🐈🐈🐈
Doğumuna üç haftadan biraz fazla kalan Kyungsoo'nun geçen bir haftada karnı belirgin biçimde büyümüş, ayakları şişmeye ve ağrıları artmaya başlamıştı. Bu yüzden pek fazla - aslında hiç - yürüyemiyor, boyuna uzanmış yatıyordu. Fakat bunlara rağmen iştahı her nasılsa dört katına çıkmış, ona et yetiştiremeyen Jongin ise çözümü mahallenin kasabı ile anlaşmakta bulmuştu.
Tanrı aşkına! Bu bile yeterli gelmiş sayılmazdı zira Kyungsoo'nun günlük öğün sayısı tamı tamına on ikiydi.
Bir değil, iki değil on iki.
On. İki.
Sabah kalkar kalkmaz öğünü, kahvaltı, kahvaltı sonrası öğünü, öğle öncesi, öğle yemeği, öğleden sonra, ikindiye çeyrek kala sefası, ikindiden azıcık sonra, akşam yemeği, akşamardı, gece atıştırmalığı, yatmadan önce yemeği ve son olarak gece yarısı uyanıp da yediği keyif yemeği.
Bu noktada Jongin, Kyungsoo'nun karnının gerçekten hamilelik yüzünden mi yoksa ölümüne yediğinden mi şiştiğini bilmiyordu.
Fakat tabi ki bu düşüncelerini ona söyleyebilecek kadar taşaklı bir herif olmadığından asla dile getirmedi zira Kyungsoo hem hamile hem de agresifti ve bu durum onu eskisinden de tehlikeli kılıyordu. Üstelik çoğu gece bel ağrısından uyuyamıyor, gün boyu da acıyla inliyordu. Sesine uyandığı vakit onun bu halini gören Jongin'in içi cız ettiğinden zavallı kediye kıyamıyor, her şeye rağmen alttan alıyordu.
Sonuçta bebeğini taşıyordu öyle değil mi? O onca acıyı çekerken, Jongin buncacık sıkıntıdan dert yanmayı ar saydı kendine.
"Jongin! Jongin gel de yardım et bana. Kalkamıyorum yerimden. Kör olasıca Jongin! Huu!"
Jongin mutfaktaki işini bırakıp derhal yatak odasına koştu ve ellerini önlüğüne iyice kuruladıktan sonra belinden destek olarak kalkmasında Kyungsoo'ya yardım etti.
"Nerede kaldı yemek? Kaç saat oldu ha? Öldük burada açlıktan. Hayır beni düşünmüyorsun, bari karnımdakini düşün vicdansız herif."
Jongin iyice toparlak hale gelen adamın yanlarına pofidik yastıklar sıkıştırırken "Birazdan hazır olur merak etme." dedi gülümseyerek. "Etler iyice pişsin ki mikrobu ölsün. Çiğ et yemek iyi değil. Bebişimiz için de."
"Aferin sana zeki çocuk! Mikrobu ölsün diye etin kendisini de öldür. Et diye plastik yeriz artık. Hem çok pişmiş de kanserojen oluyor."
"Özür dilerim, düşünemedim. Sanırım haklısın."
"Neyse neyse, git getir yemeği. Mecbur yiyeceğiz artık. Şey bir de yanına taze sıkılmış portakal suyu istiyorum. Sana zahmet..."
"Ne zahmeti canım. Hemen sıkayım."
Közlediği etleri büyük bir servis tabağına yerleştiren Jongin, tabağa bolca yeşillik de ekledikten sonra taze portakallardan sıktığı suyu koca bir sürahiye doldurup hepsini tepsiye koydu. Sunumu görsel anlamda da oldukça tatmin ediciydi. Kyungsoo'nun da beğenmesini umarak yatak odasına yürüdü. Yüzünde kendinden memnun bir tebessüm vardı.
"İşte geldiii. Hadi bakalım afiyet olsun."
"Bunlar ne?"
"Yemek?"
"Hadi canım! O kadarını anladık herhalde. Şu otlar ne onu soruyorum. Ne işi var bunların güzelim etlerin içinde?"
"Haa! Yeşillikleri diyorsun. Maydanoz, roka, tere, marul, dere otu, semiz otu, yeşil soğan, ıspanak, ekşi kulak. Sadece et yemek olmaz. Onları da yemelisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fantastik Kedi Kyungsoo
FanfictionBizim orda Volverin Recep derler bana. Pençem keskindir. 4 Aralık 2018 - 23 Şubat 2019 Kapak için thekadishipper'a kucak dolusu sevgi ve teşekkürler <3