyordum. Kafamı kaldırıp bakarak cevabı yapıştırdım,
"Ah bende diyorum neden bitlendim. Her yerim kaşınıyordu. Bak şimdi ortaya çıktı sebebi."
"Ben seni kaşırım istersen," bir elini belime koyarak beni kendisine yapıştırdı. Heyecandan nefes alış-verişlerim hızlandı. Hem ona bu kadar yakın olup kokusunu hissetmek beni heyecanlandırıyor hem de her an bir şey yapar diye korkuyordum.
"Ama bok kokuyorsun be kızım, sifonu çekmeden mi çıktın?" Şok olmuş bir ifadeyle ağzım on metre açıldı ve kan yüzüme hücum etti. Ben daha cevap vermeye fırsatım olmadan,
"Şaka lan şaka, yüzünün aldığı hale acıdım. İnsanların domates olabileceği sadece filmlerde gerçekleşir sanıyordum." dedi ve bir kahkaha attı. O kadar kusursuz bir gülüşü vardı ki... kendine gel Efsa!
Elimle onu ittirip kendimi diğer kanepeye, az önce Kaan'ın oturduğu yere attım. Kaan demişken, cidden nerede o?
"Kaan nerede?"
"Demek tanışma fırsatınız oldu," dedi bana bakmadan elinde birisine mesaj yazdığı telefonla uğraşırken.
"Sen tuvalette sıçarken o çoktan gitti."
Yüzüm bir kez daha renkten renge girdi. Ama sıçmak çok normal, niye bu kadar abarttı bu salak? Sanki kendisi sıçmıyor, tövbee.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİNES
Teen FictionEdebiyat dersinde kafamı sıraya koyup Ender hocanın söylediklerine kendimi soyutlarken bir kelime dikkatimi çekti. 'arines' Kafamı kaldırmadan hocanın söylediklerine dikkat kesildim. "Anlamı; çok sevdiğiniz birinin, kalbinize dokunmadan parçalamış...