tavanımın rengi, tamamen vişne çürüğü

322 66 36
                                    

Bir ay daha geçiyor. Kar yeri kaplamış, bulutların üstünde yürüyormuşsun gibi görünüyor ancak benim bastığım her yer, çamur oluyor.

Trenin vagonundayım, Vişne Çürüğü'nü bekliyorum. Ona bir hediyem var.

Verip vermemekte kararsızım ve kalbim çok hızlı atıyor.

Ya beğenmezse diyorum içimden.

Ya gelmezse?

Ama geliyor. Tren kalkmış oluyor o vagonun içine girdiğinde.

Nefes nefese oturuyor karşıma  gözleri bana dokunurken. Yanakları ve burnu kızarmış. Saçları, sarı örgü şapkasının altından çıkmış alnına doğru. Kirpikleri soğuktan nemli.

Dudakları da kızarmış üstelik ve ben ona bakarken, ilk defa dokunmak için yanıyorum.

"Geldin." diyorum. Boğumları kızarmış elleri yine eldivensiz. Atkı da takmamış hem. "Yine eldivenlerin yok. Boynun da üşümüş."

Utangaç bir biçimde kalkıyor omuzları. Daha cesur. Gözlerini gözlerimden çekmiyor. Artık gözleri konusunda bencil de değil. "Gelmezsin diye korkmuştum. Sana bir şey vermek istiyorum."

Onunla burada çok vakit geçirdim. Konuşmadan, sus pus oturdum. Birkaç cümle ettim belki, belki de hiç göz göze gelmedim. Ancak o kadar tanıdık ve o kadar yakın hissediyorum ki sarılamayan kollarım acıyor. Konuşacak kadar güvenmese de bana, ben ona canımı emanet edebilirim diye düşünüyorum.

Şaşkın bakan gözlerine bakıyorum. "Ufak bir hediye. Beğenmezsen almak zorunda değilsin."

Gözlerini kaçırıyor ben çantamı dizlerimin üstüne koyarken. Fermuarını açıp hediye paketini çıkartıyorum ve küt küt atan kalbimin sesini duymasın diye dua ediyorum. "Büyük bir şey değil."

Paketi onun dizlerine bırakıyorum ve bunu yaparken yaklaştığım için dizlerine değiyor dizlerim.

Onu sevmek, onu öpmek ve dürüst olmak gerekirse ona dokunmak istiyorum.

Paketi tutuyor, kemikli ve damarlı oluşuna tezat pembeleşmiş elleri. Yavaşça açarken elleri de titriyor, görüyorum. Onu kırmaktan, onu üzmekten, hayal kırıklığına uğratmaktan o kadar korkuyorum ki nefesimi tutuyorum.

Vişne motifleri olan eldivenleri ve vişne çürüğü rengindeki atkıyı çıkarıyor paketten ve bir süre öylece bakıyor onlara.

Hah, beğenmedi işte diye düşünürken kendimi savunmak için, "Ellerin ve boynun hep üşüyordu." diyorum. "Sıcak tutarlar diye aldım. Biliyorum, büyük bir şey değil. Pahalı da değil ama ben-"

Ağladığını başını kaldırıp bana baktığında fark ediyorum. Kalakalıyorum dehşet içinde.

Onu ağlattım. Onu üzdüm.

"Beğenmedin mi?" diye soruyorum kekeleyerek ve korkuyla ona daha çok yaklaşıyorum. Omuzlarını tutmak istiyorum ama kollarım havada kalıyor. Ne yapacağımı bilemez oluyorum.

Bir şey yapmama gerek de kalmıyor. Zira olduğum yerde, adımı bile unutacağım bir şey yapıyor.

Kendi göz yaşlarıyla ıslanan dudaklarını usulca yanağıma dokunduruyor. Titriyorum ve dudakları bana değdiği anda, hep orada hazır bekleyen yaşlarımı öptüğü yerin üstüne yolluyorum.

Teşekkür ediyor böylece bana. Ama bilmiyor ki asıl ben ona borçluyum.
Ben onun sayesinde yaşıyorum.

O gün hiçbir şey yazmıyor defterine. Eldivenlerini giyiyor ve atkısını sarıyor boynuna.

Gözleri hep üstümde kalıyor ve bana minnet dolu bakıyor.

Onun ineceği durağa kadar gidiyorum onunla ve o inmeden önce, "Yarın yine bekleyeceğim seni." diyorum. "Bana teşekkür etmene gerek yok. Çünkü ben nefes aldığım sürece sana borçlu hissedeceğim."

İnmeden önce, beni tekrar öpüyor yanağımdan.

O gece uyuyamıyorum.

Odanın dışındaki karanlık kıskanç gözlerle bana bakarken ben tavanıma bakarak gülümsüyorum.

Üstelik tavanımın rengi beyaz da değil. Tamamen, Vişne Çürüğü rengi.

Onun gibi.

🍒


Song request dinleyerek yazdığım tahmin edilebilir sanırım. Zira, rapine başlamadan önce "Suga."diye fısıldadığı andan itibaren ağladığım düşünülürse, tüm bölüm göz yaşlarımı taşıyor.

Vişne Çürüğü tavanlara asılı hayallere adanmış bu bölümü beğenmeniz umuduyla. 🎈

 🎈

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
feeble sour cherry 🍒 #beklemedeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin