BÖLÜM 1

270 19 47
                                    

Merhaba arkadaşlar ben yazarınız luciferinprensesi size yazdığım bu hikayeyi paylaşmak istiyorum elbet eksiklerim olacaktır. Ama sizden ricam bol bol yorum ve oy vermeniz malum kitabım henüz yeni ve yeterli kitleye ulaşması için sizlerin desteğine ihtiyacım var. Ilk bolum biraz monoton oldu çünkü girişin duygu yüklü olmasını ve geçmişi tamamen anlatmasını istedim. Ancak bundan birkaç bölüm sonra daha genç kuğuya uyumlu hale gelecek ve mizahın izleri görülmeye başlayacak destekleriniz için şimdiden teşekkürler. Lütfen yardımcı olun 😍😍😉😉😉😉😉😉😉😍😍

Her zamanki gibi kahvemi elime alıp verandaya çıktım. Gökyüzünün toprak ile birleştiği yerde tepeciklerin uzanışları hep sanatsal gelmiştir bana. Az ilerdeki at çiftliğinde koşturan atları ve onların rüzgarda uçuşan yelelerini izlemek en büyük hobilerimden biridir helede ailemin işi sebebiyle yurtdışına çıktıkları uzun yaz günlerinde yapacak bir şeyim olmayınca en harika seçenek bu oluyor. Arkadaşlarımla vakit geçirmek var bide tabi eğer arkadaşlarım olsaydı...

Aslında eskiden çok fazla arkadaşım vardı. Sabahtan akşama kadar sokakta oyun oynardık. O günden sonra yanımda sadece iki arkadaşım kaldı; Asel ve Ares. Çift yumurta ikizilerdi ama zeytin çekirdeği kadar benzerler birbirine. En yakın arkadaşlarım olmuşlardı. Hayatımın 3 döneme ayrılmasını sağladı arkadaşlarım 0-5yaş arası bir sürü arkadaşımın olduğu kazadan önceki hayatım. Sonra 5-12 yaş arası Asel ve Ares'den başka hayatımda hiçbir arkadaşımın kalmadığı dönem. Gerçek dostluğu iliklerime kadar hissettiğim dönem... ve 12-19 yaş arası Asel ve Ares'in ailesinin Amerikaya taşınması yüzünden tamamen yalnız kaldığım hayatımın en karanlık dönemi. Ailem ise olmayan arkadaşlarım bakımından bana çok yardımcı olamayacak kadar meşguller. Ama yinede aramızda çok güçlü bir bağ var.

Eskiden orta halli bir gelirimizin olduğu Rizedeki bir kenar mahallede oturuyorduk. Evimizin yakınında olduğu söylenemeyecek bir tarlamız vardı. Çay yetiştirdiğimiz bu tarla ne çok büyük ne de çok küçüktü. 650 metrekare tarlamızda işçi çalıştıracak paramız olmadığı için annem ve babam sabah gündoğumu ile yola çıkar, gece benim uyanık kalamadigim saatlere kadar çalışırlardı. Aslında 650 metrekare arazi bizi şuan olduğundan daha zengin yapmalıydı. Ama arazinin büyük kısmı kayalıktı ve o koca kayaları tarladan alması için çekici çağırmak bizim mahsulün yarısına mal olacaktı ayrıca geri kalan kısmınında kayalıklar çekilirken hasar alıp para etmez hale geleceğine emindik. Bu yüzden tarlanın 300 metrekare fazlasını kullanamıyorduk. Bu kadar çok çay tarlasının olduğu bir yerde biz o 300 metrekare çayı toplayıp pazara gidene kadar çoğu müşteri işini bitirmiş ve gitmiş oluyordu. O çayları zarar etmek pahasına sattığımız için ancak sonraki ekinlere gereken masrafı ve eve 2 tabak yemek alacak parayı kazanabiliyorduk. Bazı aylar ekinler çok daha ucuza gider ve birilerinden borç almak zorunda kalırdık. Sonraki gelirimizin büyük kısmı borçlara gider ekim az olurdu haliyle aylarca aç kalırdık. Sonra bir trafik kazası zaten çokda tıkırında olmayan hayatımızı alt üst etti.

Annemler tarlada çalışırken arkadaşlarımla oyun oynuyordum, her zamanki gibi uzun ve yasli kavak ağaçlarının arasında saklanbaç oynarken bir çoğumuzdan farklı olmaksızın ağaç arkasına saklandım. Normalde ben ağaçlara tırmanır, onların tepesinde saklanırdım oyunumuzdaki erkeklerle birlikte. Ama önceki gün ağaca takılıp pantolonumu yırttığım için anneme bir daha ağaca tırmanmayacağıma dair söz vermiştim. O benim tek pantolonumdu. Giysilerimin geri kalanı ise komşu kızından aldığımız okul formam, annemin ördüğü bir yelek, yamali bir t-shirt ve o gün yırttığım pantolonumdan ibaretti. Bir de ayakkabılarım vardı. 3 yıl önce hayırseverin biri köy okuluna bağışta bulunmuştu ve herkese birer çift ayakkabı almıştı. Artan ayakkabılardan birini bana vermisti köy öğretmeni. Ayağıma dar gelen kırmızı eski ayakkabının birçok kez annemin elinden geçerek tamir olmasına rağmen kapanmayan delikleri vardı. Tek pantolonumu yırttığım için ağaca tırmanmak yerine arkasına saklanmayı seçmiştim. Çocuk aklı, beni bulamasınlar diye kavaklıktan baya ileri gitmiştim. Kavakligin iki ucu vardı, biri bizim sokağa bakar diğeri ise otobana çıkardı. Otobana doğru koşmuştum. Ve bizimkilerden iyice uzaklaştıktan sonra koca oğlanın- karanlıktaki en yasli ve en kalın ağaç- arkasına saklandım. Heyecanla çocukları izlerken arkamdan yaklaşan arabayı göremedim. Birden duyduğum lastik ve motor sesine karşı arkamı dönsemde şok olduğum için kıpırdayamadan ağaç ve arabanın arasında sıkışmıştım. O an çektiğim acı o kadar kuvvetliydiki attigim çığlıklar ve ağlama seslerim kısa sürede hem oynayan arkadaşlarımı hemde konu komşuyu başımıza toplamıştı ancak ben daha fazlasına şahit olamadım ve acıdan bayıldım. Sonrasında hastahanede gözlerimi açtığımda anne ve babanın gözlerinden okunan net bir şey vardı, çaresizlik. Doktor hayatım hakkındaki kararı vermişti; 300.000 tl maaliyeti olan bir ameliyat gerekliydi yürüyebilmem için. Hiçbir suçum olmadan benden alınan bacaklarım için 300.000 tl istiyorlardı ama bizim birikmiş paramız 40 günlük yemek paramız için harcayabilecegimiz 100 tl idi. Bana bir tekerlekli sandalye bile alamayacaktık. Babam kendine karşı büyük bir nefretle doluyordu. Bana bakabilecek parasının olmayışından kendini sorumlu tutuyordu. Annemse bana bakıp içli içli ağlamak dışında babamı sakinleştirmek için uğraşıyordu. Oysa ben onları hiçbir zaman yeteri kadar zengin olup bana sağlığımı geri veremedikleri için kızmadım. Eve döndüğümüzde yatağıma yatırıldım ve yıllarca ordan kalkmadım. Eve gelen Asel ve Ares benim en büyük destekçilerim olmuşlardı. Aramızdaki bağ gittikçe güçleniyor ve beni hayata bağlıyorlardı. Öte yandan babam çok hırslanmış ve kendini cezalandırmak için tarlaya gidip o koca kayalara sırt vermişti. Tabi kocaman kayalar biraz hareket etselerde asla tarladan yeteri kadar uzaklaşamamışlardı. Babam zeki bir adamdı. Okur-yazarlığı vardı bide lise mevzunu diploması. Bir düzenek kurmuş kendince. Basit makine tasarlamış bir tane. Kayaların altına yerleşen bir tahta parçası bide destek koymuş altına ufak bir kaya. Eğik düzlem falan ne bilsin? Yapmış işte bir şeyler. O koca kayaları kendi başına atmış tarladan. Sabahlara kadar acıdan inlerdi. Sırtı perişan olmuştu da asla pes etmemişti, benim için. Asel ve Ares'in Babası ve anneside yardim etmişlerdi bir yerden sonra onlara. Iyi anlaşırlardı, tıpkı bizim gibi. 6 ay içinde 650 dönümün tamamını ekmişlerdi. Ve daha önce hiç kazanamadıkları kadar kazanmışlardı. İlk iş bana Bir tekerlekli sandalye almış ve tüm borçları kapatmışlardı. Yıllarca çalıştılar ve o 650 metrekare tarlayı 200 dönüme çıkardılar. Ne gece uyudular ne gündüz, benim her zaman çok iyi yerlere gelebilmem ve sakatlığımın bana engel teşkil etmemesi için yeter bu kadar demeyip büyük bir şirket kurdular. Çay endüstrisinden girip büyük bir inşaat firmasına dönüştüler. Şuan yurt dışı işleri bile alıyorlar ve büyük bir mal varlığımız var.Babam ve annem,  başardılar bunu. 15 yıl boyunca doğru dürüst uyumadan, yemeden, içmeden. Ve beni tedavi etmişlerdi. Eskisi gibi yürüyüp koşabildiğim o ilk an yeniden doğmak gibiydi. Annem ve babamın gururlu bakışları ve başarının sevinci pompaladığı gözleri benim adım attığım bacaklarımdan ayıramamışlardı. Dizimden 2 parmak yüksekteki dikiş izinin üstüne ise bir dövme yaptırmıştım. Normalde böyle bir isteğim hiç olmamıştı ve ailemde vücudumda böyle kalıcı bir iz bırakmaktan memnun olmayacaklardı. Ancak amacım hayatımı deviren o günün tüm izlerinden kurtulmak olduğu için izin almayı başarmıştım. Dikiş izinin tam üzerinde bir anka kuşu resmettirmiştim. Ares'in bize hep anlattığı bir hikaye vardı. Asel ve ben hiç usanmadan defalarca dinlemişizdir o hikayeyi. Bana can kardeşlerimi hatırlatıldı hep, onları her daim yanımda taşıma fırsatım olmuştu bu dövme ve aynı zamanda onları bulmak için en büyük motivasyon malzemem...

Şimdi gelelim Asel ve Ares'in gittiği 12.yaşıma... Onların ailesi benim aileme çok destek oldular. Babam bu yüzden onlara şirketi yeni kurduğu zamanlarda hissedarlık teklif etmişti. Ama babaları Nazım amca ve anneleri Gülay teyzenin başka bir planları vardı. Amerikaya gitmek, orada kendilerine yüklü bir miktar miras kalmıştı. Hayatlarını değiştirecek kadar muhteşem bir fırsattı bu onlar için. Ama benim içinde büyük bir uçurumun kenarına gelmemi sağlarken mutluluktan kanatlanmamı sağlayacak bir fırtınaydı. Tek arkadaşlarımın gitmesi benim tamamen yalnız kalmam demekti, üstelik onların benim kardeşimden farklı olmayışları ve yeni arkadaş edinemeyecek kadar eve mahkum kalmışken, insanlar bana arkadaş olarak değil acınası bir çocukmuşum gibi bakışları içimdeki ateşi daha bir körüklüyordu. Öte yandan içinde bulundukları yoksulluktan kurtulup yepyeni bir hayata başlayacak olmaları onlar için sevinmeme sebep oluyordu. Ve gittiler... Tamamen yalnız kalmıştım o gün.

Kahve kupasını bırakmak için ayaga kalktım ve alt kata inip mutfağa yürüdüm. Suyun altına tuttuğum kupayı bulasik makinesine bırakıp salona doğru yürümeye başladım. Açık unuttuğum bilgisayarın ışığı elime henüz aldığım kumandayı bırakmama sebep oldu. Yavaşça bilgisayara doğru yürüyüp L koltuğa uzandiktan sonra bilgisayarı dizlerimin üzerine koydum. Açık olan sekmelerden birine girdim. Wattpad hesabım açıktı ve birkaç bildirim vardı. Takip isteklerini monoton şekilde kontrol edip mesaj isteklerine girdim. Birkaç arkadaşın mesajına karşılık verip hikayeme yapılan yorumları okudum. Evet, kitap yazıyorum. Birçok kitap yazdım aslında ve bunu yapmayı çok seviyorum. Okuyucularımın görüşlerine göreyse yeterince basarili olduğumu söyleyebilirim. Hatta bastırıp ünlü kitabevlerinin raflarına gönderdiğim 2 başarılı kitabım var. Şuan yazdığım kitapsa daha çok günlük tarzında. Kendi hayatımı anlatıyorum ancak bunu kimse bilmiyor. Benim ve ailemin çektiği sıkıntıları kazayı ve sonrasındaki acıları içine alarak sakatlığım sırasında çektiğim zorlukları anlattığım kitabın oldukça fazla sayıda okuyucusu var. Şuan ise hayatımın 12. yaş dönemini anlatıyorum. Hayatın benden aldığı 2 büyük dayanağım ile ayrılık günümüzü anlattığım son bölümü 1 gün önce yayınladım ve şuan 3000 küsür oy ve 4000 küsür yorum almış durumda. Ana karakteri tek başına bıraktığım için bana saydıran birkaç okurun yorumunu gördükten sonra gözlerimden süzülen bir damla yaşa hakim olamadım. Bunu yapan ben değildim ki! Ben bu hikâyede en az suçu olan kişiydim. En çok acı çeken kişiydim. Sizin okumaya dayanamadığınız bu acıklı hikayenin başrolüydüm. Bu şekilde sıralanan yorumlara bakarak ağlamaya devam ederken gördüğüm yorum ile dönüp kaldım. Hiç beklemediğim bu yorumda yazanlar şunlardı
"Umarım Dolunay, Asal ve Aresi bulur"

Anka KuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin