Bölüm 8

1.9K 179 99
                                    

Başımdaki keskin ağrıyla gözlerimi açtım.

Tanrım...

Şu an başımın ve boynumun en az 8 farklı yeri bıçak saplanmışcasına ağrıyordu. O an rahatlıkla kas tellerimin nerede olduğunu sayabilirdim ve de-

Ah- tanrı aşkına kulağımın arkasında kas var da mı ağrısın!

Gözlerim açık olmasına rağmen bir şey göremiyordum. Açıkcası o an düşünüp düşünebilemediğime bile emin değilim. Kafamda -ağrının dışında- dönüp dolaşan hiçbir şey yoktu ki...

Gözlerim çevredeki ışığı ufak ufak algılamaya başladı. Yavaştan renkleri de görmeye başladığımda aniden gözüme çok daha fazla ışık bir anda hücum etti ve ani bir refleksle gözlerimi kıstım.

Kulağıma dolan uğultuyla kafam daha da allak bullak oldu. Ben az önce hiçbir şey duymuyor muydum?

Tepemdeki ışığın azalmasıyla gözlerimi biraz daha açtım. Duymam ve görmem biraz daha netleşmişti. Ağrıyan kafamı zorlukla da olsa kaldırdım. Kolay gözükebilir ama o an kafam sanki tonlarca ağırlıktaydı.

Zorlukla kafamı kaldırdım ve çevreme göz attım. Kulübedeki yatağımdayım.

Yani normal?

Başucumda gözüme fener tutmuş olan bir kız vardı. Adı şeydi sanırım.. Şey...

"Willow?". Kız yüzündeki gülümsemeyle bana baktı. Yatağın çevresinde birkaç kişi daha vardı.

" Dipper sonunda kendine geldin! Bunun ne olduğunu söyleyebilir misin?" dedi bir parmağını kaldırarak.

"Parmak?" Sinirle dudağını dişledi ve:

"Tam olarak?" diyerek sorusunu yeniledi.

"Sağ işaret parmağın?"

"Hadi ama Dipper sayı olarak!"

"Bir parmağını kaldırmışsın harf olmayacağı ne malum? Küçük L, büyük I falan da olabilirdi?"

Willow elini alnına vurdu ve bir-iki adım atarak geri ilerledi. Onun geri ilerlemesiyle arkasındaki kişiler daha da belli oldu. Eliyle arka tarafı gösterek sordu:

"Arkamdaki kişileri sayabilir misin?"

Kişileri biraz daha rahat görebilmek için yavaşça doğrulmaya çalıştım. Yolun yarısında kaslarım bana ihanet edince Willow da yardım etti. Yerime yerleşince kişilere göz gezdirdim.

Bu yaz gününe rağmen o kalın kazakları giyen dünyada ikinci biri yoktu zaten. Ufak bi gülümsemeyle söyledim ilk ismi:

"Mabel.." İsmini duyunca gülümseyip hızlıca sarıldı. Uzun ve gür saçlarından görebildiğim kadarıyla arkadaki kişilere baktım.

Bu kıllı göğüs ve atletin unutulması imkansızdı. Yandaki altı parmaklı adam da..

"Stan amca, Ford amca?" İsimlerini duymalarıyla yüz hatları gevşedi ikisinin de. Görüş açıma giren köpek bakışları ve kulağıma gelen fısıltıyla gülümsedim.

"Kanka?"

"Soos?"

"KANKA!" Ve üstüme atılan koca bir adam. Soos ve Mabel çekilince ağlamaktan koca kahverengi gözleri ve ufak burnu kızaran kumral bedene baktım. İsmi ağzımdan istemsizce çıktı,

"Bill?" Koca gözleri sanki daha çok açılabilirmiş gibi daha çok açıldı ve koşarak göğsüme sığındı. Normalde o kadar da ufak olmayan bedeni büzüşüp ufak bir şey haline geldi. Göğsüme yasladığı kafası bir anda tişörtümü ıslatmaya ve omuzları hafiften sarsılmaya başlayınca odadaki diğerleriyle göz göze geldik. Mabel omzumu dostça sıkıp diğerlerine ufak bir kafa hareketiyle dışarı çıkarttı. Odada yalnız kalınca kucağımdaki beden daha da çok sarsılmaya başladı.

Hadi ama, sadece adını söyledim. Bu kadar ağlama zırlama niye?

Yavaşça omuzlarından tutup kaldırmaya çalıştım ama direnip kollarını belime sardı. Ellerim havada kalmış bir şekilde ne yapacağımı düşünüyordum. Bill için bu fazla duygusal değil mi? Ne bileyim dünyayı ele geçirmek adına benimle evlenmeyi düşünen biri için mesela. Şakayla karışık bir şekilde konuştum:

"İsmini söylememe bu kadar üzüleceğini bilsem inan ağzımı açmazdım..."

Ani bir şekilde kafasını kaldırdı.

"Sen şaka mısın? Bu sesi duymak için kaç saattir başında bekliyoruz haberin var mı?!"

Sonra kafasını boyun girintime soktu ve bir elini kalbimin üstünde yumruk haline getirdi. Konuşurken her kelime sonrası yumruğunu oraya vurdu.

"O-lanet-olası-kız-yüzünden-başına-bir-şey-gelse-emin-ol-kendimi-affetmezdim."

Kız? Ne kızı? Az öncekinden biraz daha fazla kuvvetle Bill'i doğrulttum. Bu hareket sonrası omzumdan belime birkaç hat halinde ağrı yayıldı. Ama bu durum daha önemliydi. Yani, klişe gelebilir ama bayılmadan önce ne olduğunu hatırlamıyorum.

Sahi, bayılmalar, unutmalar, anlık duyu kayıpları...

Bunlar bana hap falan mı verdi?

"Bill, biraz sakinleşip bana ne olduğunu anlatır mısın? Hem kendini role fazla kaptırmuyor musun, kendine gel."

Bill kaşlarını çatıp bana baktı.

"Rol mü? Ne yani şu an yaşadıklarımızın, daha da önemlisi duygularımın bir oyunun parçası olduğunu mu düşünüyorsun?!"

Pekala... Eğer evet dersem kafamı yerinden koparır mı?

"Görünüşe bakılırsa cevabın evet. Ben o kadar sene çevrende dolanayım sen beni fark etme, sonrasında da benim sevgimi sorgula. Öyle olsun." diyip benden uzağa kaydı. Kollarını kavuşturmuş, o ufak burnunu havaya dikmişti.

Pekala, şu an gözüme sevimli görünmesi beni kandıramaz-

Bi saniye? Az önce yıllarca mı dedi?

Çevremde dolaşmaktan falan?

"Bir saniye? Çevremde dolanmak derken?"

Hızla bana döndü. Biraz da kızarmış mıydı? Şimdi bu çok kızdığını mı gösteriyor?

"Aylar, yıllar boyunca çevrendeydim. Çeşitli kız forumlarında, erkek forumlarında bulundum. İnan bana tipleme oluşturmak için yeterli zamanım vardı. En sosyalinden en asosyaline, güzel-yakışıklı, sempatik, espritüel- her şeyi denedim! Zaten istesem bile fazla yaşamayacaksın. Bir insan olarak en fazla 80-90 yaşlarını görebilirsin. En azından benim sonsuz yaşamımın 80 yılı ol istedim. Artık beni ilerde sever misin sevmez misin bilmiyorum, ama lütfen en azından çevremde olmana ihtiyacım var... "

Vay be.. Böyle bir konuşma sonrası ne denir ki? Kız veya erkek fark etmez ilk defa böyle bir konuşma duyuyorum. Açıkcası ne yapmalıyım en ufak bir fikrim yok.

Ama şöyle de bir şey var, madem beni bu kadar seviyor, bana karşı bir zaafı var demek değil mi bu? Bu zaafı kullanmalı mıyım?

"Madem beni bu kadar seviyorsun, o zaman benim için herhangi bir şeyi yaparsın değil mi?"

Hızla lafa atladı;

"Ne istersen! Sonucunda sana olan aşkımı kabul edeceksen her şeye varım!"

"O zaman güçlerinin bir kısmını bana ver."

Zoraki Evlilik (Billdip)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin